garibanlığın gözü kör olsun dedirtecek durumdur efenim. o zamanlar bantta yok uçurtma kaplığıda, pazar poşetlerinin en güzellerini ayırıp güzelce kestikten sonra uçlarını birbirinin üstüne koymak suretiyle taşla hafif hafif vurularak birbirine yapıştırıp ortaya yamalı, fakat elinin emeğiyle gözünün nuruyla oluşmuş bir şaheser koymak.
çocukluğunu dolu dolu geçiren belki de son nesil, bu nesilden biri olarak sokaktan eve adımımı atmazdım, şimdi bir bilgisayar oyununa satıyorlar mahallece oynanan ip top oyunlarını...
ah ulan ah nereden başlayıp nasıl anlatsam dediğim nesil. Madem herkes bir şeyler ekledi, bize de o zamanlar gönlümüzü uçurtma gibi uçuran bi şeyi anlatmak farz oldu.
O zamanlar gecekondular vardı, komşunun çocuklarıyla toplanır kıyasıya maç yapar, arkadaşlardan bi tanesinin annesi maçın ortasında oğlunun sırtına havlu sokardı, uyuz olurdum. Akşamleyin yemekler yendimi yeni yapılmakta olan inşaatların boş katlarından yola dökülmüş inşaat kumuna atlardık sırayla, ortalığı yıkardık. Alman kale maçta topa abanan öküz topu kıl bi amcanın damına atardı, hep beraber dama çıkar su depolarının içıne işerdik. Bi taraftan ''soğuuuk sudaaan içeen." diye anırır, bi taraftan pazardaki tezgahlardan domates araklardık. Bu aylarda favorimiz akasya ağaçlarıydı, kuduz gibi akasya yerdik. Sonra deniz mevsimi gelir, trenle denize kaçardık...
Ah ulan ah anlat anlat bitmez biz manyak bi nesildik, ben bahçemizdeki incir ağacını çok özledim...
aynı nesil balkona çıkıp yoldan geçenlere borularla kağıt üfledi*, şırıngayla su püskürttü, kafalarına tükürdü. hatta alt kattaki balkona da tükürdü. tükürdüm.
aynı zamanda o çok değerli uçurtmayı camdan uçurmakla yetinmeyip, poşeti ardında bırakarak, havalanan uçurtmanın coşkusuyla deli gibi koşarken, hayatının en güzel, en dertsiz günlerinin o günler olduğunu o anlarda idrak edemeyen nesildir.
bir de zayıfsa; rüzgarın çok olduğu anlarda zaman zaman bahsi geçen uçurtmayla yer değiştiren nesildir.
poşet ve ip.
mutluluk için yeterliydi o zamanlar, fazlaydı belki de.