bundan çok yıllar önce, yılı tam olarak hatırlamıyorum ama 1993-1994 civarı olabilir. güzel yurdumda poşet çay sadece belli kesimlerin bildiği bir şeydi. daha da önceki yıllarda ise bunu bilmek için ya yurtdışına sık seyehat eden biri olmalıydınız ya da avrupadan her yaz yakınlarınızın sizi ziyarete gelmesi gerekirdi. e tabi rahmetli özal ın serbest piyasa uygulamasıyla 90 lı yılların başında memleketimin insanı da poşet çayla tanışmış oldu. tabi bu tanışmalarda her yeni olayla, yada nesneyle tanışmalarımızda olduğu gibi bazen komik, bazen trajikomik, bazen de dram olmuştur.
bahsettiğim tarihte, yaz aylarında tatile gelirdim bursa ya. her zaman olduğu gibi otobüs yolculuğuna devam, o zamanlar t.h.y. şimdiki gibi kampanyalar falan yapmıyordu, uçağa binmek için gerçekten iyi bir gelire sahip olmalıydınız.
biletimi aldım bindim otobüse. otobüs koyuldu yola. yanımda bir amca var 60 lı yaşlarda, memur tipli bir adam. aslında ilk bakışta çok kibar bir adama benziyordu, giyimide bir o kadar şık, ince atkısını yolculuk boyunca çıkarmadı boynundan, hatta takım elbisesinin ütüsü bozulmasın diye oturuşunu bile bozmadı.az da değil 18 saat yol.
otobüsün muavini servis yapmak için koridorda gezinmeye başladı. biz 4. sırada oturuyoruz amcayla ve sıra bize geldi. muavin seri bir şekilde sıraladı menüyü ;
- çokoprens, kek, kola, çay.
ben yaşım gereği kola ve çokoprensten yana kullandım tercihimi. amca kek ve çay istedi.
muavin bana bir bardak kola ve çokoprensi verdi, amcaya da bir dilim kek, bir bardak sıcak su ve poşet çayı verip bir arkadaki sıraya geçti. arka sıraya geçmesiyle amca afalladı, çay isteyen adama neden sıcak su verilir ki ? umutsuzca muavinin arkasından baka kaldı, bir süre baktıktan sonra döndü önüne söylenmeye başladı.
- ben çay istedim, bu adam sıcak su verdi, yanlış mı anladı acaba ?
olayı anlamlandırmaya çalışıyor du ki ben yarımına koştum. almanyadan gelen akrabaların nutelladan sonraki büyük hediyeleri burda karşıma çıkmıştı. fırsat bu fırsat bu büyük deneyimi amcayla paylaşmalıydım.
- amca o kağıdın içinde ki çay zaten, poşet çay diyorlar. suyun içine atacaksın onu dedim. ve sustum.
amca kağıdı açtı poşet çayı eline aldı, eliyle göz hizasına kadar kaldırdı.ben durumu anladım ama renk vermiyorum. işin açığı olayın nereye varacağını izlemek istiyorum.
amca poşeti iyice süzdü, ters çevirdi , düz çevirdi bir şeye benzetemedi. ben göz ucuyla onu süzerken onunda beni süzdüğünü farkediyorum. utancından olacak bir şeyde soramıyor, sıkıldığını farkettim. en sonunda derin bir of çekti, cebinden küçük bir çakı çıkardı çayın içinde bulunduğu poşeti kesip içindeki çayı suyun içine boşalttı. gülsem mi, ağlasam mı ? şaşırmıştım. bir şey söyelmek istemedim, müdahale edince neyle karşılaşacağımı da bilmiyorum ki ? kızar, sinirlenir, laf söyler diye birşey demedim. amca poşetin içindeki son zerreye kadar boşaltıp şekerinide ilave ettikten sonra, karıştırıp içmeye başladı çayını. entersan olan, sanki her gün böyle çay içiyormuş gibi ağzının tadını bile bozmadı. yolculuk boyunca poşet çayı bu şekilde içti, hemde 10 defadan fazla içti, çayın bu hali daha çok hoşuna gitti herhalde.