47 yaşında. 13 yıldır bu mahallede bakkallık yapıyor ve akşama kadar çekirdek yemekten götünde santimetre kare başına 2 sivilce taşıyor. 37 ekran televizyonunda her daim kral tv açık. ama pek çekmiyor. 13 yıldır tezgahın arkasında oturmaktan buda heykeli gibi olmuş. ya da susam sokağındaki kırpık gibi. tam bilemedim şimdi. ara sıra karısı ve oğlu da takılıyor dükkanda. ama ne hikmetse, şu rafları bi kere silmek gelmiyor akıllarına. bakkal ve karısı, sıkıcılıkta yarışıyor adeta.
küçük kafasına gelince: o kadar da küçük değil aslında. yani, en azından şu akşama kadar açık duran 37 ekran televizyonla aynı hemen hemen. küçük olan, içindeki. örnek olayımızı izleyelim:
- selamün aleyküm
+ ... (yaz dostum, selam almayana adam denir mi)
- bir kalem bir defter bir de ekmek alacığım.
+ uuaah? (şaşırdı. efendim demek istiyor)
- ehe ehe, vardı ya öyle bi reklam. taa eskilerden (yalnız bu karakter de pek bi yavşakmış arkadaş).. eee, 3 tane ekmek, bir bonibon, iki de etipuf alabilir miyim.
+ euuhhfss.. arkanda bak, alıver ordan.
adam 3 ekmek iki etipuf ve bir bonibonu kucaklamış tezgahın başında dikiliyor. lakin bakkal büyük bir inat ve kararlılıkla poşet vermiyor.
sonuç olarak: bu adam bu dükkana bir daha gelir mi? bi poşet için değer mi müşteri kaybetmeye? sonra da 'büyük marketler geldi iflahımızı skti' diye ağlamanın bi yararı olur mu? o televizyon ekranı kadar kocaman kafatasının içindeki fındık, beyin mi? binde kaçı çalışır o fındığın?
ahahaa! ibne tarık abi. rezil ederim seni elaleme dediydim dimi? ne vardı dün akşam bi poşete koyuversek ekmeği? elindeki poşete sığar yaa diye akıl vermeye kalkıştın bide yavşak!