anlamsız bir biçimde post modernist felsefecilerin sanık sandalyesine koyduğu bir çeşit dünyayı yorumlama yöntemlerinden biridir. bir yöntemin özellikle sosyal bilimlerde yaklaşım olarak yanlış olmasının tek karşılığı pratiğin kendisi değildir, zira böyle bir sonuçta sosyoloji biliminin temellerinden çökmesi gerekirdi. ancak bu bilim hala toplumları anlamada dikkate alınıyor. ancak post modernizme bakıldığında aslında bir şeyi görebiliyoruz: 20.yy merkez kapitalist ülkelerindeki aydınların korkunç yalnızlaşmasını ve yabancılaşmasını. toplumun dinamiklerini bölük pörçük, eskimii bakış açılarında ve izafilikte arayan post modernizm, pozitivizmin en azından bütünselci bakış açısını göz ardı ederek ya da bilerek üzerine giderek sanık sandalyesine oturtmuş ve sürekli olarak suçlamıştır. garip olan ise pozitivizm tüm kaba yanlarına karşın bir heyula olarak yöntem şeklinde önümüzde derin bir alan açmaya devam etmektedir.
en önemli temsilcisi a.comte olan görüş.
comte'ye göre bilginin temelinde insanın gözlemleriyle elde ettiği deneyler yatar.
gözlenemeyen herhangi bir şeyden bilgi elde etmek olanaksızdır.
ahmet rıza bey'in etkilendiği bir akımdır. ahmet rıza paris'teyken comte'un derslerine girmiştir ve ondan etkilenmiştir çünkü auguste comte ilerlemenin düzenin kurulmasının ardından geleceğini, devrimin sadece ve sadece karışıklık getireceğini düşünüyordu. osmanlı'da da düzen yoktu. bu yüzden ahmet rıza bu eğilime girmişti.
Pozitivizm, empirist(deneyci) bilgi görüşüne dayanan ve özellikle toplum ve tarih bilimleri alanında etkili olan bir felsefe akımıdır. Bu akımın başlıca temsilcisi olan ve sosyolojinin de kurucusu olarak anılan Auguste Comte’a (1789-1957) göre, insan aklı, teolojik, metafizik ve pozitif olarak nitelenen üç tarihsel dönemden geçmiştir. insan aklının evreni ve toplumu kavrama ve değerlendirme konusunda, geçirmiş olduğu değişimleri ifade eden bu kurama "üç hal kuramı" denilmektedir.
Teolojik düşünme evresinde insan, evren hakkında doğru bir anlayışa sahip olmadığı için olayların ardında tanrısal ve gizemli güçler aramıştır, ikinci evrede de olayların açıklanmasında bazı metafizik güçlere başvurulmuştur. Ancak 19. yüzyılda, yani Comte'un da içinde yaşadığı çağda pozitif (bilimsel) düşünme evresine ulaşılmıştır. Bu dönemin ayırt edici özelliği, olguların ardında gizli güçler aramak yerine, onları deney ve gözleme dayanarak açıklama yoluna gidilmesidir. Pozitivizm, yaşamla ilgili bir pratik kaygı ve amacı da içermektedir. Bu ise, empirik bilgi ve bilim yoluyla doğaya egemen olmak ve toplumu düzenleme ve biçimlendirme kaygısı ve amacıdır.
Pozitivizm, Olguculuk iki felsefi düşünceye verilen addır. Her iki düşüncenin de teoloji ve metafizik içermeyen, sadece fiziksel veya maddi dünyanın gerçeklerine dayanan bilim anlayışı vardır.
--- daha eski olan pozitivism Auguste Comte'un 19. yy. da ortaya attığı düşüncedir.
--- daha yeni olan mantıksal pozitivizm 1920'de Viyana Çevresi tarafından kurulmuştur.
Yapısal antrolopolojist Edmund Leach 1966 Henry Myers derslerinde pozitivizmi şu şekilde tanımlamıştır.
Pozitivizm ciddi bilimsel sorgunun, bir dış kaynaktan gelen nihai sebepleri aramayan ama direkt gözleme açık olan gerçekler arasındaki ilişkilerle sınırlı olmasını söyleyen görüştür.
Pozitivizm aynı zamanda hukuki pozitivizm adı verilen hukuk görüşünün de ismidir. Doğa yasalarına ters olarak hukuki sistemlerin evrimsel yollarla bağımsız olarak tanımlanabileceğini öne sürer. Hukuki pozitivizm bazen kanunlar içeriği ne olursa olsun uyulmalıdır şeklinde de anlaşılır. Carlos Nino bu iki tipi ilkine 'metodolojik' ikincisine ise 'ideolojik' ismini vererek ayırmış ve sadece ilkinin felsefi olarak savunulabilir olduğunu öne sürmüştür.
pozitivizm kötü müdür? hayır, tanrısallık merkezli dünya algılayışını değiştirmiştir, kitleleri harekete geçirebilen kusursuz(!) ideolojileri ve öncesinde de kapitalizmi doğurmuştur. (iş bölümü)
sanayi devrimi ile önce insanlığa yeni ufuklar açmış sonra bu ufuklar uğruna insan hayatının niceliğini arttırmıştır. (nitelik gerilemiştir)
ayrıca toplum mühendisliği gibi müthiş(!) fikirlere yol açmış, toplumların ve dünyanın mükemmel olabileceğine inanmış/inandırmıştır. einstein, newton fiziğini yokettiğinde ve enerji=madde denklemini, enerji=madde ve ışık hızının karesnini çarpımı haline getirince dünya değişime sürüklenmiştir. yani hayatı dünya bazından çıkarıp kainat bazında düşünebilmek, mutlak doğrunun olmadığını ve kainattaki(dünyadaki değil) her bir bokun izafi(değişebilir) olduğunu görünce (einstein) pozitivizm de tarihte yerini almaya başlamıştır. mutlak doğru olamazsa, mutlak doğru bir toplum ve mutlak doğru hayat da olamaz.
pozitivizm ideolojiler cagının, 19.yüzyılın bri ürünü olarak fransa'da dogmustur. pozitivizm 'gercek dünyadaki seylerin' bilgisine ulasılabilecegi varsayımından hareketle belirli önermelere dayanır. buna göre:
a) bilimin temeli gözlemdir.
b)bilgimizin gecerliligi , fiziki ilimler gibi daha sistematik bir mantıksal yapı gösteren bilimlere yaklastıkca artar.
c)bilimsel bilgi belirli bir olgu ile diger bir olgu arasındaki ilintiyi bir 'doga kanunu' seklinde ifade edebilmektedir.
Auguste Comte'u pozitizmin kurucu olarak kabul etmekten ziyade Sosyoloji'nin içerisinde pozitivizmin önemli bir yer tuttuğunu gösteren bilim adamı olarak görmek daha uygun olur. Kendisi Sosyoloji'nin isim babası olarak temel olarak şuna inanmaktadır; "Sosyal bilimler de tıpkı doğa bilimlerinin kullandığı yöntemi kullanmalı ve bu gerçeklik üzerinden kendi alanlarını incelemelidirler"
Pozitivizm aydınlanma çağı ile gün yüzüne çıkan, 19.yy'ın sonları ile 20.yy'ın başlarında zirveye ulaşan bir akımdır.
Oysaki Sosyal bilimlerde pozitivistik bir tavır takınmak oldukça güçtür. Bu alanda; siyah ve beyazlardan ziyade griler, mutlaklıktan ziyade görelilik,ya o ya bu'dan ziyade üçüncü halin olanaklılığı, deneysellikten ziyade gözlem, açıklamaktan ziyade anlama ve yorumlama mevcuttur....