pozitivizm dini çok farklı bir şeydir aslında. neden farklı? çünkü pozitivistler her şeye fiziksel yaklaşıyor. mesela bir pozivistte göre sosyoloji de tıpkı fizik gibi belli fiziksel yasalarla ilerliyor.(ki bunu demek kolaydır ama sosyal bilimleri fen bilimleri gibi formüzüle edecek yiğit varsa bana ulaşsın)
şimdi buradan dini yaklaşımına geçersek comte nin rasyonel teslimiyet dediği şeyi anlarız. comte aklın yasalarına koşulsuz boyun eğmeyi bir tür teslimiyet gibi sunsa da aslında bu teslimiyet dindeki teslimiyet gibi körü körüne bağlılık değildir.
toplumda aklın yasalarının hakim olmasını ve toplumun buna göre şekillenmesini, kişilerin de aklın peşinden gitmesini istiyor.
hayır din değince insanın aklına kötü kötü şeyler geliyor o yüzden. yani pozitivizm dininin dinle bir ilgisi yok.
Araştırmalarını olgulara, gerçeklere dayayan, fizikötesi açıklamaları kuramsal olarak olanaksız, kılgılı olarak yararsız gören; deneyle denetlenmeyen soruları sözde soru olarak niteleyen felsefe doğrultusu. Terim olarak, A. Comte'un felsefeye getirdiği bir kavramdır. Olguculuğun temel kavramı olan olgu olgucular arasında türlü anlamlarda kullanılagelmiştir; ancak hepsinin birleştiği , doğa bilimlerinin evren tasarımına ve yöntemlerine uyma zorunluluğudur. Olguculuğu dizge olarak kuran A. Comte'dur, ama Comte'dan önce D. Hume, d'Alembert ve Turgot da aynı doğrultudadırlar; başka temsilcileri: Mill, Spencer, Mach, Avenarius vb dir.
kendisine aykırı her türlü düşünceyi "metafizik" diyerek reddeder. tek kabul ettiği gerçeklik maddenin dışsal görünümü ve evrimidir. eşyanın dışıyla, zahiriyle ilgilenir. batıni, içsel olanı ise kabul etmez.
pozitivizm 20.yy'da bilimsel gelişmelerin önderliğinde belirli bir güce ulaşmıştır.
bir felsefe yapma tutumu olarak karşımıza çıkması pek çok şeyi allak bullak edip yeni bir dünya yaratmış. pozitivizm sözcüğü aslında duyuları her şeyin başlangıcına alan bir tutum olarak öne çıkıyor. pozitivistler her ne kadar deneysel olanı merkeze alsalar da deneyci değildirler. yani pozitivizm ve deneycilik özdeş değildir.
viyana çevresi denilen bir hede var. pozitivist yuvası buralar hep. her neyse.
hepsi olgulara ilişkin gözlemi ve deneyi bilginin kaynağı olarak ele alıyorlar. duyusal verilerden tümevarımsal genellemeler yaparak soyutlamaya ulaşıyorlar. bu teori aslında bilgide geçerlilik problemini uyum kavramıyla aşıyor. bilginin doğruluğu nesnesine uyumda ortaya çıkar. bilgi ve nesnesi arasındaki ilişki bi nevi arasındaki uyumla açığa çıkıyor. burada da bir sorun var. o zaman gösterilemeyen doğru olmayan şey anlamına geliyor. he işte. en sert eleştirileri de burada yiyorlar ya zaten. gerçi bilim gibi güçlü bir dev karşısında kim durabilmiş ki? uyum da burada dil ve olgu bağı olarak anlatılıyor. (bir manifestoları var. oradan yola çıkıyoruz bunları götümden uydurmuyorum). dil burada mantık, matematik olarak kendini gösteriyor. olgu ise empirik dünya.
pozitivistler bir noktada dil ve olguyu mantığın içine taşıyorlar. önermeler sınıflandırılır ve neliğine yönelik bir çıkarımda bulunur. bunlar anlamlı veya anlamsız önermeler olarak ikiye ayrılır. biri doğrulanabilir, biri de doğrulanamayan önerme olur. örneğin metafizik önermeler doğrulanamayan önermelerdir.
mustafa necati özfatura'nın pozitivizmin çöküşü adlı faydalı yazısından bir kısım.
--spoiler--
Augost Comte modern toplumda dinin yerini bilim alacağını savunmuş hatta pozitivizm kiliselerinin kurulmasını tavsiye etmiştir.
Az da olsa Avrupada bilhassa Güney Amerikada ve özellikle Brezilyada bu kiliseler tabela kilisesi olarak vardır.
Ancak halkın ilgisi yoktur. Yahudi sermayesi ile varlıklarını devam ettirmektedirler.
Geçmişte Brezilya başta olmak üzere Arjantin ve diğer Güney Amerika ülkelerinde okullarda ve münhasıran askeri okullarda pozitivizm eğitimin temel taşıdır.
Bu eğitimde yetişen subaylar rütbe ve makam sahibi olunca askeri darbeler birbirini takip etti.
Türkiyede de pozitivizm CHP iktidarında olmazsa olmazlardan idi.
ilmin gelişmesiyle Allahü tealanın kudret ve azameti karşısında pozitivizm çökmeye ve erimeye başladı.
En koyu ateist ve pozitivizmi benimsemiş bilim adamları Büyük Patlama ile uzayın ve içindekilerin yaratılışı karşısında; büyük patlamadan önce zaman, mekan ve madde yoktu. Bu patlamanın dışında (zamanın ve mekanın dışında) güçlü bir varlığın bu patlamayı başlatması (yaratması) gerekir dediler.
Pozitivizm ateist görüşün, ahlaksızlığın itici gücü oldu.
Yardımlaşma ve dayanışma şuurunu yok etti.
Çok az sayıda azınlık zenginleşirken büyük çoğunluk fakirleşti. Dünyada bireysel servet 241 trilyon dolardır.
Dünya genelinde bu varlıkların yüzde 46sı dünya nüfusunun yüzde 1ine aittir.
Yüzde 54 ise yüzde 99a aittir. (isviçreli Credit Suisse raporu- 2013) Ve yüzde 1 servetin de yüzde 60ı çoğu Siyonist ve mason olan 3000 Yahudi ailenin elindedir.
Bu güç, sahip oldukları servet ile medya gücünü kullanarak islamiyete sistemli bir şekilde saldırı düzenlemektedir. islami uyanışı önlenmesi gereken bir tehdit olarak görmektedirler.
Çünkü Müslümanlar uyanırsa bu mutlu azınlığın serveti azalır, islam ülkelerindeki sömürü çarkları kırılır. islamiyet zirvedir. Ondan üstünü ve ondan şereflisini arayan gafildir. Zirveden sonra atılan her adım uçurumdur.
Şu anda Batı medeniyeti komada hatta bitkisel hayattadır. Fransız bilim adamı Roger Graudye göre ise ölüm sekeratındadır. Batı ve onu taklid edenler uçuruma yuvarlanmaya mahkumdur.
Milletleri ayakta tutan para, silah ya da ekonomik güç değildir. Milli ve manevi değerlerdir. Ahlaksız dejenere milletler, yok olmaya mahkumdur.
içerden çürüyen kof ağaca benzerler. En ufak bir sarsıntı ile yıkılırlar.
Dünya Sağlık Örgütünün 10. Dünya Psikiyatri Kongresine sunulan rapora göre:
inanç zayıflığı sebebiyle dünyada 100 milyon kişi alkolik ve 15 milyon kişi ise uyuşturucu sebebiyle ölüm eşiğindedir.
Batı ülkelerinde evlilik dışı doğum son 30 yılda 7 misli artmıştır.
Bu konuda rekor izlandadadır. isveç, Norveç, Danimarka ve Fransa daha sonra gelmektedir.
Fransada 3 çocuktan biri evlilik dışıdır.
Fransada 4 dakikada bir intihar teşebbüsü, 40 dakikada bir intihar neticesi ölüm olmaktadır.
Avrupa Birliği Parlamentosunun 2013 raporuna göre: Avrupa Birliği içinde 880 bin kişi rızası olmadan tehdit yoluyla ve her şekilde, sömürülerek çalıştırılıyor.
ABde uluslararası organize suç örgütü sayısı 3600dır.
Sadece insan ticaretinden 35 milyar Euro, internet üzerinden işlenen suçlardan 290 milyar Euro, organ ve vahşi hayvan ticaretinden 18- 26 milyar Euro yasadışı gelir vardır.
ABDde 4 evlilikten biri boşanma ile neticeleniyor.
28 milyon çocuk parçalanmış aile ortamında büyüyor.
Son 10 evlilik dışı çocuk sayısı yüzde 82 artmıştır. Batının dejenere değerleriyle çökeriz. Türk- islam medeniyetinin güzide değerleri ile yükseliriz.
Olay bundan ibarettir
--spoiler--
bizim metodumuzun devrimcilikle hiçbir ilgisi yoktur. daha da ötede bir anlamda temeli tutucudur. çünkü o, sosyal olayları doğa ile bir tutar özdeş sayar. bu olgular ise ne kadar eğilir bükülür ve yumuşak olurlarsa olsun, bilinçle, istekle değiştirilemezler.
toplumdaki işlevleri canlı bir organizmada, örneğin hayvandaki organların işlevleri gibi gerekli ve zorunlu sayar. ona göre toplum, hayvanda olduğu gibi hepsinin özel rolleri olan çeşitli organlar sistemidir. ve bazı organlar özel konuma sahiptir. bu onlara ayrıcalıklı olma hakkını verir. bir canlıda herhangi bir hayvanda, her organ ancak kendi gücü ve onuruna yaraşır besin talebinde bulunabilir aynı düşünceler toplum içinde geçerlidir. toplumsal ayrıcalıklar ve eşitsizlikler yapay bir durum olmadığı gibi, yapay yöntemlerle de değiştirilemez. toplumun farklı sosyal sınıfları arasında bir uyum vardır. "pozitivizm" emile durkheim
amerikan toplumu ve kültürel mozaiklerine pek uygun yaşantıları vücuda getirilmesi gizil olan erek iken; somut veriler ışığında, beşeriyetin evrimi ve teknolojik devrimi esas ve maskenin görünen kısmıdır.
pozitivizm, asla bir ahlak sorgulaması içermez. metafiziksel değerlerle ilgilenmez. somut ve üzerinde deneysel yöntemler ile sonuç alınabilecek testler tabii tutar.
esasen de, toplumu kontrol edebilecek bir kumanda mekaniği üretmek söz konusudurç bu bağlamıyla, amerikan toplum yapısını empoze etme gayesi, ahlaki sorgulama içermemesiyle ironik bir seyir izler..
tek başına, (farklı ideoloji ve felsefi akım kullanılmaksızın) ele alınmasını; hem bilimci hem filozoflar mantıksız ve tehlikeli görür. zira, yapılan ve ortaya çıkarılanların kullanılabilitesinin oluşması için, kötü emellerden uzak durulması elzemdir.
albert einstein'in, atomu parçalamasının, atom bombası yapımında kullanılmaması için, temellendirip, sağlıklı dinamiklere üzerine konuşlandırmak gerekir.
doğa bilimlerinin yöntemlerini sosyal bilimlere aktarmaya çalışmak amacında olan ve salt bu açıdan epistemolojik anlamda bilimselliği sorgulanan yaklaşımlardan biridir.
ne kadar yırtınılırsa yırtınılsın, pozitivizm bilimin temel direğidir. determinist olacak diye bir kaide yoktur, en temel anlamda ölçülebilenden olguları açıklar, aslı astarı, hiçbir dayanağı olmayan mevzularla olguları açıklayanları da götle gülme malzemesi yapar, haklıdır. bunu anlamayan öküz "bilim"den bahsetmeyecektir velhasılı kelam.
auguste comte tarafından temelleri atılmış olup, bugün bu akım viyana çevresi olarak bilinen mantıkçı pozitivizm olarak devam etmektedir.
bu ekol; deneyciliğin, bilimciliğin ve özgür düşüncenin dışında hiç bir inanç ve değer sistemine yer vermemek suretiyle bilimin üstünde güç tanımaz.
bilim tarihinin en yaygın bağnazlığı auguste comte ve takipçilerinin oluşturdukları pozitivizm ya da bilmcilik diye isimlendirilen bilimsel doktrin etrafında toplananların bağnazlığıdır.
pozitivistlere göre bilgi teorisi kendisini etikten ve teolojiden tamamen arındırmalıdır. onlara göre deney vardır, gerisi boştur. deney yoksa, gözlemlenemiyorsa o şey üstünde araştırılmaya dahi değer değil bu akıma göre. kainatın bütün sırları sayılardadır, sayılar kutsaldır.
--- descartes; "bana uzunluk ve hareket verin, size dünyayı vereyim." ernst mach; "bana bir cetvel ve saat verin herşeyi ölçeyim." laplace; "siz dünyadaki zerreciklerin bugünkü hareketlerini belirleyin, ben insanlığın geleceğini kesin olarak haber vereyim."
---
yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere, herşeyin sırrının çözüleceğine böylesine kesin inanç, insanlığın deneysel bilginin dışında başka bir bilgiye yol bulamayacağı düşüncesine inanan pozitivizm böyle bir ortamda yetişmiştir.
halbu ki yukarıda görülen ifadeler, kuantum teorisinin tespitiyle beraber yerle yeksan olmuştur, bitmiştir.
descartes'in ya da laplace'nin dedikleri tamamen mekanistik evren görüşüne dayanan temeller içerir. evren, atomlardan oluşan bir makinedir ve herşey deterministik olarak birbirine bağlıdır. bu makinayı anlayabilmek içinse, tümevarımsal metod içinde zerreciklere bakmak yeterlidir. dolayısıla descartes, laplace gibi bilim adamları bu zerreciklerden yola çıkarak evreni açıklayabileceklerini düşünüyorlardı.
gel gör ki, kuantum teorisinin ortaya çıkışı ile birlikte, aslında zerreciklere gidildikçe herşeyin daha da karmaşıklaşacağı saptandı. evren artık herşeyin determinist bir döngüde işlediği mekan değil, olasılıklar ve belirsizlikler bütünüydü. ve hala öyle.
kuantum teorisi pozitivistler için gerçek bir kabus durumunda. çünkü, zerrelerden evreni açıklayabilmek ve deney bilgisinden başka birşey kabul etmemek artık hiç de kolay değil.
neden?
çünkü atom artık o bildiğimiz atom değil. atom artık bir olasılıklar mekanı. elektronun yeri bile kesin olarak tayin edilemez. sadece bulunma olasılığı yüksek olan yerler belirlenebilir. (bkz: olasılık)
artık tümevarım değil, tümden gelim zamanıdır. artık, "herşey için tek tek herşey" değil "bir şey için herşey" zamanıdır.