Auguste Comte'u pozitizmin kurucu olarak kabul etmekten ziyade Sosyoloji'nin içerisinde pozitivizmin önemli bir yer tuttuğunu gösteren bilim adamı olarak görmek daha uygun olur. Kendisi Sosyoloji'nin isim babası olarak temel olarak şuna inanmaktadır; "Sosyal bilimler de tıpkı doğa bilimlerinin kullandığı yöntemi kullanmalı ve bu gerçeklik üzerinden kendi alanlarını incelemelidirler"
Pozitivizm aydınlanma çağı ile gün yüzüne çıkan, 19.yy'ın sonları ile 20.yy'ın başlarında zirveye ulaşan bir akımdır.
Oysaki Sosyal bilimlerde pozitivistik bir tavır takınmak oldukça güçtür. Bu alanda; siyah ve beyazlardan ziyade griler, mutlaklıktan ziyade görelilik,ya o ya bu'dan ziyade üçüncü halin olanaklılığı, deneysellikten ziyade gözlem, açıklamaktan ziyade anlama ve yorumlama mevcuttur....
pozitivizm ideolojiler cagının, 19.yüzyılın bri ürünü olarak fransa'da dogmustur. pozitivizm 'gercek dünyadaki seylerin' bilgisine ulasılabilecegi varsayımından hareketle belirli önermelere dayanır. buna göre:
a) bilimin temeli gözlemdir.
b)bilgimizin gecerliligi , fiziki ilimler gibi daha sistematik bir mantıksal yapı gösteren bilimlere yaklastıkca artar.
c)bilimsel bilgi belirli bir olgu ile diger bir olgu arasındaki ilintiyi bir 'doga kanunu' seklinde ifade edebilmektedir.
pozitivizm kötü müdür? hayır, tanrısallık merkezli dünya algılayışını değiştirmiştir, kitleleri harekete geçirebilen kusursuz(!) ideolojileri ve öncesinde de kapitalizmi doğurmuştur. (iş bölümü)
sanayi devrimi ile önce insanlığa yeni ufuklar açmış sonra bu ufuklar uğruna insan hayatının niceliğini arttırmıştır. (nitelik gerilemiştir)
ayrıca toplum mühendisliği gibi müthiş(!) fikirlere yol açmış, toplumların ve dünyanın mükemmel olabileceğine inanmış/inandırmıştır. einstein, newton fiziğini yokettiğinde ve enerji=madde denklemini, enerji=madde ve ışık hızının karesnini çarpımı haline getirince dünya değişime sürüklenmiştir. yani hayatı dünya bazından çıkarıp kainat bazında düşünebilmek, mutlak doğrunun olmadığını ve kainattaki(dünyadaki değil) her bir bokun izafi(değişebilir) olduğunu görünce (einstein) pozitivizm de tarihte yerini almaya başlamıştır. mutlak doğru olamazsa, mutlak doğru bir toplum ve mutlak doğru hayat da olamaz.
Pozitivizm, Olguculuk iki felsefi düşünceye verilen addır. Her iki düşüncenin de teoloji ve metafizik içermeyen, sadece fiziksel veya maddi dünyanın gerçeklerine dayanan bilim anlayışı vardır.
--- daha eski olan pozitivism Auguste Comte'un 19. yy. da ortaya attığı düşüncedir.
--- daha yeni olan mantıksal pozitivizm 1920'de Viyana Çevresi tarafından kurulmuştur.
Yapısal antrolopolojist Edmund Leach 1966 Henry Myers derslerinde pozitivizmi şu şekilde tanımlamıştır.
Pozitivizm ciddi bilimsel sorgunun, bir dış kaynaktan gelen nihai sebepleri aramayan ama direkt gözleme açık olan gerçekler arasındaki ilişkilerle sınırlı olmasını söyleyen görüştür.
Pozitivizm aynı zamanda hukuki pozitivizm adı verilen hukuk görüşünün de ismidir. Doğa yasalarına ters olarak hukuki sistemlerin evrimsel yollarla bağımsız olarak tanımlanabileceğini öne sürer. Hukuki pozitivizm bazen kanunlar içeriği ne olursa olsun uyulmalıdır şeklinde de anlaşılır. Carlos Nino bu iki tipi ilkine 'metodolojik' ikincisine ise 'ideolojik' ismini vererek ayırmış ve sadece ilkinin felsefi olarak savunulabilir olduğunu öne sürmüştür.
Pozitivizm, empirist(deneyci) bilgi görüşüne dayanan ve özellikle toplum ve tarih bilimleri alanında etkili olan bir felsefe akımıdır. Bu akımın başlıca temsilcisi olan ve sosyolojinin de kurucusu olarak anılan Auguste Comte’a (1789-1957) göre, insan aklı, teolojik, metafizik ve pozitif olarak nitelenen üç tarihsel dönemden geçmiştir. insan aklının evreni ve toplumu kavrama ve değerlendirme konusunda, geçirmiş olduğu değişimleri ifade eden bu kurama "üç hal kuramı" denilmektedir.
Teolojik düşünme evresinde insan, evren hakkında doğru bir anlayışa sahip olmadığı için olayların ardında tanrısal ve gizemli güçler aramıştır, ikinci evrede de olayların açıklanmasında bazı metafizik güçlere başvurulmuştur. Ancak 19. yüzyılda, yani Comte'un da içinde yaşadığı çağda pozitif (bilimsel) düşünme evresine ulaşılmıştır. Bu dönemin ayırt edici özelliği, olguların ardında gizli güçler aramak yerine, onları deney ve gözleme dayanarak açıklama yoluna gidilmesidir. Pozitivizm, yaşamla ilgili bir pratik kaygı ve amacı da içermektedir. Bu ise, empirik bilgi ve bilim yoluyla doğaya egemen olmak ve toplumu düzenleme ve biçimlendirme kaygısı ve amacıdır.
ahmet rıza bey'in etkilendiği bir akımdır. ahmet rıza paris'teyken comte'un derslerine girmiştir ve ondan etkilenmiştir çünkü auguste comte ilerlemenin düzenin kurulmasının ardından geleceğini, devrimin sadece ve sadece karışıklık getireceğini düşünüyordu. osmanlı'da da düzen yoktu. bu yüzden ahmet rıza bu eğilime girmişti.
en önemli temsilcisi a.comte olan görüş.
comte'ye göre bilginin temelinde insanın gözlemleriyle elde ettiği deneyler yatar.
gözlenemeyen herhangi bir şeyden bilgi elde etmek olanaksızdır.
anlamsız bir biçimde post modernist felsefecilerin sanık sandalyesine koyduğu bir çeşit dünyayı yorumlama yöntemlerinden biridir. bir yöntemin özellikle sosyal bilimlerde yaklaşım olarak yanlış olmasının tek karşılığı pratiğin kendisi değildir, zira böyle bir sonuçta sosyoloji biliminin temellerinden çökmesi gerekirdi. ancak bu bilim hala toplumları anlamada dikkate alınıyor. ancak post modernizme bakıldığında aslında bir şeyi görebiliyoruz: 20.yy merkez kapitalist ülkelerindeki aydınların korkunç yalnızlaşmasını ve yabancılaşmasını. toplumun dinamiklerini bölük pörçük, eskimii bakış açılarında ve izafilikte arayan post modernizm, pozitivizmin en azından bütünselci bakış açısını göz ardı ederek ya da bilerek üzerine giderek sanık sandalyesine oturtmuş ve sürekli olarak suçlamıştır. garip olan ise pozitivizm tüm kaba yanlarına karşın bir heyula olarak yöntem şeklinde önümüzde derin bir alan açmaya devam etmektedir.
auguste comte tarafından temelleri atılmış olup, bugün bu akım viyana çevresi olarak bilinen mantıkçı pozitivizm olarak devam etmektedir.
bu ekol; deneyciliğin, bilimciliğin ve özgür düşüncenin dışında hiç bir inanç ve değer sistemine yer vermemek suretiyle bilimin üstünde güç tanımaz.
bilim tarihinin en yaygın bağnazlığı auguste comte ve takipçilerinin oluşturdukları pozitivizm ya da bilmcilik diye isimlendirilen bilimsel doktrin etrafında toplananların bağnazlığıdır.
pozitivistlere göre bilgi teorisi kendisini etikten ve teolojiden tamamen arındırmalıdır. onlara göre deney vardır, gerisi boştur. deney yoksa, gözlemlenemiyorsa o şey üstünde araştırılmaya dahi değer değil bu akıma göre. kainatın bütün sırları sayılardadır, sayılar kutsaldır.
--- descartes; "bana uzunluk ve hareket verin, size dünyayı vereyim." ernst mach; "bana bir cetvel ve saat verin herşeyi ölçeyim." laplace; "siz dünyadaki zerreciklerin bugünkü hareketlerini belirleyin, ben insanlığın geleceğini kesin olarak haber vereyim."
---
yukarıdaki ifadelerden de anlaşılacağı üzere, herşeyin sırrının çözüleceğine böylesine kesin inanç, insanlığın deneysel bilginin dışında başka bir bilgiye yol bulamayacağı düşüncesine inanan pozitivizm böyle bir ortamda yetişmiştir.
halbu ki yukarıda görülen ifadeler, kuantum teorisinin tespitiyle beraber yerle yeksan olmuştur, bitmiştir.
descartes'in ya da laplace'nin dedikleri tamamen mekanistik evren görüşüne dayanan temeller içerir. evren, atomlardan oluşan bir makinedir ve herşey deterministik olarak birbirine bağlıdır. bu makinayı anlayabilmek içinse, tümevarımsal metod içinde zerreciklere bakmak yeterlidir. dolayısıla descartes, laplace gibi bilim adamları bu zerreciklerden yola çıkarak evreni açıklayabileceklerini düşünüyorlardı.
gel gör ki, kuantum teorisinin ortaya çıkışı ile birlikte, aslında zerreciklere gidildikçe herşeyin daha da karmaşıklaşacağı saptandı. evren artık herşeyin determinist bir döngüde işlediği mekan değil, olasılıklar ve belirsizlikler bütünüydü. ve hala öyle.
kuantum teorisi pozitivistler için gerçek bir kabus durumunda. çünkü, zerrelerden evreni açıklayabilmek ve deney bilgisinden başka birşey kabul etmemek artık hiç de kolay değil.
neden?
çünkü atom artık o bildiğimiz atom değil. atom artık bir olasılıklar mekanı. elektronun yeri bile kesin olarak tayin edilemez. sadece bulunma olasılığı yüksek olan yerler belirlenebilir. (bkz: olasılık)
artık tümevarım değil, tümden gelim zamanıdır. artık, "herşey için tek tek herşey" değil "bir şey için herşey" zamanıdır.
ne kadar yırtınılırsa yırtınılsın, pozitivizm bilimin temel direğidir. determinist olacak diye bir kaide yoktur, en temel anlamda ölçülebilenden olguları açıklar, aslı astarı, hiçbir dayanağı olmayan mevzularla olguları açıklayanları da götle gülme malzemesi yapar, haklıdır. bunu anlamayan öküz "bilim"den bahsetmeyecektir velhasılı kelam.
doğa bilimlerinin yöntemlerini sosyal bilimlere aktarmaya çalışmak amacında olan ve salt bu açıdan epistemolojik anlamda bilimselliği sorgulanan yaklaşımlardan biridir.
amerikan toplumu ve kültürel mozaiklerine pek uygun yaşantıları vücuda getirilmesi gizil olan erek iken; somut veriler ışığında, beşeriyetin evrimi ve teknolojik devrimi esas ve maskenin görünen kısmıdır.
pozitivizm, asla bir ahlak sorgulaması içermez. metafiziksel değerlerle ilgilenmez. somut ve üzerinde deneysel yöntemler ile sonuç alınabilecek testler tabii tutar.
esasen de, toplumu kontrol edebilecek bir kumanda mekaniği üretmek söz konusudurç bu bağlamıyla, amerikan toplum yapısını empoze etme gayesi, ahlaki sorgulama içermemesiyle ironik bir seyir izler..
tek başına, (farklı ideoloji ve felsefi akım kullanılmaksızın) ele alınmasını; hem bilimci hem filozoflar mantıksız ve tehlikeli görür. zira, yapılan ve ortaya çıkarılanların kullanılabilitesinin oluşması için, kötü emellerden uzak durulması elzemdir.
albert einstein'in, atomu parçalamasının, atom bombası yapımında kullanılmaması için, temellendirip, sağlıklı dinamiklere üzerine konuşlandırmak gerekir.