19. yüzyılda sirk kavramı amerikaya taşındığında, eğlence dünyasını sarstı deyim yerindeyse. tabii, ilerleyen dönemlerde gezici akrobat, koşuculardan ibaret sirk kavramı birkaç adım daha öteye taşındı. daha fazla kişiyi çekebilmek adına, burnuna çivi çakan manyaklar, ağzının bir tarafından mil sokup, diğer yanından çıkaran dallamalar, bu projenin ürünüydüler.
20 ve 21. yüzyılda postmodern haline kavuşan sirk kavramı, panayırların, fuar alanlarının kenarında icra edilmeye başlandı. zaman ilerledikçe, insanların eğlence anlayışı da değiştikçe, şapkadan tavşan çıkarma falan da hikaye oldu tabii. artık, götüne başına zincir bağlayan, karıları doğrayan adamlar türedi. bizim kültür penceremizden bakarsak, bu adamlar, insanoğlunun sınırlarını zorluyorlar. yoksa kim kendini kırık bir bardak üzerine koyup, birilerinin üzerine basmasına izin verir ki?
baş aşağı yatıp sandalyede gitar çalan bazı sokak göstericileri bu ilginç var olma savaşını verirken, en ucuz eğlenme yöntemi olan postmodern sirk kavramını da ehlileştirdi. artık, her yer sirk olmuştu. çadırlar panayırlar aşılmıştı. bazı çılgınlar da, sırf bu iş için, tibete, çine, hindistana giderek, doğu felsefesinin acıya karşı dayanıklı kılan sistemlerini öğrendiler. ne içindi bu? götüne başına mil sokmak için. bazı primitif kabilelerin yaptığı ayinleri aynen sirklere uyarlayarak, postmodern hale getirdiler.