Bir portakal çiçeği rengi gibi geldin sen bana. Bir güneş parıltısı.Ruhumun çığlıklarını duydun. Bekle. Geçer bu gürültüler. içimin yangını söner bir gün. Döner ruhum dışarı.. Döner yüzüm . Görürsün, görürsün bekle. güzel paylaşıyoruz seninle. Kelimeleri de buluruz seninle. Gün gelir kifayetsiz kelimesini çıkarırız lugatımızdan. Sinirlenmem ben hiç birşeye. Sert bakmam gökyüzüne, belkide kaşlarımı çatmam. Büyürüm. Olgun insan olurum. Yangınım söner elbet. Bekle. Belki Ankara olurum. Otururum bir sokağın başındaki taşın üstüne. Seyrederim olan biteni. Ama Sen tükendiğinde haberim olsun. ışığın söndüğünde çığlıklarını gönder bana. Seni parlatmaya geleyim. Ama dedinya korkarım. diyelim ki ben gitmeye karar verdim. Farzet gittim. Üzülür müsün. adını bile koymadım. Ne diye seslenmem gerekir onu bile düşünmedim. Kimseciğim. Herbirşeyim mi demeliyim. Bilmiyorum. Ama bir gün geleceğini biliyorum. Zamansız. Hayallerinle gel. Dönüş biletinle değil. Hayallerin hayallerim olsun. Söz, severim seni. Gelirsen eğer.Çift "s"lerim ile beklerim seni.
en güzel çiçeklerden; hatta i$ seyahati için antalya'ya giden babam, önünden geçtiği pansiyondan gelen ve bu çiçeğe ait olan o baygın kokuya kapılarak iptal ettirmi$ vaktinde suit rezervasyonunu. o denli yani.
ayrıca acı hatıralar içinse : (bkz: portakal çiçeği sokak)
antalya da bir semttir..genelde gelir düzeyi yüksek kişiler oturur...aslında oldukça küçük bir yerdir sadece iki tarafı yüksek apartmanlarla çevrili uzunca bir caddeden ibaret olduğu söylenebilir...