bir ülke nasıl emperyalizmin kucağına oturtulur sorusuna verilen cevaplardan bi tanesidir. Yurt kültürünün asimilasyonu , gençliğin beyninin köreltilmesidir. Türkiye'De Galatasaray Fenerbahçe arasındaki Ezeli rekabetin skorlara dağılımı dışında genel bilgisi olmayan , popüler olan her müziği anlamlı anlamsız dinleyen , popüler sözleri kullanan , olur olmaz herşeye özenen gençliğin temsil ettiği olgudur.
popüler kültürü seviyoruz.. onu yerden yere vuruyoruz sonra üstüne çıkıp zıplıyoruz.. her yerini kan içinde bıraktıktan sonra onu sırtlayıp hastaneye götürüyoruz, aşırı şiddetten ölmesin diye.. çünkü ona ihtiyacımız var.. bizim tek kaynağımızın ölmesine izin veremeyiz.. üstelik elimizden ölmesine hiç izin veremeyiz..
kelimelere farklı anlamlar yükleyip onları kalıplaştırıyoruz anladığım kadarıyla. "popüler" deyince körpe akıllarınızda ne canlanıyor emin değilim, ama bu kavram beğenilen, ilgi gösterilen anlamlarını karşılamaktadır. yani öyle öcü bir kavram değildir "popüler" kavramı. taşıdığı anlamların dışında anlamlar yükleyip vehmetmenin gereği yok dolayısıyla. bununla birlikte her toplumun kendi popülerini yaratmasından mütevellit şu da açığa çıkıyor ki aslında popüler deyip bok attığımız şey topumun kendi anlama düzeyi ya da algılama kapasitesi oluyor. hani şu ne ekersen onu biçersin meselesi.
sonuç olarak sanayi devrimini ıska geçmiş, rönesanstan bihaber, göçebe kökenli ve yazılı bir kültürden yoksun, kentlileşme serüveni bulunduğumuz yüzyıla dayanan geri kalmış bir toplumuz. yani iş bu sebeple "popüler kültür" bize dayatılıyor vs. gibisinden şarlayacak arkadaşlara hak veriyorum şimdiden. bütün örf, kültür ve ananelerini sözlü bir gelenekle geleceğe taşımak zorunda kalmış, toplumsal hafızası akılda kalandan ibaret olan bir toplumun gelip geçen her akıma kapılıp yalpalamasından daha doğal ne vardır ki? güçlü olan kültürlerin zayıf olana hakimiyeti olan kültürel emperyalizm de bu değil midir zaten canlarım benim?
sonuç olarak "popüler" olanla ilgili olarak gösterdiğimiz bütün bu duruş, hal ve hareketler toplumumuzun tarihsel kodlarında yer alıyor olan geri kalmışlıktan başka bir şey değildir. bu sebeple "pop" olana kelkinmek yerine üzerimizden geçen her modadan zevk almaya bakmak en doğrusuymuş gibi geliyor bana.
küçümsenemeyecek sorunlardan biridir. ülkemizin kavram kargaşası içinde olduğu şu dönemlerde yapılan işlerde haliyle, ticari kaygı içinde olan işlerdir. ve ticari kaygı güden işlerin tümü haliyle popüler kültürün malzemesidir. işin garip tarafı hangi gözünü para hırsı bürümüş insan evladı arkasında bıraktığı gençliği sadece daha fazla kazanmak için zehirlemeyi göze alır. ve bu nasıl vatandaşlık, nasıl insanlıktır.
Ozan ormeci, Türkiye'deki popüler kültürü, konuyla ilgili bazı düşünürlerin bilimsel teorilerine dayandırarak anlatırken Kadir inanır, Pınar Altuğ gibi sansasyon yaratan kişilerin yanı sıra Fatih Terim ve Zidane gibi kahramanlaştırılan insanların, popüler kültürdeki misyonunu gözlerimizin önüne seriyor. "Guguk Kuşu" ve "Dövüş Kulübü" adlı filmlerdeki karakterleri de irdeleyerek zevkli bir analiz yapıyor.
Bu kitap, içinde yaşadığımız ama belki de farkında olmadığımız popüler kültürü fark etmemizi sağlayacak güncel bir analiz... Filmlerde ya da görsel medyada izlediğimiz bazı karakterlerin, popüler kültüre nasıl hizmet ettiklerini gösteren, farkındalık seviyesine ulaşmamızı sağlayan eşsiz bir kitap...
"Ötekilerin hikâyesi, aslında içinde bulunduğumuz çağın, 'biz'lerin de hikâyesidir."
günümüzde halk kültürü olarak dönüşüme uğradı denilse de yanlıştır. sahiplik içermez, sınırları kitle kültürüne göre daha geniştir. kendi içinde kült kavramı oluşturur ve insanları ortak bir yerde birleştirir. yerele karşıdır. her ne kadar ilk önce ilkel biçimlilik göstersede daha sonra marka haline gelirler*.
--spoiler--
popüler kültür kendi materyal temelini yansıtır. meyvenin çürüğünü el çabukluğuyla müşteriye kakalayan semt pazarındaki satıcıyı geride bırakacak kadar sahtekar ve dolandırıcıdır: heterojenlikten, sen'in sen olduğundan bahseder: aslında sen sana baktığında , sen senden geçerek oluşan tüketim ve moda kültürünün standartlaşmış ve homojen yapısını görürsün. standartlaşmada sen standart oldukça sensin. big mac ancak big mac'larla big mac'tir. sen standart oldukça değer kazandığını sanıp değersizleşir ve yoksunlaşırken, mcdonalds standardı sattıkça zenginleşir.
--spoiler-- **
tüketimin egemenliğinde paranın elde edebileceği kadardır her şeyin değeri. sahip olunan metalar karşılığında vazgeçilen değerler kadar insan olunur. sözümona en baş köşeye konulan dini de hümanizmi de meta haline dönüştürür. mekanizması çok basittir. tek tek bireylerin ötekinden daha iyi yaşaması üzerine kurularak insanın doğal özelliği böyledir diye yutturulur reklam imajlar yoluyla. bencillikle, diğerinden daha çok kazanarak, daha iyi yaşamak üzerine kurgulu düzen her dakiaka açlıktan son nefesini veren bebelerin de müsabbibi imiş kime ne. pazar ayininde onlar için günah çıkarırsın ya da günde beş vakit onlara dua ile ruhen arınıp kurtulursun bu rahatsızlıktan. kısacası kapitalizmin sahip olmak felsefesi ile liberalizmin önce ben mantalitesine dayalı yaşadığımız kurmaca hayatlardır. kimsenin kimseyi eleştirme hakkının olmadığı kölesi olduğumuz düzendir. dinimiz güç, imanımız daha çok sahip olmak, ibadetimiz tüketmek, tanrımız paradır.
ticari aygıtlar tarafından üretilen ve dağıtılan, halkın birbirinden farksız atomlaşmış kitle olarak görüldüğü, bu üretim ve dağıtımda hiçbir denetiminin olmadığı gündelik yaşam kültürüdür. dar anlamıyla eğlenceyi içerir; geniş anlamıyla da egemen toplumsal, ekonomik ilişkileri destekler, haklı çıkarır ve sürüp gitmesinde yardımcı olur. kitle iletişim araçlarıyla yayılan kültür anlık mutlulukları ön plana çıkarır, insanları tüketime yöneltir, kendilerine sunulanları eleştirisiz kabul etmelerine neden olur.
dünyayı yönetenlerin apolitik kitleler yaratmak için kullandıkları bir araç. gençliği özendir popüler kültüre yanına ver uyuşturucusunu sen dünyayı yönet. emperyalizmin böl-yönet taktiği bu şekilde evrim geçirmiştir günümüzde. sonuçta ortaya sex ve ya uyuşturucu delisi düşünmeyen beyinler çıkmıştır.
yurdum gencini vıcık vıcık toz pembe şekilde sarmış olan illettir. ne zaman düzelir bu hal ne zaman o gün gelir bilinmez ama en azından süreci hızlandırmak elimizdedir. ne zaman ki tepkiler msn iletileri yerine meydanlarda dile gelir, ne zaman facebook grupları yerine gerçek dernekler kurulur işte o zaman o süreç kısalır. balık almak için elini uzatmak yerine gidilir bir olta yapılır o süreç o zaman kısalır. gözü kapalı bağlanmış insanların gözündeki banttır popüler kültür. tshirtlerdeki che resmidir, kollardaki atatürk imzası şeklindeki dövmedir. ya saaatin pili bitecek ya da bir gün alarm çalıcak.
sıkca oha filan olan, dünyayı bağdat caddesi sanan, mango, zara, dieselden giymezlerse ezilip büzülen, giydiklerinde mutlulukla arzı endam eden, kimileri mor giymek benim yaşam biçimim ya da siyah giymek benim felsefem diyen ama aslında felsefenin ne olduğundan habersiz, bozuk türkçeyle konuşmayı tarz sanan, hayatı flört edip, lüx markalar giymekten ibaret sanan tipleri içinde sürükleyen abuk bir akımdır.
belli zaman aralıklarında belli yerlerde toplum tarafından benimsenen alternatifleşmeyi öldüren, insanları bilinçli ya da bilinçsiz kalıba sokan tornadan çıkma, harici beyinler doğuran ilk başta keyif veren zamanla sizi geliştirmediğini anlayarak çırpınarak kaçmaya çalıştığınız fakat çırpındıkca boğulduğunuz ve zamanla alternatifliği bile alt kümesi olarak ele geçiren kültürcük