Film. Walt Disney Stüdyolarının ünlü çocuk klasiği, eleanor H. Porter'ın bizde de çok okunan "Pollyanna" adlı yapıtı.
12 yaşındaki öksüz bir kızın anlatıldığı öyküde, teyzesi küçük Pollyanna'nın bakımını üstlenir. Teyze, içine kapanık, asık suratlı bir kadındır. Ancak, kızın çocuksu iyimserliği, neşesi ve iyi kalpliliği kadının kalbini yumuşatacak, eve mutluluk havası getirecektir.
Film, bu öykünün anlatıldığı David Swift'in parlak bir çalışması. Aynı yıl "pollyanna" Hayley Mills'e özel bir oscar getirmişti.
Yönetmen : David Swift
Senaryo : David Swift (Eleanor H. Porter'ın romanından)
Görüntü : Russell Harlan
Müzik : Paul Smith
Oyuncular : (bkz: Jane Wyman), Hayley Mills, Richard Egan, Karl Malden, Nancy Olson, Adolphe Menjou
Pollyanna aynı zamanda psikolojik bir terimdir de. Aşağı yukarı çocukluktan orta yaş'a kadar hepimizin bir şekilde eleştirdiği, nefret ettiği, alay ettiği ama zamanı gelince ona benzemeye ya da ona benzer kişileri sevmeye çalıştığımızı fark ettiğimiz. Çünkü bu hayat başka türlü de çekilmezdi. Bize mutluluk getirecek şeylerin peşinden gitmeye, gerekirse onları bulmaya, başımıza gelen kötü şeylerle bile dalga geçmeye mecburuz. Demek istediğim trafik kazasında kolunu kıran adamın " Ya ötekini de kırsaydım" şeklinde aptalca önermesi değil. Ama şu da bir gerçek ki bizler millet olarak kendimizi üzecek ya da sinirlendirecek şeyleri oluşturmayı mutlu edecek şeyler oluşturmaktan daha iyi beceriyoruz. Trafikte beklerken sinirleniriz ama hızlı gidenlere de kızarız, sıcaklardan bunalır soğuklarda donarız, bahar aylarında bile deniz soğuk diye kızılacak bir şey vardır, belediye otobüslerine ilk önce binmek için sıradakileri ezer ama arkada isek "Kaynak yapmayalım" diye bağırırız, Belediye otobüslerinde ayakta ise yaşlılara yer vermeyenlere toplum düşmanı gibi bakar ama oturuyorsak ufacık bir torbayı sanki çok ağırmışta onun yüzünden yer veremiyormuşuz gibi kucağımıza koyarız. Toplum olarak hayatın hiç bir alanında otobüsten inmek, metroya koşmak, metroya binmekte olduğu kadar topluca bir hırsın içine girmeyiz. Tabakhaneye bok yetiştirircesine acele ederiz. Ufak hesapların peşindeyizdir. 10 kuruş için manavla, bakkalla, herhangi bir satıcıyla kavga eder ama marlboro sigarası içeriz. Kısacası bitmez tükenmez bir ağlaklık içindeyizdir. Hayatın yanımızdan usul usul akmasına izin vermeyiz de hayat kötü diye hep dem vururuz. Ama ufacık bir yerimize bir şey olsa doktor doktor koştururuz. Kendi kendimizi sokan akrepler gibiyizdir. Genel memnuniyetsizlik ruhumuzu sarmıştır. Hayat kötü, hayat acımasız, hayat şöyle hayat böyle der dururuz. hay o hayat senin götüne girsin. Kimsenin de ölmeye niyeti yoktur. Yollarda, kaldırımlarda, sokaklarda, caddelerde koşturur dururuz da o dolaştığımız yerlerin bir gezegenin yüzeyi olduğunu algılayamayız asla. Aslında olan şey insana özgü tatminsizliktir. Hayatın kötülüğü değil yaşanılan hayattan duyulan tatminsizliktir var olan. Çünkü, insan özelliğimiz hep daha iyi olana dikkatinizi çeker. Başkalarına imrenir, onlar gibi olmak ister olamadık mı hayata bok atarız. Aslında kimseye ihtiyaç duymadan yemek yiyebilmenin, yürüyebilmenin, yazabilmenin hatta sıçabilmenin bile bir nime olduğunu fark edemeyiz. Bunları fark ettiğimizde ya bir şeyi yapamayacak şekilde zedelenmişizdir ya da yaşımız geçmiştir.
Bu sebepten ki Pollyanna'lar olmak zorunda. Aslında hepimiz ona benzemek istiyoruz ki olamadığımız için kızgınız ona. Ama bugün hemen her konuda, içinden geçerken yada yaşarken fark edemediğimiz ayrıntılara takılıp onlardan espri üreten Cem Yılmaz da aslında bir Pollyanna. Ona bunca gülmemiz de içimize, bilinçaltımıza attığımız pollyanna sevgisi olsa gerek.
Eleanor Hodgman Porter, Miss Billy adlı genç kızın öykülerini anlatan üç kitap yayımladıktan sonra bir başka kızın, Pollyanna Whitterın öyküsünü yazmaya karar verir; bu, bir çocuk klasiğinin doğduğu andır. Pollyanna 1913 yılında okuyucu ile tanışır tanışmaz övgülerle karşılaşır. Anne ve babasını kaybetmiş olan Pollyanna, Beldingsville adlı küçük kente, teyzesinin yanına gider. Asık suratlı, işgüzar, dediğim dedik, sevgisini gizlemeyi erdem sayan bu kadın, Pollyannanın herkese bulaşan iyimserliği karşısında bocalayıp duracaktır. Pollyanna dertli, yalnız, hasta, karamsar, hayattan umudunu kesmiş insanlara bardağın dolu olan yarısını görmeyi öğretecektir.
(antoloji.com) dan alıntı. mutlu olmanın güzel bir yöntemi, pollyanna cılık.
çok şirin bir insandır kendisi, tüm dünyayı mutlu eder hepimiz mutlu oluruz onunla. keşke masallarda değilde gerçekten de yaşasaydı yanı başımızda ama olsun masallarda bile yaşaması bile insanı mutlu etmeye yetiyor.
pollyanna aslında çift kişiliktir. neandertal hocanızı çok etkilediler küçüklüğünde.
neden onca zaman poll'ün peşinden koştum, şimdi de bulamıyorum. evet, güzel bir kızdı ve çok sevimliydi. sarı saçları rüzgarda dalgalanırken ona karşı ilgisiz kalmak imkansızdı. her şeye karşı sonsuz bir iyimserliği vardı. onun yanında kendini her zaman iyi hissedebilirdin. "olsun" derdi, "daha kötüsü de olabilirdi." yine de benim katlanamayacağım çok şey vardı onda. hele de o cadaloz ikiz kardeşi, o sersem anna. poll ne kadar iyimser ve sempatik ise, anna o kadar kötü ve iticiydi, poll ne kadar pırıl pırıl aydınlık ise anna o derece karanlıktı. poll, "olsun" dedikçe, anna "olmasın" diye düzeltiyordu.
poll'ün iyicilliği de katlanılmazdı belki ama anna'ya katlanmak mümkün değildi. yine de poll'ü elde etmek istiyordum. belki onun popülaritesiydi beni çeken, belki yaşamımı kolaylaştırma çabası. ama anna oldukça hiçbir şeyin kolaylaşacağı da yoktu. hiç anlaşamamalarına karşın hep birlikteydiler üstelik. poll, anna'yı bir türlü ayırmıyordu yanından. sonunda şahane planımı yaptım. evet, o gece poll'ü dansa davet edecektim ve o tatlı diliyle "olsun" diyecekti elbet. arkadaşım cin ali'yi de yanıma alacaktım. cin ali, varoluş sorunları ile uğraşan sivilceli bir çocuktu. tam anna'ya göreydi. anna, cin ali'nin varoluş sorunlarına kötümser yorumlar getirmekle meşgul olurken, ben poll ile işi pişirecektim.
evet, her şey gerçekten iyi gidiyordu. cin ali, anna'yı lafa tutmayı başarmıştı ve bunu benim için değil isteyerek yapıyordu üstelik. bense poll ile dans pistini aşındırıp iyice yakınlaşmaya çalışıyordum. sonunda cin ali'yle anna'yı varoluşun kötülükleri üzerine sohbetlerinde bırakıp poll'ün varoluşunu kucaklamak niyetindeydim. ama yaşam planlara pek sıcak bakmaz. tersliğin nerede başladığını bile farketmemiştim. poll'e sımsıkı sarılmış çılgınca dansediyordum. ama poll'ün elimden kurtulup masaya yönelmesi bir oldu. sanırım cin ali de anna'nın varoluşunu kutlamak niyetindeydi ve anna her zamanki olumsuz tavrıyla "olmasın" demişti. bu da bizim masada benim farkedemediğim bir arbedeye yol açmıştı. ama poll, o iyilik meleğinin olaya ilgisiz kalması düşünülemezdi elbet. sinirim tepemdeydi, her şeyden çok da poll'e sinirliydim. bir kere olsun, birilerini düşünmeyi bırakıp benimle ilgilenemez miydi? poll'ün katlanılmaz yanlarını göstermesi açısından belki iyi oldu o gece, yine de her şeyin yolunda gitmesini yeğlerdim doğrusu. böylelikle, bir süredir ertelediğim kuzey yolculuğuna çıktım. bu aptal kasabada hayatımı geçirmek için bir nedenim yoktu artık. yeni maceralar genç ruhumu bekliyordu. anna haklıydı belki de, birçok şey olmasa daha iyiydi. üstelik yeni planlarıma daha adil yaklaşabilirdi belki de yaşam...
hazin haber birkaç ay sonra geldi postadan. bir grup maganda, poll'ü ve anna'yı dağa kaldırıp bir hafta tecavüz etmişti. zorlukla magandaların elinden kurtulmuşlar ve eve dönerken poll, "olsun, hiç olmazsa dağ havası almış olduk" demişti. bu söz, anna'nın kötümser ruhuna bile dayanılmaz gelmiş ve eve döner dönmez intihar etmişti. poll'ün, o iyimser ve sürekli gülen kızcağızın, anna'nın mezarı başında günlerce ağladığını anlattılar. artık "tek" başınaydı poll. artık ömrünün geri kalanını, diğer yarısını aramakla geçirecekti.
notlar;
(1) y ispanyolca'da "ve, ile" anlamlarına geliyor. yazar, burada
"poll y anna" şeklinde şık bir söz oyunu yapıyor ki ona yakışan da budur.
(2) pollyanna'nın tecavüz sonrası konuşmaları toplumumuzun epey ilgisini çekmiş. bu konuda çeşitli yorumlar var fekat terbiyem gereği buraya alıntılamadım. lakin, "tecavüz mü, yalnızca kendisini ifade etmeye çalışıyordu adam" yanıtını, dağ havası almış olmakla yer değiştirsem, öyküye daha entellektüel bir hava katmış olur muyum diye düşünmeden edemedim. neyse, sonra bakarım artık ona da...
(3) bu ne böyle seksist seksist demeyin. aslında pek abartmış olursunuz. poll ile anna yazımızın kadınlarla bir ilgisi olmadığı gibi bahsettiğiniz kötü niyetleri de asla barındırmıyor. diğer tüm yazılarımız gibi. nitekim poll ile anna'da yaşamın ikili yüzünü (diyalektiği) ortaya sermeye çalıştık. bence siz, "yeniden okuma"yı denemelisiniz...
nazan öncel aplamızın hatrına sustum albumun en sağlam parçasıdır.
sözleri olmadan olmaz.
duvarlarla konuşmalar
kendinle takışmalar
arasam yuh olsun derken
tükürdüğünü yalamalar
deliriyorum
pollyanna ah ah ah
görüorsun ya
pollyanna ahah ah
böyledir dünya
bu kadar ceza
seni de bozar beni de bozar
herkesi bozar
bu kadar acı
yaza da yeter kışa da
topuna yeter
deliriyorum
çok çocuksun çok
git oyna çocuksun
çok çocuksun çok çok
git oyna çocuk
mutluluk oyunların
sırların yorumların
içindeki çocuğu rahat bırak
yıkılsın duvarların
ağlama çocuk
pollyanna ah ah ah
görüyorsun ya
pollyanna ah ah ah
böyledir dünya
bu kadar ceza
seni de bozar beni de bozar
herkesi bozar
bu kadar acı
yaza da yeter kışa da
topuna yeter
unutma çocuk.
çocukluk aşkımdır.
pollyanna hayata tutunmanın formülünü bulmuştur. ama nükleer bombalardan kaçan nagazaki'li çocuklara "olsun vardır bunda da bir hayır" diyebilmiş midir acaba? ırak'lı bir bebeğin bombalarla parçalanmış bedeninde hala mutlu olunabilecek birşeyler kalmış mıdır?
otuziki yaşıma geldim. dünyada türlü rezillik gördüm. mutluluk oyunlarım onlarca kez bozguna uğradı.
ey pollyanna sonunda sen de yalan oldun!
Akla zarar bir insan hayal ürünüdür. Dağa kaçırılıp işkence edilse bile olaylara pembe gözlükle bakan bir kız. Burda yazar olsa herhalde asla 'boş entry' vermez ve eksi oy kullanmazdı.**
Bakalım Pollyanna Abla şu durumda ne yapardı; (bkz: alinan porno cdnin bos cikmasi)
- pollyanna duydun mu savaş çıkmış.
+ olsun barışılır.
- ama senin babanı da askere almışlar.
+ olsun kahraman olur babam.
- bizim köyü bombalamışlar.
+ olsun yeniden yapılır.
son olarak çocuk dayanamaz:
-ebeni be pollyanna ebeni...
polyanna'ya tecavüz etmişler , "olsuuuun , ama götü kurtardık." demiş.
polyanna'ya tecavüz etmişler ,"olsuuuun , kirlenmek güzeldir." demiş.
gibi esprilere konu olan , hep iyimser masal kahramanı.
(bkz: omo reklamı)