olmayan ülkedir. hatta çoğu ülkede sorgusuz sualsiz çeker vurur.
ama bizim memlekette adam kaldırımı söker, polisin kafasını yarar, molotof atar polisi yakar. iki tane jop atınca da faşist dövlet kahrol tc denir. sikerim yapacağınız işi sizin.
sanki isveçte polis göstericilere gül atıyor, sanki san marino da polis çatışırken sigara tutuyor karşı tarafa. ulan var mı öyle bi memleket? yavşak herif ya sev ya siktir git.
olmayan ülkedir, olmayan devlettir. doğru, öyle bir memleket yok ama bu olmayacağı anlamına gelmez!..
---
- alıntı - (utku kızılok)
- POLiS, HALK ve DEVLET -
Gecesini gündüzüne katarak çalışan, fedakâr polis! Polis etrafında özellikle adanmışlık halesi örülmeye çalışılıyor. Hiç kuşkusuz polis çalışıyor! AKP hükümetinin toplumu baskı altında tutma ve düzen karşıtı muhalefeti sindirme politikaları çerçevesinde polis gecesini gündüzüne katıyor. Polis neredeyse her gösteriye saldırıyor; işçilerin, sosyalistlerin, Kürtlerin, öğrencilerin, doğanın tahrip edilmesine karşı çıkan köylülerin demokratik tepkilerine copla, gazla, tazyikli suyla, panzerle, olmadı kurşunla yanıt veriyor. Okul kantinini boykot eden lise öğrencileri bile polisin gazını ve copunu tadıyor! Kimlik soruşturması adı altında kent merkezlerinde polis baskısı kendini yoğun bir şekilde hissettiriyor. Araçlı polisler, emekçi mahallelerinde sürekli devriye geziyor; gözümüz üzerinizde mesajı veriyor. Haliyle, böylece polis sömürü düzenini muhafaza etmek için çok çalışmış oluyor.
Ancak sömürü düzenini muhafaza çalışmasıyla, yaşamı var eden çalışma arasında pek bir benzerlik yok. Kapitalist düzende şeyler, burjuvazinin ideolojik çarpıtmasına maruz kaldığından ötürü gerçek özleriyle görünmezler. Kapitalist sistemde, gerçekte gecesini gündüzüne katarak çalışan, emek gücünü harcayarak tüm zenginliği ve ihtişamı yaratan, üretici güçleri, bilim ve teknolojiyi ilerleten işçi sınıfıdır. Uzun ve ağır çalışma koşulları altında, üstelik de karın tokluğuna gece gündüz çalışan bir sınıftan söz ediyoruz. Bu bağlamda; eğer kahramanlık, fedakârlık ve kutsallık payesi verilecekse, emeğiyle insanlığın ileriye yürüyüşünü mümkün kılan işçi sınıfına verilmeli ve onun etrafında kutsallık halesi örülmelidir. Ancak işçi sınıfı bu denli çalışmasına, iş kazalarında ölmesine ve sakat kalmasına karşın, övgü dolu sözlerle karşılanmıyor. Elbette kapitalist sistemde, sermayeden, sömürdüğü kitleleri övmesi beklenemez. Tersine, tüm toplumsal zenginliği üreten işçi sınıfı, kapitalist düzende sömürülmekle kalmaz; aşağılanır, horlanır, açlık ve yoksullukla boğuşur. Marxın çarpıcı bir şekilde vurguladığı üzere, emek, kapitalistler için zenginlik, ihtişam, saraylar üretir; ama işçi için ürettiği yalnızca yoksulluk, açlık, cehalet ve izbelerdir. işçi ürettikleriyle hayatı var eder, ama bu arada kendini tüketir.
bir devlet kurumu olarak polis taltif edilmektedir, zira polis, sömürü üzerine kurulu bu toplumsal düzenin baki kalması için oluşturulmuş bir baskı aygıtıdır. Ama burjuvazi, ideolojik mekanizmaları devreye sokarak bu gerçekliği kitlelere farklı sunmaktadır. Kapitalizm yaşlandıkça daha da çürümekte, sistemin krizleri ve açmazları derinleşmektedir. Buna paralel olarak, burjuvazi, ideolojik aygıtlarını her geçen gün daha da geliştirmekte ve toplumu tüm yönleriyle kuşatmaktadır. Hakikati eğip bükmekte, yetkinleşen ideolojik aygıtlar sayesinde kitlelerin bilincini, dolayısıyla da algılarını belirleyebilmektedir. Bu kapsamda, sinema endüstrisinin çok önemli bir rol oynadığını belirtmek gerekiyor. Polisi konu alan filmlerin yanı sıra dizifilmler, polisin kapitalist düzendeki rolünü meşrulaştıran, egemenlik ilişkisini kitle bilincinde yeniden üreten önemli bir araç işlevi görmektedir. Komedi unsurunu anlatım yöntemi olarak kullanan, kahramanların absürt halleriyle öne çıktığı, sevimli anların yaşandığı meşhur Polis Akademisi, bu filmlerden biridir meselâ. Türkiyede de neredeyse her televizyon kanalında polis konulu bir dizifilm gösteriliyor. Bu dizilerde sürekli suç üretilmekte; cinayetlerin, hırsızlığın, tecavüzün, soygunun sonu gelmemekte ve böylece polisin ne denli gerekli olduğu, fedakârca çalıştığı, kahramanca işler yaptığı kitlelerin bilincine kazınmaya çalışılmaktadır. Yani kitlelerin gerçeklik algısı çarpıtılmaktadır.
Toplumun karşıt sınıflara bölündüğü, ezen ve ezilenlerin farklı çıkarlara sahip olduğu kapitalist sistemde halkın devleti ve halkın polisi olabilir mi? Burjuva ideologlara göre, devlet, tüm toplum kesimlerinin ötesinde ve üstünde yer alan, genelin çıkarlarını koruyan, tarafsız bir örgütlenmedir; dolayısıyla tüm halkın devletidir! Elbette bu sav, yalanlar ve çarpıtmalar üzerine kuruludur. Zira ne kapitalizmde ne de ondan önceki sömürülü toplumlarda, sınıflardan azade, kendinden menkul, genelin çıkarlarını koruyan bir devlet olmamıştır. Altını kalınca çizmek gerekir ki, bir zor aygıtı olarak devlet, gökten zembille düşmemiş, somut ihtiyaçlar temelinde ortaya çıkmıştır. Bu ihtiyacı belirleyen ise, toplumun farklı çıkarlar temelinde ayrışması ve sömürücülerin sömürülenleri baskı altında tutmak ve kurdukları düzenlerini sürdürmek istemeleridir. Kapitalist üretim ilişkilerinin egemen olduğu günümüzde de devlet, onun asker ve polis gibi temel şiddet aygıtları, verili düzeni, yani sermayenin işçileri sömürmesiyle, eşitsizliklerle, açlık ve yoksullukla, kriz ve savaşlarla karakterize olan bu kanlı sistemi ayakta tutmaya çalışmaktadır.
Burjuvazi egemenliğini sürdürebilmek için, giderek artan oranda toplumun gözetlenmesine, insanların fişlenmesine ve sürekli kontrol altında tutulmasına ihtiyaç duymaktadır. Burjuva egemenliğinin baskı aygıtlarından biri olan polis de, toplumu tüm gözeneklerine kadar gözetleyerek bu ihtiyaca cevap vermektedir. Lafa geldi mi halkın polisinden dem vurulmaktadır, ama o halkın polis üzerinde hiçbir denetimi ve belirleyiciliği yoktur. Meselâ, Bilgi Edindirme Kanunu kapsamında açılan bir davada, polise, Hopa olaylarının Ankarada protesto edilmesi sırasında ne kadar gaz kullandığı sorulmuş. Geçtiğimiz günlerde, Ankara Emniyet Genel Müdürlüğü, Ankara 12. idare Mahkemesine gönderdiği savunmada ne kadar gaz kullanıldığını açıklama gereği duymamış. Zira bu bilgi, devlet sırrı imiş ve üstelik de ne kadar gaz kullanıldığını soranların niyeti kötüymüş! işte burjuva demokrasisinin sınırları bu kadar oluyor: Kitleleri bastırmak için kullanılan gaz bile devlet sırrı sayılıyor.
Devlet erkânı, burjuva ideologlar ve medya sürekli olarak suçtan söz ediyor ve suçun varlığı üzerinden polisi meşrulaştırmaya çalışıyor. Bugün elbette suç vardır. Ancak tecavüzü, hırsızlığı, cinayeti, uyuşturucu ticaretini, kaçakçılığı, toplumda şiddet olaylarını üreten bizzat çürüyen, sömürücü kapitalizm değil mi? Suçu ve suçluyu yaratan kapitalizm, beri taraftan da muhafızlarıyla, mahkemeleriyle, cezaevleriyle, özetle tüm devlet kurumlarıyla, doğurduğu garabeti kontrol altında tutmaya çalışmaktadır. Lakin işin böylesi bir boyutu olmasına karşın, kapitalist toplumda polis ya da ordu gibi şiddet aygıtlarının ana görevi değişmez: Sömürülenlerin ve ezilenlerin bastırılması ve kontrol altında tutulması! Burada tekil olarak polisten değil, kurumsal, devletin şiddet aygıtı olarak polisten söz ediyoruz. Yoksa polisin uzun saatler çalıştığı doğrudur. Ama bu, onun sömürü düzeninin muhafızı olduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz. Bu bakımdan, polisin sendika kurması, bu kapsamda örgütlenmesi ve hatta kimi polislerin devletin baskıcı zihniyetiyle özdeşleşmemesi durumu da bir şeyi değiştirmez.
Bugün tüm dünyada kapitalist çürümeyle birlikte gericilik koyulaşmakta ve polis baskısı artmaktadır. Polis devleti uygulamaları her geçen gün toplumu daha fazla soluksuz bırakmaktadır. Bu nedenle, işçi sınıfı polis baskısına, anti-demokratik yasalara ve uygulamalara karşı mücadele görevini boşlayamaz.
güney kore olabilir. tv görüntülerinde, gösteri yapan koreli işçilerin polis barikatına saldırıp polislerde kafa göz bırakmadıkları, polisin ise sadece kalkanlarının arkasına saklanarak korunmaya çalıştıkları görülür. polisin bir tür "şamar oğlanı" işlevinin toplumsal gerilimi azalttığını keşfeden güney kore polis amirlerinin emirleri bu yönde olabilir.
hepsi midir değil midir bilemem. yalnız bizdeki kadar boş beleş yere gaz sıkanı ve bunun üstüne haklı görüleni yoktur. 29 ekimde bayram kutlayan insanlara biber gazı ıskılır ama soruşturulan kutlayanlar olur, kafasına gaz bombası gelen çocuk soruşturulur ama atan polis rahat rahat takılır. ondan sonra polis bizim için varmışmış. nasıl bizim için var lan? ben niye göremiyorum?