2559 sayılı "polis vazife ve selahiyetleri hakkında kanun"un 19.maddesinde düzenlenmiş konudur.
bu madde aynen şöyledir :
"POLiS VAZiFE VE SELAHiYETLERi HAKKINDA KANUN
Zor ve silah kullanma
Madde 16- (Değişik: 2/6/2007-5681/4 md.)
Polis, görevini yaparken direnişle karşılaşması halinde, bu direnişi kırmak amacıyla ve kıracak ölçüde zor kullanmaya yetkilidir.
Zor kullanma yetkisi kapsamında, direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde kademeli olarak artan nispette bedenî kuvvet, maddî güç ve kanunî şartları gerçekleştiğinde silah kullanılabilir.
ikinci fıkrada yer alan;
a) Bedenî kuvvet; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde doğrudan doğruya kullandığı bedenî gücü,
b) Maddî güç; polisin direnen kişilere karşı veya eşya üzerinde bedenî kuvvetin dışında kullandığı kelepçe, cop, basınçlı su, göz yaşartıcı gazlar veya tozlar, fizikî engeller, polis köpekleri ve atları ile sair hizmet araçlarını,
ifade eder.
Zor kullanmadan önce, ilgililere direnmeye devam etmeleri halinde doğrudan doğruya zor kullanılacağı ihtarı yapılır. Ancak, direnmenin mahiyeti ve derecesi göz önünde bulundurularak, ihtar yapılmadan da zor kullanılabilir.
Polis, zor kullanma yetkisi kapsamında direnmeyi etkisiz kılmak amacıyla kullanacağı araç ve gereç ile kullanacağı zorun derecesini kendisi takdir ve tayin eder. Ancak, toplu kuvvet olarak müdahale edilen durumlarda, zor kullanmanın derecesi ile kullanılacak araç ve gereçler müdahale eden kuvvetin amiri tarafından tayin ve tespit edilir".
bu hükme göre, polis, "direnmenin mahiyetine ve derecesine göre ve direnenleri etkisiz hale getirecek şekilde -kademeli-olarak artan nisbette bedeni kuvvet, maddi güç ve -kanuni şartları gerçekleştiğinde silah kullanabilir-. Ancak, yasal bir toplantıya akrşı veya yasayı ihlal etmeyen bir eylemde bulunan vatandaşa karşı bu yasa hükmüne kesinlikle dayanılamaz. zira, bu yasa hükmünden daha ağır basan, anayasal, yasal ve uluslararası sözleşmeler önceliklidir.
öte yandan, müdahalenin yasal olduğu varsayıldığında dahi, zor kullanmadan önce ihtarda bulunulması, toplu kuvvet olarak müdahale edilmesi gereken toplumsal olaylarda ise, zorun derecesini "kuvvetin başındaki amirin tespit ve tayin etmesi" gerekir.
Bu yasa hükmünü ethem sarısülük cinayeti yönünden değerlendirirsek;
1- toplantı ve gösteri yapılması için izin alınması gerekli değildir. hal böyleyken, polisin bu hakkı kullanan kişilere karşı zor kullanması, -göreviyle ilgili değildir-. polis, kamu güvenliği açısından gösteriyi izlemek ve eğer zarar verici boyutlara gelirse yasadan doğan yetkilerini kullanmakla mükelleftir. Ancak, sadece toplandıkları için insanlara direkt saldırılması suçtur.
bu durumda, polisin PVSK. ndan doğan zor kullanma hükümlerine dayanması mümkün değildir. polis memurları, polis müdürleri, vali, içişleri bakanı ve başbakan, ethem sarısülük'ün katliyle sonuçlanan bir gösteriye direkt müdahale ederek, anayasa, yasalar ve tarafı oldukları ve iç hukuk kuralı halinde gelmiş olan uluslararası sözleşmeler karşısında açıkça suç işlemişlerdir.
2- polisin direkt saldırarak gösteri hakkını kullanan yurttaşları tahrik ettiği bir yana, gösteri yaparlarken, örneğin durduk yerde taş atan göstericilere karşı orantılı ve kademeli olarak zor kullanması yeterlidir ve zaten tüm ülkede çoğunluğu halkı tahrik ettikten sonra çıkan olayları bastırmak için bu yola başvurulmuştur.
3- kaskı ve zırhı olan bir polise karşı taş atılması, ateşli silah kullanmaya hak verecek derecede uygun bir mukabele değildir. bu tip "zor kullanımı", orantıya bile vurulamayacak derecede yasaya, anayasaya ve iktidarın tarafı olduğu uluslararası sözleşmelere tamamen aykırıdır.
4- o polisin tutuklanmama nedeni olarak tck.da yer alan "meşru müdafaa" hükümlerinin ileri sürülmesi, hem tck. hem de bu bağlamda yasaya aykırıdır. o ortamı kendisi yaratan kişi, daha sonra meşru müdafaada bulunduğundan söz edemez. zaten mahkemenin gerekçesinin pvsk.na dayanmaması, polisin o yasayı ihlal ettiğinin mahkemece farkına varılmadan dolaylı kabulüdür.