Çocuklarımız neleri sevmiyorlar ki…
Uçurtmayı seviyorlar sözgelişi,
Bir havalandı mı uçurtmaları
Daha da güzelleşiyorlar.
Maviliklerde gözleri
Özgürlüğü yaşıyorlar
Uçurtmalarla birlikte.
Koparıp da iplerini hele
Bir kurtuldular mı ellerinden,
Öylesine seviniyorlar ki,
Gidiş o gidiş, bile bile…
Kızalım mı umursamayışlarına?
Kendi yaşamlarını izliyorlar boşlukta.
Onlar da birer uçurtma değil mi?
Bizim de ne süslü uçurtmalarımız vardı,
Alıp başlarını gitmediler mi?
Gözümüzden bile esirgedik
Hangi birinin ipi kaldı elimizde?
---------
Günlerden bir gün Annabel Lee adında bir uçurtmaydım ben. Pek mutlu olduğum sayılmamakla birlikte bir de yaşlıydım. Yaşamım boyunca birilerinin elinde tutsak kalarak uçtum, uçtum, uçtum... Beni rüzgarlı havalarda eğlenmek için çocuklar ellerine dolayıp gökyüzüne salıyorlardı. Ama ben hep daha fazlasını istemişimdir. Gökyüzünün ardını merak ediyordum çünkü. Tıpkı o ipi kopmuş ve sonsuza doğru yol almış arkadaşlarım gibi. Ve o gün bu hayalim gerçekleşti…
Sahibim 11 yaşlarında poe adında bir çocuktu. Poe beni seviyordu aslını söylemek gerekirse ben de onu seviyordum. Bana iyi davranıyordu ve de ona ait olduğum için heyecanlı ve mutluydu. Eğer hayalim olmasaydı onu hiç terk etmezdim. Ama o gün rüzgar hayalimi gerçekleştirmek için ant içmiş gibiydi. Biz uçurtmalar rüzgardan korkarız aslında ve bunun için genellikle sahiplerimize sıkı sıkı bağlanırız. Ama dediğim gibi o gün hayalim gerçekleşti. Teslim oldum ona. Sahibim beni bırakmak istemiyordu ama ben rüzgarla iş birliği yapıp kopardım onun ellerinden kendimi. ipimin yarısı poe nun elinde kalmıştı ama ben artık ipi kopuk özgür bir uçurtmaydım. Evet hala hakimiyet rüzgarın elindeydi ama uzaya kadar yükseldiğim an ondan da kendimi koparmış olacaktım. Yükseldim, yükseldim, yükseldim… en nihayetinde rüzgarla bir bağım kalmadı.
Uzaydaydım. Kapkaranlıktı orası. Önce ürperdim aydınlanır elbet dedim kendime ama hareket ettikçe daha da kararıyordu her yer. Ne yapacağımı bilmiyordum. Bir boşluk gördüm. Etrafımdaki her şeyi içine çekiyordu. Gidenler dönmüyordu. Hayatım boyunca hiç öyle korkmamıştım. Gökyüzünün en sonuydu galiba orası. Gitmek istemedim çünkü poe yu özlemiştim ve burada kendimi iyi hissetmiyordum. Aşağı inmek için var gücümle o boşlukla mücadele ettim o beni çekiyordu ama ben ipimi aşağıda beni bekleyen ve bana elini uzatmış rüzgara sarkıtıyordum. Başım boşluktaydı ama ipim rüzgarın eline geçmişti. Bedenim hiç o zamana kadar böyle acı çekmemişti. Boynum can çekişiyordu. Yine de pes etmedim. Rüzgara yardım ediyordum ve mücadelemin ardından koparak uçuyordum. Kendimi hissetmiyordum artık ama yeryüzüne doğru uçuyordum, uçuyordum, uçuyordum.
Gözlerimi açtığımda sakattım. Bedenim yani ipim yoktu. Kollarım ayaklarım kırıktı. Ve sanırsam kırılan yalnız ben değildim. Poe nun da kalbi kırılmıştı. Onu bırakıp gitmemeliydim hiç. Ama o benden daha merhametliydi. Affetti beni. ipimi yani o eskimiş ve uzay boşluğuyla savaşmış bedenimi alıp çamaşırları asmak için kullandılar. Tahtalarımı tek tek söktüler. Bostana ektikleri fasulyelere destek olsun diye oraya diktiler. Geriye at desenli poşetim kalmıştı. Biraz delinmişti ama dikilip onarılabilirdi ve onardılar da. Poe mutluydu ben de mutluydum.
Yeryüzüne ve gökyüzüne aynı anda sahip olmuştum. Sonsuzlukta kaybolmamıştım. Rüzgara ne kadar teşekkür etsem azdır. Ya poe ya? Ona minnettarım. Beni affettiği için o yüce kalbinden kocaman öpüyorum. Hepimiz mutluyuz şimdi. Sizin de sonsuz mutlu olmanız dileğiyle. Uçurtmalar sizinle olsun.