bugün

akp'li olmayan ve alnı secdeye değmemiş kadınlardır.
az sonra birine et döveceğiyle girişeceğim. bunu yapmadan önce verdim eline kağıt kalemi, yaz dedim. yaz bu sonuca nasıl ulaştık, sebepleri neler, insanlık bilsin. işte kendi kaleminden dökülenler;

merhaba,

ben kendini kariyer sahibi olarak nitelendiren binlerce kadından biriyim. her sabah üzerimde dikişleri patlayacakmış gibi duran kıyafetlerimi giyer servise binerim. şirkete varıncaya kadar ayşe kulin, elif şafak ve ne kadar dandik best seller listesinde kitap var onları okurum. itiraf etmem gerekirse; ilk satın aldığım kitap rüya tabirleri kitabıydı.

masamda olmazsa olmazlarım; ufak yiğenimin fotoğrafı, bir önceki yaz tatilinde gidilen yöreye ait bir hatıra objesi (üzerinde fethiye yazan bir kupa mesela) ve kim tarafından sipariş edildiği belli olmayan çiçek. bazen ben bile kendimden şüpheleniyorum; acaba bu çiçeği ben kendi kendime sipariş ettim mi diye eheh.

masamda şimdilik ufak yiğenimin fotoğrafı duracak. çünkü şu an ben sadece bir teyzoşum. evlenince kocamla olan bir fotoğrafımı koyacağım. çocuğum olunca da onunkini. hatta çocuğum olunca da onu zırt pırt şirkete getirip bekar bayan personellerin samimiyetten uzak "ayyyyy yerim seni beeeeğnn" diye haykırışlarını gururla izleyeceğim. her ne kadar çocuğum sevimsiz ve hatta obezlik belirtileri gösterse de evlat işte, atsan atılmaz satsan satılmaz.

iş çevresi sayesinde bir koca bulacağım. bulduğum koca hiç yakışıklı olmayacak ve ayrıca kötü bir espri anlayışına sahip olacak. onda ne bulduğumu inanın ben bile bilmiyorum. sanırım her şey evde kalma korkusundan ibaret. ya da masaya çocuk fotoğrafı koyma tutkumdan ileri geliyor.

yemekte salata yemeyi çok severim. ayrıca toplantılarda bacak bacak üstüne atıp, yüzüme profesyonel bir ifade takınmaktan başka bir olayım yok. zaten profesyonellik de budur diye tahmin ediyorum.

resmi ideolojiden başka hiçbir siyasi fikrim yok. aslına bakarsanız onun bile ne olduğu konusunda tam bir fikrim yok. siyasi bir diyalog geçtiğinde, cümlelerimde atatürk, düşmanlar, dış güçler ve amerika gibi bir şeyler mırıldanır kaçarım. bilim denen şeyin acıbadem hastanesi'nde yürütüldüğünü düşünüyorum. ayrıca felsefe olarak özgürlüğe inanırım. insan özgürce yaşayabilmeli, bu kadar.

şimdi birazdan başımda elinde et döveceğiyle dikilen adam, kafama ardı ardına indireceği darbelerle kafatasımın beynime geçmesini sağlayacak. ve ben de bu kopya yaşamdan, bu manasız benlikten kurtulmuş olacağım.

best regards,

ay pardon; elveda!
cam masada toplantı yapıyorsunuzdur. mini etek giyip karşınıza otururlar. ellerine aldıkları nesnelerle bacak aralarını kapamaya çalışırlar. bre kadın, madem kapayacaksın, uzun giysene. habire anormal kamufle hareketlerinle personelin dikkatini niye dağıtırsın ?
çıtı pıtı halleriyle, insanlarda özenme duygusu yaratan kadınlar.
işsiz ve fakir erkeklerin kıskandığı kadınlardır.
bugün bir tanesiyle (aynı ofiste çalıştığım) toplantı yaptık. sarışın, renkli gözlü, cüretkar giyimli bir ablaydı kendisi. ancak bilgisayarımın ekranında bir şey göstermek için parmağıyla dokunana kadardı her şey. o parmaktan ekrana öyle bir leke geçti ki, ıslak mendille silmeden çıkmadı. sonrasında iphone'una baktım. ekranı yağlı yağlı bi acaipti. görüntüyle ibretlik tezat oluşturan temizliği bende mide bulantısına yol açtı.

nolur, boya küpüne ve moda ikonuna dönüşmeden önce birazcık temiz olun.

(bkz: plaza kezbanı)
orospulukta sınır tanımayan, düşüncelerinde ve fikirlerinde her zaman fesatlık olan kadınlardır.
Plazaya girdikten sonra zamanla kisilik ve ruhsal olarak mutasyona ugramak zorunda kalan kadinlardir.
kapitalizm kurbanıdırlar.
Bazıları vardır ki geçtikleri yerde kokusu kalır.üstüne sigaranı içeri bakar kalırsın, bazıları vardır özenle giyinmiş topuklusundan çıkardığı seslerle şirket sahibi endamıyla Yürür, bazıları vardır iki çantayla gelir akşam çıkışında sporuna gider. Her plazadaki kadın bir değildir. Mevkiye göre değişiklik gösterir. Kibar olurlar cuma akşamları bir kadeh bir içmeyi severler. Zengini de vardır orta hallisi de. Hepsinin ortak yönü vardır maaşlarının büyük kısmını kozmetik ve giyime harcarlar. Birde bunların yeni başlatanları vardır ki kendimi çok belli eder birinin Peşinde dolaşır bir kaç şey Öğrenmeye bakarlar. Plaza kadınları çok olmalıdır. Olmalı ki belki kadına duyulan saygı artar.

Sevgiler
milletimizin iyi tanıdığı kadınlardır.
Kahvaltıda 2 poaaça götüren kadınlardır.
en küçük ve varoş yerleşim yerlerinden birinde bir araya gelmiş kadınlardan mantalite olarak pek bir farkı olmayan kadın biçimleridir. aradaki tek fark, küçük yerlerdeki kadınlar genel olarak mutlu sayılabilecekken, plazalardaki kadınlar genel olarak kronik bir şekilde mutsuzdur. kadın ya da erkek, plaza dediğimiz, kapısından içeri girer girmez nedeni tam olarak belirlenemeyen bir şekilde insanın başına ağrı sokan beton ve cam kombinasyonunda, bir insanın günde en az 9 saat geçirmesinin normal sayılması akıl almaz bir durumdur. siz plaza diyorsunuz, bizse o binaların aslında tımarhane olduğunu biliyoruz. bir binanın içinde, kendini ve mantıksız bir şekilde düşmanlık beslediği ya da kuyusunu kazmaya çalıştığı iş arkadaşlarını dünyanın merkezinde sayan küçük bir topluluk düşünün. minnacık bir köydeki insan topluluğundan zihniyet olarak hiçbir farkı yok. hiç de öyle taşra/dağ başı tutkunu bir insan olmasam da, şehir yaşantısının gittikçe plaza gettolaşmasına kaymasını korkunç buluyorum. bir de plaza gibi binalarda ev satın alıp yaşayan insanlar var. levent'teki kanyon'da yaşayan canlılar var ya, inanılmaz bir şey. yokluktan insan mecburen yaşar desen, insanların insan gibi yaşayabileceği evlerin 10 katı daha pahalı bu plaza daireleri. neyse, konumuza dönecek olursak, allah akıl sağlığı versin dememiz gereken insan topluluklarıdır. zira uzun süre plazada çalışıp akıl sağlığını koruyabilmiş kadın ya da erkek kişilere rastlanılmamıştır. bu binalarda uydurulmuş ve dünyanın en özenti, cehalet dolu ve antipatik dili ise bir başka başlığın konusudur.
güzel giyinir güzel görünürler. yerum ben onların o eteklerini, bacaklarını.
görsel

çaylanacaksınız ulan!
gizli işsizlerdir.
hepsi mi istisnasız güzel olur be kardeşim?
o kıyafet, makyaj ve saçlarla akşama kadar nasıl durduklarını hep merak etmişimdir.
atlar nasıl nala muhtaç ise bu kadınlarda topukluya muhtaç...
topuklu olmadan olmaz, başka türlü popo ortaya çıkmaz.
camsız plazaların oksijensizliği kadınların cilt hücrelerini öldürüyor. Mat renkli oluyorlar sonra.