tüm hayatı kaybetmekle geçer bu zavallıların. birinin arkadaşı, amcası, dayısı, kuzeni, ne varsa
artık, kendileri dışında herşey onları tanımlama vasıtası görür. isimleri tek başına yazılmaz.
mutlaka birileri önce gelir onlardan. iz bırakmazlar. okul zamanı güzel, popüler kız ya da
erkeklerin yakın arkadaş kontanjanını doldurur, iş hayatına atılınca da aynı güzergahta ilerlemeye
devam ederek öylece yaşayıp giderler.
hamurları müsaittir bir kere. tüm yaşamları figuranlık, biraz zeki ve şanslı olanları ise çok çok
yardımcı oyunculukla geçer. sürekli dert dinlerler. başkalarının hayatını yaşarlar. sadece doğum
ve ölüm hadisesinde başrol alabilirler, ki gene de cenazelerinde bile onlardan başka herşeyin lafı
geçer.
platonik aşkın saygı duyulacak hiçbir tarafı yoktur. hatta tam aksine taşşak geçilme potansiyeli çok fazladır. oh ne güzel valla, sevdiğin insana hislerini söyleyememek ya da söyleyip de reddedilmek ulvi bir hava katıyormuş insana. cesaretsizliğin ve yapışkanlığın adı saf aşk
oluyormuş. geçinin yahu geçiniz. sevilmediğini bile bile kim sever birini...
bu biraz 5-6 dakika vazo seyreden, masa örtüsünü katlayan, uzaklara dalıp giden karakterlerin olduğu sanat filmi yönetmenlerinin ruh halini taşıyor. sizi kimse anlamıyor dimi canım? üç dört numara büyük geliyorsunuz bizlere. başarısızlığı kabul etseniz olacak işte ama, neyse siz böyle iyisiniz. kasmayın