platon un magara ornegi

entry7 galeri0
    1.
  1. sıkıcı, kısır gecelerin en doğurgan mağarasıdır platon'unki. ipinden kurtulanın mağaraya dönüşünde kibir en rastlanan insan zaafıdır örneğin: "aydınlandım, sizi yakarım". çek git halbuki değil mi?

    yemez tabi, yıllarca "gerçek" sandıklarından kurtulmak, ipten kurtulmak kadar kolay mı? gözünü kamaştıran gün ışığında gördüklerini sindirmek, anlamlandırmak, anlamak, neden-sonuç ilişkisi kurmak, uyaran bombardımanından sağ çıkmak kolay mı? değil.

    her ipten kurtulanın peygamberlik iddiası da bundan işte. senin çözdüğün ipi o çözemiyor mu yavru? sırtından doğru vuran esintiyi hissetmiyor mu? bahar güneşinin azdırdığı çiçeklerin kokusu bir senin mi burnunu gıdıklıyor? adam öyle mutlu diyorum. henüz oturduğu yerde bir ateşin duvara yansıttığı gölgeleri çözememiş ki adam. onları bir halletse o da kalkacak dizlerini oğuşturarak ve çıkacak mağaradan gözlerini oğuşturarak.

    (öyle platin kurguya böyle ignorant tarak)
    5 ...
  2. 2.
  3. platonun idealar dunyasini anlatmak icin yaptigi benzetmeye denir ;


    yer altında bir mağara tasarla. mağaranın kapısı bol ışıklı bir yola açılıyor, ama mağarada oturan insanların kolları boyunları ve bacakları zincirlerle bağlanmış, sırtları da ışığa çevrilmiş; öyle ki sadece karşılarındaki mağara duvarını görüyorlar, başlarını arkaya çeviremiyorlar, kendilerini bildikleri andan beri de burada böylece oturmaktalar.
    düşün ki sırtlarının arkasındaki ışıklı yoldan bir sürü nesne geçiyor, ışık bu nesneleri mağaranın duvarına yansıtıyor. şimdi bu adamlar sadece mağaranın duvarına yansıyan hayalleri görebilirler, o hayalleri meydana getiren gerçek nesneleri göremezler, değil mi?
    demek ki bu adamlar birbirleriyle konuşabilselerdi duvarda gördükleri hayallere bir takım adlar vereceklerdi, çünkü bu hayalleri gerçek sanmaktadırlar. bu adamların gözünde gerçeklik, asıl gerçeklerin duvarda yansıyan hayallerinden ya da gölgelerinden başka bir şey değildir.
    şimdi bu adamlardan birinin zincirlerini çözüp ayağa kalkmasına ve başını asıl gerçekliklere çevirmesine izin verelim. gözleri bol ışıktan kamaşır ve asıl gerçeklikleri göremezdi, değil mi? dahası, kamaşan gözlerini yeniden duvara çevirirdi ve duvardaki hayallere rahatlıkla bakardı. ama gözlerini yavaş yavaş alıştırarak asıl ışığın kaynağına da pekala bakabilirdi. işte o zaman arkadaşlarıyla gördüğü şeylerin birer hayalden ibaret olduğunu, asıl gerçeklerin şimdi gördükleri olduğunu anlayacaktı.işte, sevgili glaukon, gözümüzle gördüğümüz bu dünya o mağaranın duvarıdır, arkasındaki ışığa bakabilen insan da duyu gözünü akıl gözüne çeviren bilgedir.
    6 ...
  4. 3.
  5. ingilizcesi soyledir:

    Imagine prisoners who have been chained since their childhood deep inside a cave: not only are their arms and legs unmovable because of chains; their heads are chained in one direction as well so that their gaze is fixed on a wall.

    Behind the prisoners is an enormous fire, and between the fire and the prisoners is a raised walkway, along which puppets of various animals, plants, and other things are moved along. The puppets cast shadows on the wall, and the prisoners watch these shadows. Behind this cave there is a well-used road, and upon this road people are walking and talking and generally making noise. The prisoners, then, believe that these noises are coming directly from the shadows they are watching pass by on the cave wall.

    The prisoners engage in what appears to us to be a game : naming the shapes as they come by. This, however, is the only reality that they know, even though they are seeing merely shadows of objects. They are thus conditioned to judge the quality of one another by their skill in quickly naming the shapes and dislike those who play poorly.

    Suppose a prisoner's chains break, and he is able to get up and walk about (a process which takes some time, as he has never done it before). Eventually he will be compelled to explore; he walks up and out of the cave, whereby he is instantly blinded by the sun. He turns then to the shadows on the floor, in the lakes, slowly working his way out of his deluded mind, and he is eventually able to glimpse the sun. In time, he would learn to see it as the object that provides the seasons and the courses of the year, presides over all things in the visible region, and is in some way the cause of all these things that he has seen.

    Once enlightened, so to speak, the freed prisoner would not want to return to the cave to free his fellow prisoners, but would be compelled to do so. Another problem lies in the other prisoners not wanting to be freed: descending back into the cave would require that the freed prisoner's eyes adjust again, and for a time, he would be one of the ones identifying shapes on the wall. His eyes would be swamped by the darkness, and would take time to become acclimated. He might stumble, and the prisoners would conclude that his experience had ruined him. He would not be able to identify the shapes on the wall as well as the other prisoners, making it seem as if his being taken to the surface completely ruined his eyesight.
    2 ...
  6. 4.
  7. http://www.astrosurf.com/...nts/platon-cave-posul.jpg şu adresten göz atılabilecek mağaradır.

    http://www.daleallanpelto.../Emnaces_in_cave_fire.JPG burada da karım ve ben aydınlanmayı çocuklarımıa anlatıyoruz. ( başkalarının özel hayatlarına ilgi duymayanlar lütfen tıklamasınlar.)
    *
    1 ...
  8. 5.
  9. 6.
  10. --spoiler--
    "
    Şimdi düşün: Bu adamların zincirlerini çözer, bilgisizliklerine son verirsen, her şeyi olduğu gibi görürlerse, ne yaparlar? Mahpuslardan birini kurtaralım; zorla ayağa kaldıralım; başını çevirelim, yürütelim onu; gözlerini ışığa kaldırsın. Bütün bu hareketler ona acı verecek. Gölgelerini gördüğü nesnelere gözü kamaşarak bakacak. Ona demin gördüğün şeyler sadece hoş gölgelerdi, şimdiyse gerçeğe daha yakınsın, gerçek nesnelere daha çevriksin, daha doğru görüyorsun, dersek; önünden geçen her şeyi birer birer ona gösterir, bunların ne olduğunu sorarsak n eder? Şaşırakalmazmı? Demin gördüğü şeyler, ona şimdikilerden daha gerçek gibi gelmez mi?

    Daha gerçek gelir.

    Ya onu aydınlığın ta kendisine bakmaya zorlarsak? Gözlerine ağrı girmez mi? Boyuna başını bakabildiği şeylere çevirmez mi? Kendi gördüğü şeyleri, sizin gösterdiklerinizden daha açık, daha seçik bulmaz mı?

    Öyle sanırım.

    Onu zorla alıp götürsek, dik ve sarp yokuştan çıkarıp, dışarıya, gün ışığına sürüklesek, canı yanmaz, karşı koymaz mı bize? Gün ışığında gözleri kamaşıp bizim şimdi gerçek dediğimiz nesnelerin hiçbirini göremeyecek hale gelmez mi?

    ilkin bir şey göremez herhalde.

    Yukarı dünyayı görmek isterse, buna alışması gerekir. Rahatça görebildiği ilk şeyler gölgeler olacak. Sonra, insanların ve nesnelerin sudaki yansıları, sonra da kendileri. Daha sonra da, gözlerini yukarı kaldırıp, güneşten önce yıldızları, ayı, gökyüzünü seyredecek.

    Herhalde.

    En sonunda da, güneşi; ama artık sularda, ya da başka şeylerdeki yansılarıyla değil, olduğu yerde, olduğu gibi.

    Öyle olsa gerek.

    işte ancak o zaman anlayabilir ki, mevsimleri, yılları yapan güneştir. Bütün görülen dünyayı güneş düzenler. Mağarada onun ve arkadaşlarının gördükleri her şeyin asıl kaynağı güneştir.

    Bu değişik görgülerden sonra, varacağı sonuç bu olur elbet.

    O zaman ilk yaşadığı yeri, orada bildiklerini, zindan arkadaşlarını hatırlayınca, haline şükretmez, orada kalanlara acımaz mı?

    Elbette.

    Ya orada birbirlerine verdikleri değerler, ünler? Gelip geçen şeyleri en iyi gören, ilk veya son geçenleri, ya da hepsini en iyi aklından tutup, gelecek şeylerin ne olabileceğini en doğru kestirmenin elde ettiği kazançlar? Mağaradan kurtulan adam artık onlara imrenir mi? O ünleri, o kazançları sağlayanları kıskanır mı? O boş hayallre hilleus gibi, fakir bir çiftçinin hizmetinde uşak olmayı, dünyanın bütün dertlerine katlanmaktan bin kere daha iyi bulmaz mı?

    Bence bulur; her mihneti kabul eder de bir daha dönmez o hayata.

    Bir de şunu düşün: Bu dediğimiz adam yeniden mağaraya dönüp eski yerini alsa; gün ışığından ayrılan gözleri karanlıklara dayanabilir mi?

    Dayanamaz.

    Daha gözleri karanlıklara alışmadan, ki kolay kolay da alışamaz, yeniden bu karanlıklar içinde düşünmek, zincirlerden hiç kurtulmamış mahpuslarla gördükleri üzerinde tartışmak zorunda kalsa herkes gülmez mi ona? Yukarıya, boşu boşuna çıkmış, üstelik de gözlerini bozup dönmüş demezler mi? Bu adam onları çözmeye, yukarıya götürmeye kalkışınca, ellerinden gelse, öldürmezler mi onu?

    Hiç şaşmaz, öldürürler.
    ..."
    --spoiler--

    Platon, Devlet
    0 ...
  11. 7.
  12. yüzyıllar geçse dahi geçerliliğini sürdüren ve sürdürecek olandır.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük