Okudukça kafam bulanıyor; ama ilginç bir şekilde okuma isteğini de bastiramiyorum.
Dimitri: hah, şimdi iyiyim, tasso. Mantık olayını kaptım ya, gerisi akropolis'te piknikten ibaret plur heralde...
Tasso: hangi akropolis'te?
Dimitri: hangi mi? Aha, orada duruyor işte! Biraz yavaş gitsen diyorum şu içkiyle yani...
Tasso: iyi de, orada dediğin akropolis mi yoksa senin akropolis olduğuna inandığın herhangi bir şey mi? Gerçek olduğunu ne biliyorsun? Ayrıca, herhangi bir şeyin gerçek olduğunu nereden biliyorsun?
Bazı espirileri bizim kültürümüze hitap etmese de, kitap sizi kahkahalara boğacak Fıkraları da bünyesine barındırıyor. Eğlenceli, orijinal bir deneme, sevdim. Hafiften felsefe tarihini bilirseniz daha fazla keyif alabilirsiniz
felsefe ile az da olsa ilgilenen kişilerin mutlaka okuması gereken kitap.
o kadar ağır bir konu olan felsefe tarihinin ana başlıklarını, 2'şer, 3'şer sayfa içinde hem de fıkralarla anlatan müthiş bir kitap.
tabii ki sizi felsefenin derinliklerine çekmiyor, ama felsefe ve farklı görüşler hakkında fikir sahibi olmanızı sağlıyor.
--spoiler--
metafelsefe: ta dibine kadar hep felsefe işte
--spoiler--
tavsiye: kitap bitince, sonundaki kronolojiyi de pas geçmeyin derim. orada da müthiş cevherler gizli *
süper üçlemenin süper ilk kitabı. benim gibi felsefeyi feci sıkıcı bulanlara bile kendisini okutturuyor. belki akılda tamamen kalmıyor yazanlar ama yine de hiç yoktan birkaç şey öğrenmek isteyenlere öneririm.
ulan düşünsenize bu kitabı yazan herifler harvard'da derse giriyor. bizim hocalar daha sikinin yerini bile bulamıyo akademik makalelere atıf yapmadan, bu kafirler mükemmel fıkralar bilmekteler. yazık lan bize. bu adamlardan ders almak vardı.
holmes, watson'la birlikte kamp yapmaktadır. gecenin geç bir saatinde holmes uyanır ve dr. watson'u dürter.
"watson," der. "göğe bak ve bana ne gördüğünü söyle."
"milyonlarca yıldız görüyorum, holmes," der watson.
"peki, bundan ne sonuca varıyorsun, watson?"
watson biraz düşünür, sonunda, "şey," der, "astronomik açıdan milyarlarca gezegen bulunduğu sonucuna varıyorum. astrolojik açıdan satürn'ün aslan burcuna girdiğini görüyorum. zamansal açıdan saatin yaklaşık üçü çeyrek geçtiğini kestirebiliyorum. meteorolojik açıdan yarının harika geçeceğini düşünüyorum. teolojik açıdansa tanrının her şeye gücünün yettiğini ve bizim minnacık olduğumuzu çıkarabiliyorum. e, peki sen ne sonuca vardın, holmes?"
"birisi çadırımızı çalmış, dostum."
bir sherlock holmes hayranı olarak holmes-watson hikayesiyle güldürmüş,hayran bırakmıştır.
eğlenceli bir kitaptır. felsefi öğretisinden ziyade fıkralar ön plandadır. lakin ki felsefesi zaten fıkraların içindedir.
--spoiler--
Alvin dükkanında çalışırken yukarıdan gür bir ses işitir: "Alvin, işini devret!" Alvin aldırmaz ama aynı ses günlerce devam eder:"Alvin, işini üç milyon dolara devret." Haftalar sonra Alvin pes eder ve işini devreder.
Aynı gün gür ses bu sefer,"Alvin, Las vegas'a git," der.
"Neden," diye sorar Alvin.
"Alvin, üç milyon dolarını al ve las vegas'a git. hemen!"
Alvin boyun eğer, Las vegas'a gider ve bir kumarhaneye girer.
Ses, "Alvin," der, "yirmi bir masasına git ve tüm parayı tek elde oyna."
Alvin tereddüt eder ama yine boyun eğer. Krupiye dağıtır, Alvin'e on sekiz gelir. krupiyenin önündeki açık kartsa altılıdır.
"alvin, kart al."
"ne? ama kasada..."
"kart al dedim!"
alvin krupiyeden bir kart ister ve önüne bir as gelir. on dokuz... derin bir nefes alır.
"alvin bir kart daha al."
"ne?"
"BiR KART DAHA AL!"
alvin bir kart daha ister. yine bir as gelir. elinde yirmi vardır şimdi.
ses bir kez daha,"alvin, bir kart daha al," buyurur.
"yirmi var elimde yahu!" diye bağırır alvin.
ses bu sefer iyice gürler:"bir kart daha dedim!"
"bir kart daha," der alvin. ve krupiye önüne bir as daha verir.
yirmi bir!
aynı anda yukarıdaki ses gürler:"vay be!"
Ünlü bir sanat eserleri koleksiyoncusu, bir gün sokakta yürürken bir dükkanın önünde, bir tastan süt içen bir kedi görür. Bir anda gözleri fal taşı gibi açılır: tasın çok değerli olduğunu bir bakışta anlamıştır. Derhal dükkana girer ve dükkan sahibine kediyi iki dolara satın almak istediğini söyler.
Dükkan sahibi, "Kusura bakmayın," der, "kedi satılık değil."
"Ama lütfen," der koleksiyoncu, "evime fareler dadandı. Tamam, yirmi dolar vereyim."
"Peki der dükkan sahibi, çıkar, kediyi kucağına alıp koleksiyoncuya uzatır, "buyurun."
"Şey," der koleksiyoncu, "yirmi dolar vermişken, acaba diyorum, tasını da alabilir miyim? Hani hayvancağız sütünü bundan içmeye alışmıştır diye..."
"Valla kusura bakmayın beyefendi," der dükkan sahibi. "O tas bana uğurlu geliyor. Sayesinde bu hafta otuz sekiz sokak kedisi sattım."
felsefeyi sevdiren nadir kitaplardandır. içi çok güzel fıkralarla doludur. yazarların devam kitabı; "nietzsche öldü bir hipopotam olarak yeniden doğdu"
"felsefe mi? felsefeyi anlamak için büyük bir dehanın zekasına ve peygamber sabrına sahip olmak gerekir. bu doğru değil! bu komik, ele avuca sığmaz, çok yönlü ve zengin içerikli kitap bu efsaneyi yerle bir ediyor. kendinizi olağanüstü eğlenceli bir felsefe dersinin içinde bulacaksınız. felsefi kavramların esprilerle nasıl aydınlatılabileceğini, mizahın da aslında büyüleyici bir felsefi içerik barındırdığını göreceksiniz. ama bir dakika... bu iki kavrayış yolu, yani felsefe ile espri aynı şey mi yoksa? fıkra ve esprilerin kuruluşu ve etkisiyle felsefi kavramların kuruluşu ve etkisi aynı malzemelere dayanmaz mı? ikisi de aynı şekilde aklımızı gıdıklamaz mı? şey, biraz düşünüp sonra söylesek?
harvard lı iki felsefe profesöründen "güldürürken düşündüren" bir stand-up..."
fikrimce; kitabın içeriği ile ilgili daha iyi bir anlatım olamazdı. oldukça eğlenceli ve anlaşılır bir dil kullanılarak yazılmış, sıkılmadan okunabilecek hoş bir kitap.
içinden şahane bir alıntı;
--spoiler--
musa, isa ve bir ihtiyar golf oynuyormuş. musa uzun mesafeli bir atış yapmış; top çim alana inmiş ama dosdoğru gidip yapay gölcüğe yuvarlanmış. aynı anda musa sopasını kaldırmış, gölcüğün suları ikiye ayrılmış ve top yoluna devam edip çimlere ulaşmış.
isa da uzun bir atış yapmış. onun vurduğu top da doğrudan gölcüğe gitmiş ama tam düşecekken havada asılı kalmış. isa gitmiş, suyun üzerinde yürüyüp topu almış ve yeşilliğe bırakmış.
sıra sakallı ihtiyara gelmiş. ihtiyarın vurduğu top doğrudan çitlere çarpıp yola fırlamış, o sırada yoldan geçen bir kamyondan sekip gerisingeri golf sahasına yönelmiş. bu top da gölcüğe gidiyormuş ama gitmemiş, çiçeklerin arasına düşmüş. çiçeklerin arasındaki bir kurbağa topu görür görmez atılıp ağzına alıvermiş. tam o sırada bir kartal süzülerek gelmiş, kurbağayı kapmış ve yükselmiş. kartal pençelerinde kurbağayla golf sahasının ucuna doğru ilerlerken kurbağa ağzından topu
bırakmış ve top süzülerek doğrudan deliğe girmiş.
bunun üzerine musa, isa ya bakmış ve şöyle demiş;
"babanla golf oynamayı hiç sevmiyorum."
--spoiler--
--spoiler--
Doksan yaşında bir adam doktora girer ve " Doktor," der, " 18 Yaşındaki karım hamile"
Doktor: "Size bir öykü anlatayım, der." "Adamın birisi ava gitmiş ama yanına tüfeği yerine, şemsiyesini almış.Birden ayı saldırınca adam can havliyle şemsiyesini doğrultmuş ve ayıyı vuruvermiş."
Adam: Ama bu imkansız doktor! " Mutlaka başkası vurmuştur."
Doktor güler : " Ben de onu diyordum."
--spoiler--
--spoiler--
Dimitri: Dünyayı atlas taşıyorsa, atlas'ı ne taşıyor?
Tasso: Kaplumbağa.
Dimitri:iyi de kaplumbağa neyin üstünde duruyor peki?
Tasso: Bir diğer kaplumbağanın.
Dimitri: Peki o kaplumbağa neyin üstünde duruyor?
Tasso: Sevgili dimitri, ondan sonrası ta dibine kadar hep kaplumbağa işte!
--spoiler--