ne kadar uğraşsam da hiç tatmamış olanlara anlatmayı başaramayacağım 'çocukluk' kokusu. balon kokusundan hallice, öyle söyleyeyim.
durduk yerde burnuna geliyor adamın (manyak mıyım?), taa ırmağın yanındaki boş arsaya götürüyor. oradan alıp ilkokul bahçesine..
babamdan plastik top istemiştim de, almayı unutunca cebinden 20 bin lira çalmıştım. hem top için hem de ceza vermiş olmak için. ama top bin liraydı o zaman ve 20 bin lira çok paraydı (babaanne lafı).
bu top kokusu çok peşinden koşturdu beni, çok hayaller kurdurttu (7 numaralı siyahbeyaz forma hayali). sonunda da bi bok olmadı tabii. çünkü 'sen okulunu oku oğlum' lafı hep topun önüne geçti. okuduk. sonunda bi bok olmadı tabii...
önlüğü çıkarıp çantaya tepiştirdikten sonra hava kararana kadar koşuşanların, takımının formasını hayal edenlerin hatırlayacağı bi koku top kokusu. konuyla alakalı olarak:
(bkz: plastik top)
mahallede uçup giden çocukluk günlerinin muhteşem kokularından biri. dışarda kar başlar, soğuklar baş gösterir, ama içimizi bir ateş sarardı gizliden gizliye. bakkala koşar fileye sarılmış, rengarenk plastik toplardan birisini alırdık ve böylece çocukluk sevinci ikiye katlanır hiç ölmeyecek gibi yaşadığımız saatler belirirdi aniden. plastik toplar bir başka kokardı çocukken. plastik top kokusu yaşamak demekti, ölümsüzlük demekti, anlasak da anlatamadığımız şeyler demekti.
mikasa top almanın zenginlik göstergesi olduğu zamanlarda bakkalların önünde rengarenk asılan, her an patlamaya hazır, maça başlamadan önce pis burun vurmayı yasakladığımız, zamanlardan kalma anlatılmaz bi mutluluk kokusu.
Meşin top vardı ya, doğru.
Patlayınca çocuklar ortadan ikiye yarıp kafalarına şapka yapardı.
Kokusu da sinek ilaçlama arabasındaki ilaçla aynı.
iyi bizim jenerasyon bu kanserojen bombardımanına rağmen yaşıyor.