Kurtuluş Savaşı sırasında Kürtlerin büyük bölümü "islam birliği" adına Türklerin yanında savaşa girmeyi seçmişlerdir. Bu yıllarda doğuda kendi direniş birliklerini kurarak Fransa'ya karşı direnerek kendi topraklarını kendileri kurtarmışlardır. Mustafa Kemal Atatürk, yaptığı Eskişehir-izmit konuşmalarında [1] Kürt illerinde özerklik ortaya çıkacağından söz etmiş fakat cumhuriyet kurulduktan sonra halifeliğin kaldırılması üzerine çıkan Şeyh Said isyanı üzerine bu fikirlerinden vazgeçmiştir. Bu isyanın hemen sonrasında çıkarılan Takrir-i Sükun ile kurulan istiklal Mahkemeleri ile pek çok kişi "vatan hainliği" suçundan idam edilmiştir.
Şeyh Said isyanı sonrası çıkarılan Şark Islahat Planı [2] çerçevesinde Kürt illerinde olağanüstü hal ilan edildi. Halka açık yerlerde Türkçe dışında bir dil konuşulması yasaklandı (Madde 13). Konuşanlara para cezası verilmesi kararlaştırıldı. Türkçe olmayan köy, ilçe ve il isimleri Türkçeleştirildi. Kürtlerin aslında Orta Asya'dan göç etmiş bir Türk boyu olduğuna dair propagandalar geliştirildi.
Ardından Marksist kaynakları yorumlayan bazı Kürt ve Türk devrimciler, Kürdistan'ın sömürge olduğunu bildirmiş, Ulusların Kendi Kaderini Tayin Hakkı çerçevesinde Kürtlerin kurulacak Kürdistan'da başka bir ulus tarafından tahakküm altına alınmadan, bağımsız bir şekilde kendi geleceğini tayin edeceğini bildirmiştir.
Bu mücadele devam ederken Kürtler 12 Eylül Darbesi ile Türkiye'de büyük zarar görmüştür. Bunlardan dünyaca ünlü olanı Diyarbakır Cezaevi'dir. Bu ceza evindeki işkence ve kötü muamelelere tabii tutulan tutukluların büyük çoğunluğu PKK'ye katılmış ve onun ana omurgasını oluşturmuştur. [3] 1984 yılında bu cezaevinden tahliyelerin başlamasıyla beraber PKK hızla güç kazanmaya başlamıştır.
PKK'nin bu hızlı yükselişiyle devlet buna karşı NATO üyesi ülkelerde kurulan ve maaşının ABD tarafından ödendiği Uğur Mumcu tarafından ortaya çıkarılan [kaynak belirtilmeli] Özel Harp Dairesi kontrolünde gizli bir teşkilatlanma oluşturarak JiTEM'i kurdu. Hedef PKK'yi ve ona giden desteği ortadan kaldırmaktı. Bu doğrultuda JiTEM adına çalışan askerler ve bu askerler tarafından görevlendirilen siviller bölgede birçok faili meçhul cinayete ve işkencelere karıştı, insanlar köylerinden göç ettirildi.