cok pisman olurum, dogal tabi ama her pisman oldugumda da bunu kendime yediremiyorum. yapmasaydin/dusunmeseydin/boyle olmasaydin diyorum. ama is isten gecmis oluyor, sonuc husran.
bir mevzu var bende karışık. pişman edip etmediğinden bile emin olmadığım... çelişkilere meydan vermiş, gerçeklerin üzerine soru işareti koymuş gibi... yarım mı kalmış? yoksa hiç mi var olmamış bir aşkın esiri oldum ben de çözemedim. bildiğim tek şey sevip, üzüldüğümdü o kadar
sene 2003. babamın bizi götürdüğü, adını hatırlamadığım bir tesisin didim'deki dinlenme tesislerinde, yakın yaşlarda olmak ve boyu 1.40'ın üstünde olmamak gibi koşulları sağlayan ufak hergeleler olarak oluşturduğumuz ekibin, farklı şehirlerden gelen anne babaların yıllık izinlerinin benzer günlere denk gelişi sebebiyle dağılmadan önceki son gecesi idi.
cem adında, grubun diğer üyelerine kıyasla daha samimi olduğum bir çocukla konuşuyordum. kendisinin bizden bile küçük bir kız kardeşi vardı, o da yanımızdaydı. kendi aramızda yaptığımız oylamada, ailelerimizin oturup sohbet ettiği çay bahçesi kısmına gidecek ve hepimize dondurma alıp gelecek kişi seçildim. gittiğimde benim annem, babam ve cem'in annesi sohbet ediyordu ama babası ortalıkta yoktu. bu detay sebepsizce aklıma takıldı ve dönünce hayatımın en anlamsız, sebepsiz ve aptalca şakasını yaparak "babanız hastalanmış sanırım, gittiğimde orada değildi" dedim. bir yetişkine söylendiğinde doğal olarak panikletecek bu cümlenin 8 ve 5 yaşındaki iki çocuğun üstündeki etkisi sandığımdan çok daha çarpıcıydı. kız birden ağlamaya başladı, cem onu sakinleştirmeye çalışıyordu ama kendisinin de eli ayağı boşalmıştı bir an. dondurmaları çime atıp hemen koşarak annelerinin yanına gittiler. ben de salak salak az önce neye sebep olduğumu bilmeden kendi dondurmamla kalakaldım. o akşam bir daha o aileden kimseyi görmedim.
ertesi gün annemin "tatlı" bir dille bana anlattığına göre cem'in babasının gerçekten de bir rahatsızlığı varmış ama önceki akşam ben onu göremediğimde sadece tuvalete gitmiş. çocuklar küçük yaşlarına rağmen evde sık sık babalarının rahatsızlığını gördükleri için doğal olarak çok korkmuşlar. anneleri allahtan benim çocukluğuma vermiş ki konuyu geçiştirmiş orada. öğrendikten sonra o zamana kadarki hayatımın en büyük, bunu yazdığım dakikalara kadarki de en büyük birkaç pişmanlığından birini yaşamıştım.
hala o pişmanlığı kalbimde taşıyor olsam da, ister istemez babalarının durumunu o an içime doğmuş gibi nasıl bildiğimi ve daha da önemlisi neden orada cem ve kardeşine bunu söyleme gereği duyduğumu merak ediyorum. "babanızı uzaylılar kaçırmış" demek bile daha makul bir şeydi o yaşlarda. neden hastalıkla ilgili bir şey söyleme gereği duydum, bilmiyorum.