Anımsanamayan, hoş bir rüyayı hatırlamaya çalışmak gibiydi seni anlatabilmek. Piyano ve keman çalarken arka fonda, hüzünkar olduğumu bir kez daha vuruyordum yüzüme. Sen o kalabalığın içinde tüm masumiyetinle gülücük saçarken, mahrum kalıyordum o kalabalıktaki mutluluktan. Gözlerinin içinin parladığını uzaklardan bile görebiliyorum. Yine hüzün bastırır, başlar bir diş ağrısı gibi kalp ağrıları. Sevmek güzel şeydir, bilirsin. Hele bir de içten içeyse...
Yaktığım sigaranın dumanı göğe yükselirken yüzüme bakıp suratını buruşturarak acır gözlerle başını iki yana sallarken sen, ben ise sana inat ikinci sigaramı yakarım. Sen her ikileminde farklı bir hava yansıtmaya çalışırken, içindekini tahmin etmeye çalışırım çaktırmadan. Sonra sen vapura binip gittin o arada. Piyano ve keman eşliğinde. Katie Melua, Janis Joplin sonra...
Kendimi kaybetme seanslarındayım. Buğulaşıyor yine her şey. Bazen anlayamıyor insan sebebini. istemsiz sevmek gibi sanki. Cümleler giderek kısalıyor artık. O gittikten sonra gördüğüm karanlık karşısında korkmam da normal sanırım. Ailem, dostum, en iyi arkadaşım yok yanımda. Suyun içine batırılıp, küçük bir çocuk tarafından oynanan bir böcek gibi hissettim bir an. Sonumun ölüm olduğunu bile bile girdim o suya. Seni çok özlüyorum şu an... Ama sen son vapurda, kulağında şarkılarla hayaller kurarak iç dünyanı büyütüyorsun yaşadığımın farkında olmadan. Sonra unutup gideceksin.
Yollar sertleşiyor ve uzamaya başladı. Hiçbir şeyden keyif almadım yürümek kadar. Şimdi o bile sıkıcı geliyor artık. Ama inatçı kişiliğim sayesinde yürümeye devam ediyorum. Sonra bir ünlüye rastlıyorum yolda. Gülümseyerek selam verip geçiyorum. Özgürlüğümün raddesi sandığım bu hayatımın kısıtlılıklardan ibaret olduğunu anlamam uzun zaman önceydi. Şimdi daha özgürüm. Fakat ünlem işaretli tabelalar yok değil yine de. Yönlendirme levhaları, parlak ışıklar, araba farları, bulutlar ve camdan yansıyan yüzüm...
Önümde duran satranç takımı; yaptığım her yanlış hamle bilmediğim yerlere götürüyor beni. Akbabalar dolanırken başımda, geçici şeylerin üzüntüsüne kapılarak zaman harcadım bile bile. Şimdi o uçsuz bucaksız çölden çıkış zamanı. Bana yakıştırılan bu yavşaklığımla seni içime atarak, her sigara dumanı çekişimde daha da büyüteceğim kimseler bilmeden. Yine piyano ve keman...
Mutlu sonları umut ederken, yollara düşen ben oldum her zaman. Her an yer değiştirme içgüdüsü benliğime yerleşmiş artık. Gözlerim ruhum, hafızamda çığlıklar. Yağmuru ellerimle tutamıyorum! Artık hiç bir dağda kurt ölmüyor, su bile uyumuyor. Seni yıldızlara yakıştırıp saçtığın ışıkla kalbime atıyorum. Red Kit misali günbatımına doğru ilerlerken ben, nereye gitti diye soracak yine herkes birbirine. Piyano ve keman çalar mı bilinmez.
bir araya geldiğinde gözleri kapatıp dinlenebilmeyi sağlayacak güzel enstrümanlar. gece dinlendiğpinde farklı, gündüz dinlendiğpinde farklı hissiyatlara büründürür. hayat gibidir, akıp gider.
Eski bir fotoğrafın gecenin karanlığına yansıyan anılarından ibaretiz sevdiğim. Yeşil yıldızlar uçurum kenarında oturan çocuğu önemsemedi. Annem gülümsedi sonra bana. Herşey yoluna girecek dermiş gibi tebessüm etti. Bir ağıt yükseldi uzaklardan. Umurunda olmadı kimsenin. Sürüp giden meşguliyetler silsilesi kör etti gözlerini insanların. Yol kenarında ölen arkadaşını yalayan ve onun için üzülen bir köpek kadar ilgili olamadı insanlar. Güneş ufka kızıl hûzmesini yayarken, yarının meçhûllüğü yol şeritlerinden daha keskindi. Ve kadınlar akıttılar saçlarından sahte kızılı. Bir şeyler hep eksik kaldı. Farklı isyanların haklı insanlarıyız biz. Bütün bunlara rağmen çalmaya devam ediyor, piyano ve keman.