kasımpaşa semtinde, piyale paşa camii yanında bulunup 3 nisan 2007 yılında 1200 polis ve 500 zabıta eşliğinde dozerlerle yıkılan kurstur. ilk defa ismet inönü döneminde yıkılmak istenmiş fakat mahalle sakinleri gece gündüz nöbet tutarak yıktırmamıştır. o nöbet tutanlardan birisi de başbakanın merhum babası ahmet erdoğan'dır. sayın başbakanımız da sağolsun babasının yıktırmamak için gece nöbet tuttuğu kursu yıktırmıştır.
--alıntı--
Kasımpaşadaki büyük Piyâle Kuran kursu haksız hukuksuz bir şekilde Salı günü yıktırıldı. Bu Kuran kursu ile ilgili benim de hatıralarım olduğundan, yıkımın gelişimini iyi biliyorum. Meseleyi baştan anlatayım:
Kuran kursunun yanıbaşındaki büyük piyâle camiini yaptıran piyâle paşa burayı zaten kur an mektebi olarak yaptırmış. Müslümanlar zamanla kullanılmaz hale gelen mektebi 1959 da onarıp Kur an kursu olarak hizmete açmışlar. O gün bu gündür 48 seneden beri hizmet veriyordu. Kursun daimi talebelerinin dışında, yaz tatillerinde mahalle çocukları okutulduğundan, o civarda buradan Kuran dersi almayan yok gibidir.
Nitekim, Sayın Başbakan da bu kuran kursunda okuyanlar arasında. kendileri istanbul Belediye Başkanı Seçildikleri ilk sene bayram namazını piyâle Paşa Camiinde kıldıktan sonra kur an kursuna gelmişlerdi. Başbakanın o zaman anlattığına göre Bu kur an kursu 1962de ismet paşa zamanında yeni bir yıkılma tehlikesi atlatmış. Kursu yıktırmamak için mahalle sakinleri geceleri nöbet tutmuşlar. Nöbet tutanların içinde Sayın başbakanın babası da varmış. Ne garip tecelli ki, babasının koruduğu kuran kursu oğlu zamanında yıktırıldı. Gelelim size hayretten küçük dilinizi yutturacak ve inanılması güç şekilde gelişen yıkım hikayesine :
Yıl 2005, aylardan Temmuzdu... camiinin etrafının açılması için anıtlar kurulunun kararıyla kursun kaldırılacağı bildirildi. Dernek mensupları ilgililerle görüştüler. bu kursta 1959dan beri binlerce talebeye hizmet verildiğini, yıkımın yanlış olacağını, kendilerine proje ve imkan verilirse, kursun, câmiinin mîmarî yapısına uygun hale getireceklerini söyledilerse de karşı taraf bunu kabul etmedi
Bunun üzerine dernek mensupları ille de yıkılacaksa bize bu civarda bir yer gösterin, oraya yeni bir kuran kursu yapalım taşınana kadar da bize izin verin dediler. Bu teklife karşı cevap verildi. şu dört yerden birini tercih edin: 1- Sinan Paşa Câmiinin avlusundaki tamamlanmamış bina, 2- Kulaksızdaki okçular tekkesi, 3- Okçular tekkesinin yanındaki top sahası, 4- sütlücedeki Elif tekkesi
Vakıflar müdürlüğü bunları teklif etmekle görünüşte 48 senedir adeta mahallenin yerlisi olan kur an kursunu mahalleden kovuyor gerçekte ise resmen dalga geçiyordu. Nasıl mı dalga geçiyordu? Şöyle :
Kursun dernek mensupları bu dört yeri ayrı ayrı araştırdıklarında şu gerçekle karşılaştılar: - Okçular Tekkesi ile top sahası daha önce Beyoğlu belediyesine verilmişti. Belediye ben buraya çivi bile çaktırmam diyordu. Elif tekkesi ise istanbul Büyükşehir belediyesi verilmişti. Büyük şehirde orayı vermeyeceğini söylüyordu. Sinan paşa camiisin deki natamam bina hakkında ise yıkım kararı vardı. Dernek madem yıkım kararı var yıktıktan sonra verin deyince önce verelim diyen vakıflar ağız değiştirip Veremeyiz! demesin mi !... diğer yerler hakkında da şöyle diyordu: Belediyeyle anlaşın alın.
Yani vakıflar bölge müdürlüğü önce verimkâr görünerek dalga geçiyor, iş ciddileşince de vermiyordu Bu yolla meseleyi halledemeyeceklerini anlayan dernek mensupları, vakıfların kendisine bağlı olduğu Bakan Mehmet Ali Şahinle görüştüler. Bakan bey. Derhal istanbul vakıflar Bölge müdürüyle görüştü görüşme bittikten sonra da dernek mensuplarına Kur an kursunun yıkımının yanlış olacağını söyledi ve rahat olun deyip uğurladı. Ancak bakan bey daha sonra bir geldiğinde kuran kursu binasının camiyi kapattığını söylüyordu.
iki katlı kurs binası kubbeli koskoca camiyi nasıl kapatır?!
Kurs mensupları buna rağmen mücadeleyi bırakmadılar. Bakanla da halledemeyince işi Başbakanla halletme yolu denendi. Yakından bildiğim için söylüyorum resmi-gayr-î resmi bir çok kimselerle görüşüldü. Görüşülen her şahıs önce kuran kursunun yıkılmasını tepki gösteriyor, elinden geleni yapacağını söylüyor, sonunda da bu iş Başbakandan biter. Benim yapacağım bir şey yok deyip çekildiler.
Geldik 3 nisan 2007 Salı gününe .
Bina önce milletin malını kırıp döken anarşistlere karşı bile sevk edilmeyen sayıda 1200 polis ve 500 zabıta ile çevrildi. Yıkım makineleri getirildi. Kapı kırıldı, bina içindekiler biber gazı sıkılarak bertaraf edilip çıkarıldı. Tam yıkıma başlanacaktı ki ; istanbul 5. idari Mahkemesinin 30 güne kadar yürütmeyi durdurma kararı geldi. ( Esas No: 2007/647) Karar ilan edildi ve yıkımın vazgeçildiği söylendi. Ne olduysa işte bundan sonra oldu . Yıkım ekibinin başındaki zat birileri arasında bir telefon trafiği yaşandı. Arkasından yıkım ekibi tekrar yıkıma yöneldi yürütmeyi durdurma kararını gösteren avukata kulak vermeyip biber gazı sıkıldı. Eşyanın onda biri bile çıkarılmadığı için kalan eşyanın çıkarılması için izin istendiyse de bu izin verilmeyip hemen yıkıma geçildi. içerideki halılar, perdeler, kütüphaneler, klimalar, buzdolapları, kuru gıda ve etler, enkaz altına kaldı. Bayraklar ve 100den fazla talebeye ait kuran-ı kerimler yerlere döküldü.
Yıkımdaki bir yetkili emir en yukardanmış. Bana mutlaka yıkılacak denilince yıkmaya mecburum arkadaş diyordu. Bir polis memuru ağlıyordu, birisi yıkım sırasında arkasını dönmüştü. Başka birisi, kendi polis elbisesini çekiştiriyor, bu elbisenin altın da buna da mecbur olduk diyordu. Kadınlar balkon ve pencerelerden yüksek sesle beddua ediyorlardı. Nitekim bu görüntüler aynı gün TV haberlerinde de verildi.
--alıntı--