nihayet bitirilen bir ilişki için, "niye daha önce bitirmedim" diye dövünülen anlardır. insan, kaybedilen zamana, aptallığına ve eşeklik ettiğine çok yanar.
o dönemlerde çocuksunuz, akliniz bir karış havada, inatcilik, kiskanclik had safhada. sinifta bir sekilde hakimiyeti kurup baskan da olmuşsanız, artik sirtiniz yere gelmez. koltuga yapismis ve onu birakmak istemeyen bir burokratin yasadigi hazzi o yillarda yasarsiniz. sinifta her sey sizden sorulur. komiktir, sinifin fiziksel olarak en guclu cocugu siz olmasanız da, sinif baskanligi size muthis bir dokunulmazlik kazandirir. sinifin en irikiyim ayisi bile size saygi gosterir. hele bir de ogretmenin sevdigi cocuksaniz, o zaman cok rahat bir sene gecireceginiz muhakkaktir.
sariyerin bir semtinde şirin mi sirin görünümlü bir ilkokuldu benimkisi. okul kucuk bir okuldu, küçükten kastım sınıf ve öğrenci sayısı az... Siniflari yaparken bonkor davranmislar. Okul sanki elf cocukları için inşa edilmiş gibi. sinifin duvarlari sen de 6 metre ben diyim 8 metre yukseklikte. yani bagirdiginda sesin, tavandan yarim saniye sonra yankilaniyor o derece yani. siralar 1960 li yillarin 6 kisilik tahta siralari. Yil 1984 , hala ayni siralar. Her tarafi delik desik. Altlik olmadan bir sayfa kagida yazi yazmak mumkun degil. 3 er kişi karşılıklı oturuyorsunuz. çok tehlikeli bir durum zira nerde çokluk orda bokluk derler ya öyle. hocanin masasi zaten ceza sahasinin disinda kalmis. hakem pozisyona uzak, masada biri bir bok yese sizin de niyazi olma ihtimaliniz var. O yuzden tetiktesiniz. Gerektiginde ispiyonamak icin...
bizim hocamiz baki çan; isminde 1.60 boylarinda hafif tıknaz , bıyıklı , seyrek saçlı, esmer bir adamdı. Vucuduyla orantisiz uzun kolları ve kocaman elleri vardı. Vurdummu yarisi bosa gider denir ya, hakikaten o koca elleriyle vurdugunda yarisi bosa giderdi. Ondan herkes cok korkardi. bizim zamanimizda gencti, simdi yasi almis yurumus ama duyduguma gore hala faal ogretmenmis. biz diyemedik ama yeni nesil , adama , baki çen diyormus.
(bkz: jackie chan)
o vaziyet yani. Adam askerligi komando olarak yapmis, askerde ogrendigi yakin muharebe taktiklerini ogrenciler uzerinde denemesiyle unluydu. okul hayatim boyunca bana hic erismedi, belki hep sinif baskaniyim diye, belki ailemin maddi durumu iyi oldugu icin bilemiyorum. Ayrım yapardı. ama her gun 1-2 garibani doverdi boşu yoktu.
sinifimiz 35 kisiydi. Cogu gariban fakir aile cocukları. Bazilari mum isiginda ders calisirdi, sariyerin dogru duzgun altyapisi olmayan gecekondu mahallelerinden gelir giderlerdi. silme cocuk diyecegim ama degil. aralarinda neredeyse sakallari cikacak ve orta sonda de olmasi gereken kisiler de vardi. Bunlar bizle muhattap olmazdi, gider tuvalette sigara icerlerdi. genelde cingene bolgesi dedigimiz yerde yasardi bu cocuklar. Sevmezdik o bolgeyi. Abilerimizi mahalle maclarinda hep doverek geri gonderirlerdi. 5 de devre 10 da biter.... O maclarda 2. Devreler hic oynanmazdi. Bu cocuklar derslerle de pek alakali degillerdi. okumayi bile bildiklerinden yana suphem vardi.
teneffus zili calip ogretmen siniftan ciktiginda sinifta kopan ugultuya aşinasınızdır. hep öyle bir uğultu olurdu bizim sınıfta. kızlar hemen gruplarini olusturarak bir araya gelir, içgüdüsel olarak sahip olduklari dedikodu biliminin inceliklerini sergilerlerdi. erkeklerin bazıları kendi hallerinde takilir, bazisi kose kapmaca, mendil kapmaca gibi maliyeti sifir olan oyunlar oynarlardi. bir kismi da , ki ben de genelde bu grupta yer alirdim, hava kotuyse sinifin icinde gazete kagidindan top yaparak futbol oynarlardi. Tabiii!!! kartondan süt yapma esprisini bilirsiniz, bizimki o kadar çaresiz bir durum olmasa da, ona yakın bir çaresizliği yaşardık. o dönemde bazan eski gazete bile bulamazdık okulda top yapmak için.
Babam o donem bana pek para vermezdi. Neden bilmiyorum, ailemin durumu iyiydi ama cebimde sadece paso veya abonman olurdu. O kadar yani. yemegimi evden gotururdum. Arada bir oglen yemegi icin 50 gram salam ve yarim ekmek alacak kadar param olurdu. Bazan o parayla birkac dilim alman pastasi alir oyle giderdim okula. Ailede para var ama biz sefilleri oynadik hep.
Sinifta kimsede top alacak para olmadigi icin top sekline getirebilecegimiz cisimleri kullanirdik. hicbirsey yoksa, 4-5 cm capinda sekli kureye yakin bir taş bulur onunla futbol oynardik. taşla futbol oynayanlar bilir... ayaklarimiz yara olurdu. disarda kardes gibi oynardik hep birlikte. Ama sinifa girince ben zihnimde baskan kiyafetini giyerdim.
fazla uzatmiyim, o yillari animsadim biraz. ben yaşlarda devlet okuluna giden çoğu kişi benzer sahneleri yaşamıştır. bana özel değil bunlar. dedim ya o yıllarda çocuk aklıyla hareket ediyoruz. şimdi olsa yapar mısın ? yapmazsın tabi. jackie chan hirsini onlardan cikarsin diye , yazar mısın konusuyorlar diye o kadar garibanın adını tahtaya ? yazmazsin. pismanim arkadas.
pişmanlık sonrası keşke denilen durumlar pişmanlığın ta kendisi olan durumlardır. ne yaparsanız yapın pişmanlıktan ve keşkelerden kaçış yoktur zira insan oğlu her şeyi göremeyen yarım akılları ile bir çok seçeneğin olduğu bir geleceğe, kadere, ağa -siz ona ne diyorsanız- itilmiştir ve asla öteki yolda onu neyin beklediğini bilemeyeceği için keşkeleri olur.