pibilolero

entry12 galeri2
    1.
  1. voxventi ile birlikte birlikte sıkılalım programını yapmakta olan ve özgün bir blog yazarı. twitter hesabını çaldıran mağdurlardandır.

    Yeni adresi: http://twitter.com/pibilolero
    0 ...
  2. 2.
  3. http://radyoaktivite.net/' ; in yaratıcılarından. sigarayla bir ilişkisi olduğunu düşünüyorum. ses tellerini mıncırmak istiyorum, seviyorum bu adamı. twitter adresi de şöyle;
    https://twitter.com/# !/pibilolero
    0 ...
  4. 3.
  5. birlikte sıkılalım programının yaratıcılarından biri. tarak atma üstadı, egosuyla çok yakın ilişkisi var.
    0 ...
  6. 4.
  7. dinlerken kıkır kıkır güldüğüm ve yazılarını da okumaktan zevk aldığım kişi.
    1 ...
  8. 5.
  9. Her Cuma - Cumartesi, saat 00:00'da yayındadırlar.
    0 ...
  10. 6.
  11. radyo dinleyicisinin giflerinin kahramanı ola kişi.
    0 ...
  12. 7.
  13. 8.
  14. 9.
  15. Tatli adami da anlarim da, iyi yazar derken? Guldurmeyin.
    0 ...
  16. 10.
  17. sevdiğim blog yazarlarından muhabbeti iyi olan iyi bir arkadaştır.
    0 ...
  18. 11.
  19. 12.
  20. Batılı güçler Türkiye’nin güçlenmesini istemiyorlar!

    -Bu kadar uzun olacağını düşünmemiştim yazıya başlarken. Yazıyı bitirince bunu başta belirtmem gerektiğini düşündüm.

    Sizi bu kadar uzun bir yazıyı okuma ihtimali içine soktuğum ve şayet okumaya başlayıp sonunu getirecekseniz, okumak kadar zahmet verici bir eyleme sebebiyet verdiğim için, özür dilerim.

    AMA YALVARIRIM OKUYUN SONUNA KADAR. ALLAH RIZASI iÇiN. YA DA NEYE iNANIYORSANIZ, DEĞERLiNiZ NEYSE, ONUN iÇiN. OKUYUN.-

    Biliyorsunuz, AKP’li vatandaşlarımızın düşüncelerine göre bu olay böyle. Yani batılı güçler, Türkiye’nin büyümesini istemiyorlar ve şuan ülkede olan bütün olaylar, bu yüzden. Onların vicdanlarında, onların fikirlerinde, onların hissiyatlarında, Gezi Direnişi, Berkin Elvan, Ali ismail Korkmaz ve nicesi, tamamen bir düzmece, tamamen bir ABD oyunu.

    Varsa etrafınızda AKP’li bir tanıdığınız, onlar için bir kaç çıkarımda bulunacağım. O yüzden bu yazıyı kopyalayıp yapıştırarak, ekran görüntüsünü veya linkini paylaşarak, tweet atarak, reblog ederek, facebook’ta paylaşarak, ne şekilde olduğu önemli değil, bir şekilde paylaşarak yaymanız, belki bir şekilde beyinlerde bir ışık yakar da birazcık olsun farklı düşünmeye sevk eder. inşallah.

    Ben eski bir AKP’liyim.

    Sanırım yazıma başlamadan önce, itiraf etmem gereken en büyük hatalarımdan biri bu. AKP’li olmadan önce de ülkücüydüm. AKP’den sonra solcu oldum. Şimdiyse, hiçbir ideoloji, hiçbir siyasi kurum ve hiçbir “taraf” olmadan yazıyorum yazacaklarımı.

    Fakat sanırım önce “neden ülkücüydüm?” “neden akpli oldum?” “neden sola döndüm?” ve “neden hepsini bıraktım?” bunları cevaplayıp, anlatmam gerekeni ondan sonra anlatmalıyım. Ki anlattığım şeyi daha iyi kavrayabilesiniz. Merak etmeyin, kısa kısa yazacağım hepsini. (Burayı yazarken ben de kısa olacağını zannediyordum cidden, özür dilerim.)

    izninizle, başlıyorum.

    Ülkücüydüm.
    Çünkü vatanımı ve milletimi seviyordum. Okuduğum kaynaklar da bana vatanımı milletimi sevmem gerektiğini gösteriyordu. Kendime en yakın bulduğum görüş; milliyetçilikti. Milliyetçi oldum.

    Daha fazla okumaya devam ettim.

    Anladım ki ülkücülük, milliyetçilik beni doyurmuyor. Çünkü tek başına milliyetçi olunca, ülke gelişmiyor. Milliyetçiyim deyince, ülkeyi geliştirmek adına bir şey yapamıyorum. Araştırdım.

    AKP’li oldum.
    içinde bulunduğum dönemde, hem Erdoğan hem de hükümeti, ülkeyi biraz olsun geliştirmek için çaba sarf ediyorlardı. Bunu görüyordum. Üslupları rahatsız edici derecede sert olmasına rağmen, bunu samimiyetlerine veriyordum. Yaptıkları yollar, ekonomide görülen düzelme, yurt dışında sağa sola bağırabilen bir başbakan, beni AKP’ye yöneltmişti ve ortamlarda kıyasıya AKP’yi savunuyordum.

    Daha çok okudum.

    Önce ekonomiyi öğrendim. Ne olduğunu. Ekonominin nasıl bir şey olduğunu, parametrelerini, kapsamlarını, yapılarını. Düzenleri ve bütün inceliklerini.

    Sonra psikolojiyi öğrendim. insan ve toplum psikolojisini. Sosyolojiyi.

    Felsefe ardından kendi kendine geldi zaten. Felsefeyle birlikte, tarih boyunca insanların hep aynı yalanlarla kandırıldıklarını, yapıları bile değişmeyen aynı cümleler ve aynı hikayelerle uyutulduklarını, bedava asker yapıldıklarını öğrendim.

    Bir fikir, bir insanın zihnine nasıl ince ince işlenir, ustası olamasam da nasıl yaptıklarını öğrendim.

    Stratejiye merak saldım bir süre sonra. Savaş stratejileri, toplum yönlendirmeleri ve bir çoğunu.

    Anladım ki, AKP’nin gerçekten ülke için çalıştığı falan yok. Aslında çalıştığı falan da yok. Çünkü araştırmalarım arasında şunu da öğrendim, uluslararası güç dengeleri, kim güçlü olsun istiyorsa, o ülke zaten güçlü oluyordu bir şekilde. Ama içi boş bir güçle dolduruyorlardı o ülkeyi. Ortada gerçek bir güç olmadan. Göstermelik.

    Onu öğrenince fark ettim, AKP hükümeti, iktidara geldiği günden bu yana işte bu güçle “güçlü” görünüyordu. Çünkü ne ekonomi gerçekten sağlamdı, ne toplum.

    AKP’den uzaklaşmaya başlayınca, sol görüşe yanaşmaya başladım. Fakat gerçek sola. Sağda solda solcu geçinip, solun ne olduğunu bilmeyen solculuktan bahsetmiyorum.

    Solcu olmuştum.
    Çünkü ideolojik olarak savunduğu bütün noktalar, yıllardır okuduğum şeylere karşı bir mücadele vermeyi, isyan etmeyi öğütlüyordu. Yapmamız gereken şey işte buydu. isyan etmek.

    Solcuyken, toplumun yarısı cahildi. Nefret ediyordum toplumun o kesiminden. Nasıl oluyor da körü körüne AKP’ye destek verebiliyorlardı, anlayamıyordum. Nasıl göremiyorlardı bariz ortada olan oyunları. Aslında ekonominin güçlü olmadığını, ülkenin gelişmediğini, gelişenin sadece kendi banka hesapları olduğunu bir türlü anlamak istemiyorlardı.

    Sonra fark ettim ki, sol-merkez-sağ.. Hepsi yalan. Yalan demeyeyim, sonuçta toplumun çoğunun hala içinde bulunduğu görüşler bunlar. Aşağılamak gibi olmasın. Ama yalan olmasa da; eksik…

    Okumaya devam etmek, bana tasavvufu kazandırdı.

    Çünkü bu süreç içerisinde önce semavi dinleri sonra bâtıl dinleri, inanç yapılarını, tarih öncesi dinleri, Rab-insan ilişkilerini ve çevresinde bulunan kaynakları, -elimden geldiğince- okudum.

    inancı gerektiren, Rabb’ın yolladığı bütün dinler ve herhangi bir şekilde insanlara sunulan bütün inançların, insanlığa öğütlediği ana öğretinin, zulmetmemek üzerine olduğunu gördüm. Dinler ve inançlardaki ana kural; hiçbir şekilde, HANGi ŞARTLAR ALTINDA OLURSA OLSUN, bir başka insana zarar vermemekti.

    Bunu öğrenmek daha önceki düşüncelerimden çok farklı bir düşünce oturtmuştu zihnimde. Hoşgörü ve empati.

    Ve en sonunda, bütün siyasi ideolojilerin, öyle veya böyle bir şekilde, kendilerine göre haklı da olsa, ucunda bir yerde şiddete meylettiğini gördüm.

    işte bu yüzden, zaten hiçbir zaman tam olarak aidiyet duyamadığım bütün ideolojik yapıları, sanırım sonsuza dek, BIRAKTIM.

    Bütün samimiyetimle, hepinizin siyasi görüşüne vakti zamanında inanmış bir insan olarak, okumak bana az biraz bir şeyler öğrettiyse, onları baz alarak bir kaç şey söyleyeceğim içinde bulunduğumuz zor zamanlarla ilgili.

    Zaten buraya kadar okuyabildiyseniz, buradan sonrası da kaymak gibi akar.

    Değineceğim nokta; hükümetin ve destekçilerinin savunduğu “dış güçler ülkemizi güçsüzleştirmek istiyorlar” düşüncesi olacak.

    Arkadaşlar, üzülerek söylüyorum ki, bu düşünce içinde olmanız oldukça üzücü. Çünkü sokağa dökülen insanların hiçbiri, ne CIA ne de Mossad ajanı değil. Birebir, biziz. Bütün bu eylemler, direnişler… Hiçbiri bize ABD’nin yap dediği şeyler değil.

    \"Irak’a gir\" \"Suriye’de muhalifleri silahlandır\" \"Afganistan’a gir\" gibi. Çünkü bunlar vakti zamanında maalesef, şuanki hükümetiniz döneminde, ABD tarafından gelen emirlerle bizzat hükümetiniz tarafından şiddetle savunularak yapılan hamlelerdi.

    Karşılığında alacakları şey, şişirilmiş Güçlü Türkiye’ydi. Nasıl olduğunu uzun uzun anlatmaya başlamayacağım. Çünkü bu konuya girmem bile bu yazıyı yaklaşık 3 katı uzunluğuna çıkartır. Size bu ızdırabı yaşatmayacağım merak etmeyin. Ama çok isterseniz, belki başka bir yazımda bütün hepsini seve seve anlatabilirim.

    Sonuç olarak, Güçlü Türkiye imajı, pek fazla okumayan araştırmayan canım insanlarım tarafından, AKP’ye destek vermek için gayet yeterli bir sebepti. Hatta kendilerine kışın kömür, erzak gibi; aslında zaten kendi vergilerinin parasıyla alınan malzemelerin AKP etiketiyle kendilerine “lûtfen” verilmesi, pek okumayan halkı, Güçlü Türkiye’nin kurucusu gibi görünen Erdoğan’a sıkı sıkıya bağlıyordu.

    Erdoğan, onların karınlarını doyuruyor, evlerini ısıtıyordu. Maalesef onlar, bunların zaten devlet tarafından YAPILMASI ZORUNLU olan şeyler olduğunu bilmiyorlardı. Onlar suçlu değildi. Sadece bilgisizdiler. Suçlu olmak bir tarafa, siyaset dışında konuşsanız, belki de çok pamuk yürekli iyi insanlardı.

    Ne var ki, konu siyasete geldiğinde adeta bir Erdoğan kesiliyordu her biri. Birebir Erdoğan’ın bağıra çağıra sarf ettiği cümleleri kuruyorlar, Erdoğan’ın sert ve kavgacı üslubunu takınıyorlar, kendi ideolojileri dışındaki kimseye hoşgörüyle yaklaşamayan canavarlara dönüşüyorlardı.

    Rol modelleri Erdoğan’dı. Maalesef böyle olmak zorundaydılar. Fakat düzelebilirlerdi, umutluydum. Hala umutluyum. Bütün bu upuzun ızdırap gibi yazıyı da sırf bu yüzden yazıyorum. Ben insanlara hiçbir şey öğretemem; ama zihinlerinde bir şeyler öğrenme isteği uyandırabilirim belki, naçizane.

    Madde maddede belirteceğim.

    Gezi Direniş’inin, dış güçlerin 3. köprüyü ve istanbul’daki 3. hava limanını engellemek için yaptığı algısı, AKP seçmeninin zihinlerine işlendi. Bizzat başbakanları tarafından.

    Fakat böyle bir şey mümkün değildi. Gezi direnişi 3 temel konuya isyandı;
    -Toplumdaki kalabalık bir kısmın hayat tarzına müdahale,
    -Doğanın, taş binalar ve beton yığınları için katledilmesi
    -Ülkenin gerçekte medeniyetin ve çağın gerisinde bırakılması

    Yani canım AKP’li kardeşlerim. Aslında Gezi, sizin de yaşama hakkınızı korumak için ortaya çıkan bir DiRENiŞ hareketiydi, DARBE GiRiŞiMi değil.

    Size sunulduğu gibi, halk şiddet göstermedi. Halk molotof atmadı. Halk esnafı işsiz güçsüz bırakmadı. Bütün bunların sorumlusu, provakasyonun da baş sahibi olan, AKP hükümetiydi. Siz Gezi’ye gelmediniz, ortamı görmediniz. Medya size nasıl yansıttıysa, öyle zannettiniz; ama maalesef değildi. Polisin saldırmadığı her dakika, barış ve hoşgörüyle dolu geçiyordu Gezi Parkı’nda. Direnişte.

    Sandığınız gibi, “başörtülü bacılarımı” dövmediler. Aksine, Gezi’de başörtülü olan da binlerce kadın vardı. Tek bir kötü söz edilmedi, tek bir kötü davranışta bulunulmadı.

    Size “Atatürk resmiyle apo resmi yan yana getirildi yaavv” dediler. Evet geldi. Bu şunu gösteriyordu çünkü; “Artık Türk ve Kürt kardeştir. Bunu bozmaya çalışmayın. Bizi rahat bırakın.” PKK’yla silah, uyuşturucu, bölgedeki güç için yapılan görüşmeler, anlaşmalar size hiç söylenmedi oysaki AKP’li kardeşim. Maalesef sizi kandırdılar.

    Berkin Elvan. 14 yaşında vurulup, 15 yaşında ölen masum, körpecik bir çocuk.

    Berkin ölür ölmez, kim olduğunu bilmediğim insanlar, size Berkin’in sapanlı fotoğrafını servis etti. Anında hepiniz “iyi ki ölmüş” “ne işi vardı orada” “çıkmasaymış oralara” nidaları atmaya başladınız.
    Ah be kardeşlerim. Ah be abilerim, ablalarım. Amcalarım, yengelerim, teyzelerim. Ah be. Siz değil miydiniz başbakanınızın Müslümanlık nidalarının peşinden giden? Hani hepiniz en koyu Müslümandınız? Nerede kaldı Müslümanlığınız?

    Hangi Allah size zulmü haklı çıkartıyor? Ben Kuran’da “sapanlı çocuklar öldürülebilir” diye bir ayet okumadım. Ben Kuran’da ne koşulda olursa olsun zulmedenin karşısında durmamız gerektiğini okudum. Zulmedeni Allah’ın lanetlediğini gördüm.

    Elinizi vicdanınıza koyun ve şu soruyu cevaplayın sevgili dostlarım;

    Elindeki sapanıyla, koluna gelse acıtmayacak boyutta taş atabilecek, 14 yaşındaki çocuğun 80 kat zırhlı polise taş atması mı zulüm?

    Yoksa tek koruması yüzündeki bandanası olan çocukların ve diğer bütün insanların başına isabet ettirerek biber gazı atan polisin yaptığı ve başbakanınızın bu emri bizzat kendinin vermesi mi?

    Hangisi zulüm?

    Polis, eylemcilere saldırmadığı sürece, tek bir olumsuz olay dahi olmayan bir cenazeye gidenler ve 15 yaşında ölen bir çocuğa üzülenler mi zalim?

    Yoksa buna sebep olanın, o çocuğun katilinin bizzat kendisi olmasına rağmen, görmezden gelerek konfetilerle parti kutlaması yapanlar mı?

    Elini vicdanına koy be kardeşim. Şu elini o vicdanına koy. Nolur yalvarırım. Vatanseverlik yalanlarını bir kenara koy. Unut hepsini. Elini insanlık vicdanına koy. Öyle cevapla bu soruları. Vatanseverlik dediğin; zenginlerin güçlerini korumak ve çoğaltmak için, halkı bedavaya yönlendirmesini sağlayacak olan bir akım sadece, başkası değil.

    Yalvarıyorum.
    Vicdanına sor Müslüman kardeşim. Allah sana hoşgörülü ol ve zulme karşı diyor. Hangisi zulüm abim ablam. Hangisi zalim amcam, yengem. Nolur cevap verin. Kalbinizde cevap verin. Savaşmayın.

    Dış güçler ülkenin gelişmesini istemiyor değil be güzel kardeşim. Bu yalanlara inanma artık. O başbakanının hedef gösterdiği ülkeler zaten kat be kat ileride senden. Onların ekonomisinin en kötü hali, senin ekonomini güç bakımından kat be kat fazlası zaten.

    Sana hedef gösterilen dış güçler, uzayda yaşama alıştırıyorlar kendilerini güzel kardeşim. Senin şuan üstünde yaşadığın dünyayla ilgilenmiyorlar bile neredeyse.

    izlediğin televizyona, kullandığın telefona bilgisayara bak. Hangisi senin ülkende üretiliyor?

    Ülkende geliştirilen ve dünyaya satılabilen hangi teknoloji var abim ablam? Nolur cevaplayın bunları. O sana hedef gösterilen dış güçlerde bütün yatırımlar, en büyük bütçeler, teknoloji ve bilime ayrılıyorken, senin bakanlarından biri (Erdoğan Bayraktar) “Bizim ülkemizden mucit çıkmaz. Biz ara eleman ülkesiyiz.” diyebilecek kadar dünyadan bihaber ve yine senin bakanlarından bir diğeri (Binali Yıldırım), “Bu bilişime fazla kafa yorarsan, kafayı sıyırırsın. Nimetlerinden faydalanacaksın, işini göreceksin. Kafayı taktın mı içine girdin mi o zaman işin kötü” diyebilecek kadar geri kafalı ve gelişime kapalı.

    2’sine de kin ve nefret duymuyorum, yanlış anlamayın nolur. Bu onların suçu değil. Onların kapasitesi bu, bu yüzden böyleler. Ama bu zihniyet, bu ülkeyi 1 adım bile ileri götüremez. Bu ülkeyi bırakır. Bu ülkeyi cahil kılar. Bu ülkeyi bitirir ve zamanla da yok eder.

    Hırsızlıkla, rüşvetle, yalancılıkla nam salan bu 2 bakan, aynı zamanda ülkenin gelişmesine de engel ve sizin başbakanınız bu bakanları savunuyor amcam yengem. Yalvarıyorum bunları görün.

    Ülkenin gelişmesini kim istemez? Hangimiz istemeyiz huzurlu, refah seviyesi yüksek bir ülkede yaşamayı? Tabi ki hepimiz istiyoruz. Zaten mücadelemiz de bu ya. Sizi kandırıyorlar abilerim ablalarım. Yalvarıyorum, nolur, Allah rızası için, bunları görün.

    Ülkemizin gelişmesini engelleyenler dış güçler değil. Dedim ya, onlar artık bu dünyayla bile il-gi-len-miyorlar.

    Abim ablam. Bu ülkede 80 yıldır yapılmayan şeyleri yaptılar diyorsun, bu ülkede 80 yıl bir şey yapılmamasının sebebi, senin başbakanının sürekli savunduğu ve aynı görüşün devamı olduğunu iddia ettiği, ilk önce CHP’nin içinde muhaliflik baskısıyla Köy Enstitülerinin kapatılmasına sebep olan daha sonra da Demokrat Partiyi kurup iktidara gelen Adnan Menderes ve tayfasıydı annem babam. Yalvarıyorum okuyun kendi tarihinizi, objektif kaynaklardan. Hatta bütün kaynaklardan. Nolur. Artık ağlayacağım yalvarmaktan. Lütfen.

    inşaat yapmak gelişmek değildir, hele ki yapılan o inşaatlarda ev alanlar Arap zenginleriyken, senin halkında yapılan inşaatlardaki milyon dolarlık evi almaya gücü yeten insan yokken. inşaat yapmak ülkeyi geliştirmez, inanma onlara nolur canım kardeşim.

    Sen gör diye kameralar önünde israil’e ABD’ye atar gider yapan başbakanın, kameraların olmadığı bölgede özellikle o ülkelerden milyar dolarlık silah alımları yapıyor. Çok değil daha bir kaç gün önce, 2 tane uçak aldı diye kutlama yapıyordu senin başbakanın. Gelişmek bu değil canım amcam, canım teyzem. Nolur bunları gör.

    \"Bizi geliştirmek istemiyorlar\" diye sizi kandırdıkları o dış güçler uzayda hayat kuracak teknolojileri üretiyorlarken, senin başbakanın onlardan savaş uçağı aldığı için kutlama töreni düzenliyor, kurdela kesiyor. Bu senin ülkeni geliştirmiyor yengem benim. Canım kardeşim. Ne olur, yalvarırım oku. Araştır. Öğren. Düşün.

    Senin başbakanın, Mısır için, Filistin için, Suriye için kameralar önünde ağlıyorken, oralarda yaşanan zulmü, o zulmü yapan zalimi sahne arkasında dost belliyor. Antlaşmalar yapıyor. Yalvarırım araştır. Ne olur.

    Biz bütün dünyada ölen çocuklar, ölen insanlar, olan savaşlar için ağlıyorken, senin başbakanın Suriye’de, Mısır’da iç savaş çıkartıp insanların ölmesine sebep oluyor. Nolur bunları gör. Yalvarırım her kaynağı oku. Taraflı yaklaşma olaya.
    Biz, siz yok güzel kardeşim. Sadece BiZ var.

    En ufak bir art niyetim varsa en büyük ızdırapları yaşayayım. En büyük acıları çekeyim.

    Ben size hiçbir şey öğretemem; ama en azından belki öğrenmek için bir istek, bir arzu oluşturabilirim.

    Yalvarırım okuyun. Her şeyi. Bütün tarafları. Bütün konuları.

    Ağlamak üzereyim yalvarmaktan.

    Nolur. Lütfen.

    Allah rızası için…

    berk yaman

    http://www.lolero.com/pos...guclenmesini-istemiyorlar
    1 ...
© 2025 uludağ sözlük