phantom thread

entry8 galeri1
    1.
  1. Paul Thomas Anderson'ın yönetmenliğini yaptığı,Daniel Day-Lewis reisi oyuncu olarak göreceğimiz son film, jübilesini 4. oscar ile kapatır mı bekleyip göreceğiz.*

    25 aralık'ta geliyormuş

    http://www.imdb.com/title/tt5776858/

    aha bu da fragman

    https://www.youtube.com/watch?v=xNsiQMeSvMk
    1 ...
  2. 2.
  3. güçlü bir anlatıma sahip film. Daniel abimiz perdeyi kapatırken son olarak bir heykelcik alsa da almasa da etkileyici bir oyunculukla yaptığı bu veda alkışı hakediyor.
    2 ...
  4. 3.
  5. 3.
  6. Güzel, sakin bir pta filmi. punch-drunk love'dan sonra yine hastalıklı bir aşk hikayesi anlatıyor yönetmen. Pdl çok daha güzel film bence ona da bir bakın. ortada dehşet derecede hastalıklı bir aşk hikayesi var ama yönetmen o kadar naif, sakin anlatıyor ki olayları yüzünde gülümsemeyle izliyorsun filmi. Filmi güzel kılan detaylardan biriydi bu benim için. Oyunculuklar, kostümler, dönem tasviri gayet güzeldi. Şahsen yönetmenin en sevdiğim filmleri arasında ilk üçe giremez bunun sebebi de filmi sevmediğim için değil çok daha iyi filmler yapmış olması yönetmenin. Mutlaka diğer filmlerine bir göz atın.

    --spoiler--

    senin yataklara düşmeni, aciz, hassas ve sadece benim yardım edebilmemi istiyorum. sonra tekrar güç bulmanı istiyorum. ölmeyeceksin. ölmeyi dileyeceksin belki ama ölmeyeceksin. biraz yola gelmen gerekiyor sadece.

    --spoiler--
    3 ...
  7. 5.
  8. film baştan son sahneye kadar üstün oyunculuklar ve sinematografik öğeler (kamera kullanımı, kurgu, sahne geçişleri vs) ve fakat sıradan klişe bi konu etrafında geziniyor..

    son masabaşındaki arzunun karşılıklı olarak kesinleşmesi ile beraber (bkz: üst entrydeki diyalog) film klişe olmaktan çıkıyor, son derece şaşırtıcı, muazzam bi hal alıyor.

    demem o ki,ağır yönleriyle hikayenin sıradanlığından sıkılsanız bile sırf son sahnedeki yoğunluk için filmi kapatmayın, son ana kadar izleyin.

    --spoiler--

    son sahne nedense bana haneke'nin amour'unu anımsattı.

    --spoiler--
    1 ...
  9. 6.
  10. 7.
  11. kostüm ve mekan tasarımı harika olmasına rağmen konusu bir o kadar tırt olan filmdir. reynold denen ömür törpüsü amcayla alma adlı psikopat kadının aşk(?) hayatını anlatır. bu ikilinin arasındaki ilişkiyi romantik bulan kimselerin açıp bir beynini incelemek toplum sağlığı için elzemdir bence.

    --spoiler--
    reynold adlı amcamız; terzilik yapan, işine son derece düşkün, ölmüş annesine bir miktar takıntılı, ablası cyril olmasa evin yolunu bulamayacak adamın tekidir. dünya üzerindeki mevcut takıntıların yüzde on yedisine sahiptir, sabah yanında kızartılmış ekmek kemirsen ''gürültü yapıyorsun.'' deyip masayı terk edecek kadar rahatsız bir insandır. alma da zannediyorum ki bir miktar para ve rahat düşkünü olduğundan reynold'un tuhaf hareketlerine odasının kapısını çarpıp içine kapanarak tepki vermektedir. gel zaman git zaman reynold kıza bir iyi bir kötü davranınca, alma'nın ayarı bozulur, içindeki şeytani dürtüler bedenini ele geçirir (iyi abarttım ama, neyse). arka bahçeden zehirli mantar toplayıp reynold'u zehirler; reynold pamuk gibi bir adam olur, alma'yla hastalığı süresince iyi geçinir. zamanla eski hâline döner, hatta daha beter olur ama alma artık işi öğrenmiştir bir kere. bu sefer direkt reynold'un gözü önünde zehirli tarifini yapar, reynold yemeğini yerken onu zehirlediğini itiraf eder. reynold buna hiç kızmaz, hatta güle eğlene kusmaya falan giderler.

    özetle, hem reynold'da hem de alma'da birtakım sorunlar vardır. alma'nın münchausen by proxy sendromundan hatta stockholm sendromundan muzdarip olduğunu söylüyorlar, reynold için de zehirlendiğinde gördüğü annesinin hayâlinden hoşlandığını söyleyebiliriz. filmin başlarında anlattığı gelinlik hikâyesini de düşünürsek reynold'a da fiyakalı bir sendrom bulabiliriz belki.
    --spoiler--
    2 ...
  12. 8.
  13. 2 saati aşkın olsa da insanı hırpalamayan şirin bir film. Müşkülpesent bir adamla bir o kadar sıradan bir kadının "körler sağırlar birbirini ağırlar" tadında aşk hikayesi.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük