Zamanında değerini bilmemişim... iron Maiden'ın en iyi 3 şarkısından birisi. Bu arada şarkının Bass track versiyonunu dinlerseniz Steve Harris'ın tarihin en iyi bassçısı olduğunu görürsünüz, sadece bu şarkıda da değil genel olarak albümde ki bütün şarkılara bakabilirsiniz.
"Keep your distance, walk away, don't take his bait.
Don't you stray, don't fade away.
Watch your step, he's out to get you, come what may.
Don't you stray, from the narrow way"
müzikalini bugün izleme fırsatına eriştiğim muhteşem ötesi bir performanstır. hani izledikten sonra sanata bakış açım ciddi ciddi değişti. yani dedim ki bunlar sanat ise bizimkiler ne. ya insanın gözüne iki saat boyunca en ufak bir şey batmaz mı? yok arkadaş bu kadar mı akıcı ve güzel olur ya. adamlar bilmem kaç tırla gelmişler, az bile. o dekorlar ne öyle ? sahne geçişlerinde resmen yeni dünyaları keşfe çıkardı. dekorlar, kostümler dört dörtlük. orkestra öyle bir çalıyor ki imansızlar içim bir hoş oldu. bu kadar hissettirebilirlerdi yani. zaten o dekorları zorlu ancak kaldırmış bunca yıldır neden ülkemize gelmediğine şaşmamak gerek. kayık sahnesi ve avizenin düşüşü harikaydı zaten. her dakikası bir öncekinden daha heyecanlıydı. müzikal değil bildiğiniz canlı gösterim film tadı bırakıyor damağınızda. velhasılı 17 mayıs son gün arkadaşlar. kaçırmayın derim. gidip saçma sapan şeylere paranızı çar çur edeceğinize gidin sanatta doyuma ulaşın. merak etmeyin zaten sizi en az 6 ay götürür( o da sanatsever birisi iseniz). keşke biraz daha ucuz olaydı iyiydi de merak etmeyin kuruşu kuruşuna hak ediyorlar.
hikayesinde bir kadın için mücadele eden iki erkeği görürsünüz. seyrederken siz de kendi seçiminizi yaparsınız ama kimi seçerseniz seçin bir ikilem yaşarsınız. bu müthiş oyun şimdi 8 nisan - 17 mayıs tarihleri arasında istanbul'da zorlu center'da sahnelenecek ve oradaki bazı şanslı insanlar da bu sanat eserini izleme şansına sahip olacaklar.
fransız yazar gaston leroux'un le gaulois gazetesinde 1909 - 1910 yılları arasında tefrikalar halinde çıkan eseri, daha sonra 1910 yılında roman olarak basıldı. andrew lloyd webber'in müzikalinden önce de birçok uyarlamaya kaynaklık etmişti. sinema uyarlamalarında lon chaney'nin hayaleti canlandırdığı 1925 versiyonu ve başkarakter christine'in sonunda beklenmedik bir seçim yaptığı 1943 verisyonu özellikle ön plana çıkanlardan. sahneye uyarlanması 1986'da andrew lloyd weber uyarlamasıyla gerçekleşti.webber de zaten ilk olarak bu iki filmden ilham almak istemiş, ancak beklediği randımanı alamamıştı. ancak paris'te, artık basılmayan "le fantome de l'opera"nın orjinal bir kopyasını bulup okuduğunda kafasında fikir şekillenmiş. "aradığım romantizm bu" demiş ama aradığı romantizmi leroux'un romanında en azından 50'sinde olan hayalet'in yaşında 20 yıl kadar indirime giderek sağlamayı tercih etmiş. istanbul'da sahnelenecek olan müzikalde christine rolünde emilie lynn, raoul rolünde anthony downing var. ekibin en deneyimli oyuncusu ise phantom'u oynayan brad little... 1996 yılından beri belli aralıklarla 2500'e yakın hayaleti canlandırmış.
müzikalde şimdiye kadar yani 25 yılda 40 ülkede ve 110 şehirde 65 bin kez sahnelendi. yaklaşık 80 milyon kişi bu oyunu izledi. mart'a kadar broadway'de 11 binden fazla sahnelenerek rakibi chicago'ya fark attı.
albüm sayısı 40 milyonu aştı. 50'den fazla tiyatro ve müzikal ödülünü kaptı. gösteride 130 kişilik bir ekip görev alıyor. dekorun ağırlığı 160 tona yakın tutuyor. meşhur avizenin ağırlığı 1 ton ve tamamı kristal. üzerinde 6 bin boncuk var. turne versiyonu ise daha hafif ve ergonomik. 500 kilo. 22 kez değişen sahnede 281 mum, 250 kilo kuru buz, 10 sis makinesi kullanılıyor.
"the phantom of the opera"nın müziğinin çalıntı olduğu yönünde bir tartışma da var. müzikalin en bilinen şarkısı, pink floyd'un 1971 tarihli efsane şarkısı "echoes"a şaşırtıcı derecede benziyor. pink floyd'un basçısı roger waters, ölçü ve notaların birebir aynı olduğu şarkının çalıntı olduğunu her fırsatta dile getiriyor. fakat waters, operanın bestekarı andrew lloyd webber'i dava etmedi. 1992'de q magazine'e verdiği söyleşide bunu "hayat, kahrolası andrew lloyd webber'i dava etmekle uğraşacak kadar uzun değil" sözleriyle açıklamıştı. müzikaldeki diğer eser "the music of the night" da puccini'nin mirasçıları tarafından dava edilmiş, webber ve mirasçılar açıklanmayan bir rakamda anlaşmışlardı.
gelelim hikayeye... olay, 1881 yılında paris'te kurmaca bir opera evi olan populaire'de geçer. kahramanımız christine daae, isveçli genç bir koro şarkıcısıdır. boş zamanlarında "müzik meleği" olarak andığı, kimliği belirsiz bir öğretmenden şan dersleri alır. operanın primadonnası carlotta (çoğunluğu hayaletin başının altından çıkan) dekor kazalarından bıkıp provalar esnasında sahneyi terk edince, bele yönetmeni madame giry, opera yönetimine christine'i önerir. sahneye çıkan christine de hem öğretmenini hem de madame giry'i mahcup etmez. bu sırada operanın yeni sahibi, çocukluk arkadaşı ve bir yandan da chagny vikontu olan raoul'ün de dikkatini çeker ve genç vikont christine'e tabiri caize,'çıkma' teklif eder. christine'in bu teklifi kabul etmesiyle gizemli öğretmen kıskançlık krizi geçirir, christine'in isteğiyle ortaya çıkar. tasarımcı maria björnson'un dahiyane buluşuyla yüzünün yarısını kaplayan bir maskeye sahip, iki dirhem bir çekirdek giyinmiş bir adam. bu kişi, hayalet olarak kimliği doğrulandıktan sonra genç kızı operanın altındaki, bir gölden kayıkla geçilip de girilen mekanına götürür. christine'e kendisinin müziğini seslendirmesi için onu seçtiğini, bir anlamda kendisinin yeteneğinin christine'de ifade bulduğunu anlatır. christine tüm bunları özünde mantıklı bulurken kendisine benzeyen gelinlik giymiş bir mankenin hareket ettiğini görünce bayılır. kendine geldiğinde ilk yaptığı şey hayalet'in maskesini ondan izin almadan çıkarmak olur; gördüğü şey hiç iç açıcı değildir. hayalet önce christine'e öfkelenir, sonra da biricik isteğinin normal görünmek ve annesinin bile layık görmediği sevgiyi yaşayabilmek olduğunu ifade eder.
bu noktadan sonra, temsil esnasında seyircilerin üzerinden aşağı uçan koca avize, christine ve raoul'ün bir kaçırılıp bir bırakılması, hayalet'in "kambersiz düğün olmaz" düsturuyla çağrılmadığı her yere arz-ı endam etmesi ve dahi cinayet işlemesi gibi, seyirci ve oyuncuya nefes aldırmayan bir olay örgüsü yaşanır.
müzikalin merkezindeki christine ve hayalet ilişkisi, tüm dekor, müzik ve ihtişamın altında kalsa da ilgi çekici. daha doğrusu, christine daae karakteri, popüler bir müzikalin başkahramanından beklediğimizden daha derinlikli bir karakter. önünde iki erkek var; hayalet ve geleneksel kabullere göre çirkin olan kendisine eşşiz bir kariyer sunuyor, vikont ve yakışıklı olan ise güven içinde, huzurlu bir aile hayatı. christine, ikisi arasında istemeden bir seçim yapmak zorunda kalıyor, ancak kurban olarak değil. seçimi aslında oldukça muhafazakar, ama her kolundan tutanın peşinden gitmeyen bir kadın olması ve bir anlamda hayalet'in ruhunu kurtarması takdire şayan. leroux'un romanı ve bir çok uyarlamada kendisine "erik" denmesini isteyen, webber'in müzikalinde ise bir ismi olmayan hayalet, christine'i sapık gibi takip etmek, opera yöneticilerine şantaj yapmak ve katil olmak gibi olumsuz özelliklerine rağmen gelmiş geçmiş en sevilen anti kahramanlardan biri. elbette, hayalet'in "kurtarılacak erkek" olarak özellikle kadınların gözünde edindiği bir çekicilik de söz konusu.
(Hakan Gence,Hürriyet, 02.04.2015, Selay Sarı, Milliyet Sanat, Nisan 2015)
türkçesi ''operadaki hayalet'' olan bu parça gerard butler ın phantom of the opera filmi ile tekrar hafızalarda yer edinmiştir. bir çok sanat türünde oynanmıştır. 8 tane phantom of the opera adlı film yapılması da bu parçanın ne derecede mükemmel olduğunu kanıtlar niteliktedir.
phantom of the opera filminin soundtracklerinden biri nightwish parçasının türkçe sözleri de şöyledir:
[christine (tarja)
uykuda şarkı söyledi bana, düşlerde geldi,
beni çağıran ve adımı söyleyen bu ses.
ve yine mi düş görüyorum? şimdilik buldum,
operadaki hayalet orada
aklımın içinde
[phantom(marco)
bir kez daha söyle tuhaf düetimizi
etrafındaki kuvvetim daha da güçleniyor şimdi.
ve bakışların arkasına kaçsan da
operadaki hayalet orada
aklının içinde.
[christine (tarja)
yüzünü görenler
korkudan geri çekiliyor
ben taktığın maskeyim.
[phantom (marco)
duydukları benim.
[christine & phantom (tarja & marco)
senin ruhun ve benim sesim birleşti;
operadaki hayalet orada
aklımın/aklının içinde.
[sesler]
operadaki hayalet, orada
operadaki hayaletten sakın.
[phantom (marco)
tüm düş gücünün içinde, hep biliyordun
bu adamı ve gizemi
[christine (tarja)
ikisi de içindeydi.
[christine & phantom (tarja & marco)
ve gecenin köt olduğu yerdeki bu labirentin içinde
operadaki hayalet burada
aklımın/aklının içinde.
ilk olarak trt2 de ki pop saati isimli efsane programda görüp dinlediğim, sarah brightman ile steve harley in seslendirdiği daha sonra nightwish isimli grup tarafından da seslendirilmiş olan efsane şarkılardan birisi..
nightwish'in end of era'da çalarken kendini aştığı şarkıdır. ben burada izlerken tüylerim diken diken oluyor, o seyircilerin yerinde olabilmek vardı. ah ulen!
bir diğer böyle hayvani performans için:
(bkz: ghost love score)