nedense, peygamber olarak bilinen insanlar hep yahudi ve arap kökenlidir.
aynı coğrafi bölgelerde yaşamışlardır.
tanrı, yahudi ve arap kavimlerinin dışında insanlara elçi göndermemiştir.
yahudi ve arap kavimleri dışında, kendilerini allah'ın elçisi olarak tanıtan, allah'ın yoluna davet eden, beyin kıvrımları normal insanlarınkinden fazla olan ''dahi'' insan yoktur.
peygamberlik bir dönem prim yapmış, prestijli, zor ve cesaret isteyen bir durumdur; güç, iktidar, para gibi getirileri olmuştur.
bu şizofren, paranoid tiplerin dindarlıkları ileri düzeyde olup, mistik nitelikte işitsel veya erotik görsel hallusinasyonlar girdabında savrulurlar. gerçekte olmayan sesler ve kokular duyarlar.
kimse onları ciddiye almaz. hasta olarak tedavi edilirler.
çünkü hristiyanlar isa'dan sonra herhangi bir peygamber gelmesini beklemiyorlardır.
Hz. muhammed de son peygamber olduğunu söylemiştir.
hepsidir.
musa mızmız çocuklar gibi ille de görücem seni göster bana kendini diye tanrıya ağlar.
muhammed at-eşek karışımı bişeyle göğe çıkar orada diğer peygamberlerle hoşbeş eder.
isa bir üfürükçü gibi önüne geleni ölümden kurtarır..
vardır da vardır. bir masal kitabından hiçbir farkı olmayan kutsal kitaplar söylemektedir bunu.
bazı insanların insan kimliğinden uzaklaşıp inanmasalar bile en azından saygı duymaları gerektiğine inandığım başkalarının manevi değerleriyle dalga geçmek ve "içi beyin yerine samanla dolu olan kafalarına" göre aşağılamak amacıyla kendilerine mevzu yaptıkları peygamberlerdir.
tanrı tarafından muazzam yetkilerle donatılmış insanlar. insanlar, çünkü allah bizlere varlığının kanıtını bizden biriyle sunarak kendisini daha anlaşılır kılmak istemiş. ilginç doğrusu.
son 4 bin yıl içinde abraham ile ortaya çıkan, kültürel olarak politeizmden tamamen de kopmayan, ama monoteizmi de kuran, toplumsal kusurları düzeltme maksadıyla birbirinden farklı inançları yaratabilen, bizim gibi sıradan; ama tarihi açıdan önemli insanlardır.
peygamberlik, bir gelenektir. sami geleneğinden beslenmiştir genelde. en son olarak muhammed ile evrilmiş, gelişmiştir. ve gelişimine de devam etmektedir.
üstad bediüzzaman hazretlerinin ''on birinci söz''de de tarif ve tasvir ettiği gibi allah (celle celaluhu), kainatı ve sonra şu muhteşem dünyayı bir saray gibi yaratmış ve insanları bu dünya sarayına davet etmiştir. bu saraya gelen insanlar, bu sarayın adabını ve yapılış hikmetini ve davetin sebebini öğrenmek isteyeceklerdir. işte bu davetçilere teşrifatçılık yapacak, sarayı müştemilatıyla beraber tanıtıp hikmetlerini tarif edecek o teşrifatçılar ise peygamberlerdir.''
- necdet içel, peygamberliğe yapılan itirazlar, s. 26