hadis alimleri hz. muhammed'in vefatından daha sonra yaşamalarına rağmen rivayet ettikleri hadisleri nasıl sahih kabul etmişlerdir? sahabeler doğru söylese bile sahabelerin de çoğunun vefat ettiği o dönemde bu hadisleri sahabelerden rivayet eden insanlara nasıl güvenmişlerdir?
Günümüz şartlarının değer yargılarıyla düşündüğünüz için hatalı bir mantık yürütüyorsunuz. O zamanın şartlarında bir tek hadis dahi bir elmas kıymetinde idi. Bu sebeple hadisi rivayet edenlerin durumu hadis alimlerince tedkik edilir kitaplarda yazılırdı. Hangi ravi hangi özellikleri taşıyor hepsi kayıt altına alınıyordu. Bu gün nasıl ki siyasilerin her hareketi medya tarafından kayıt altına alnıyor her hareketi dikkatle izleniyorsa o zaman da dini konular en revaçta ve en önemli konu idi.
Bir tek hadise ulaşabilmek için günlerce yol gidilirdi. Bir ravinin hayvanına boş torbada yem varmış gibi hayvanı çağırmasını gören muhaddis hayvanı aldatan insanı da aldatır diyerek hadis almadan geri dönmüştür. Bir diğeri kıble tarafına doğru tükürdü diye rivayet ettiği hadis alınmamıştır.
Daha bunun gibi çok örnekleri bulunmaktadır. Bir defa dahi yalan söylediği görülse güvenilir kabul edilmemekte idiler.
Sonuçta Buhari hazretleri o ravileri görmese de gören insanların hadis rivayetine verdikleri önem ve hassasiyetle sahih kabul edilen hadisler günümüze kadar ulaşmıştır. O dönemde ravilerin özelliklerini anlatan kitaplar dahi yazılmıştır.
Cennete giren hiçbir kimse, yeryüzündeki bütün şeyler kendisinin olsa bile dünyaya geri dönmek istemez. Sadece şehit, gördüğü itibar ve ikram sebebiyle tekrar dünyaya dönmeyi ve defalarca şehit olmayı ister.
insanın ailesi, malı, çocukları ve komşusu ile ilgili kusurlarına namaz, oruç, sadaka, iyiliği tavsiye etmek ve kötülükten sakındırmak gibi güzel amelleri kefaret olur.
hz. aişe ( r. anha) şöyle demiştir: " peygamber efendimiz (sav) ayakkabı giymekte, saçını sakalını taramakta, abdest almakta, (hasılı) her hususta sağdan başlamaktan hoşlanırdı."
(hadis-i şerif, sahih-i buhari)
"insanlar üzerine öyle bir zaman gelecek ki, o zamanda dinini muhafaza için sabreden kimse, ateş korunu elinde tutan kişi gibi olacak."
(hadis-i şerif, sünen-i tirmizi)
"kul, bir günah için veya sıla-i rahmi terk için dua etmedikçe ve duanın kabulu için acele etmedikçe duası kabul olunur."
(hadis-i şerif, sahih-i müslim).
"Ey kalbleri çeviren Allah'ım! Kalbimi dinin üzerine sabit kıl!" Ben (bir gün kendisine): "Ey Allah'ın resulü! Biz sana ve senin getirdiklerine inandık. Sen bizim hakkımızda korkuyor musun?" dedim. Bana şöyle cevap verdi: "Evet! Kalpler, Rahman'ın iki parmağı arasındadır. Onları istediği gibi çevirir."
Sana sıkıntı zamanında okuyacağın bir duayı öğreteyim mi?: "Allahu, Allahu Rabbi la üşriku bihi şey'en. (Rabbim Allah'tır, Allah! Ben ona hiçbir şeyi ortak koşmam!)"
"bir kimse kötü bir iş işlemek ister de onu yapmazsa allahü teala, o kimseye divanında (amel defterine) tam bir iyilik sevabı yazdırır."
(müttefekun aleyh)
"bir kimse bir ağaç diker de o ağaç yetişip olgunlaşırsa, allahü teala o ağaç sebebiyle o kimse için cennette bir ağaç diktirir."
(kenzü'l-ummal)
"bana itaat eden allah a itaat etmiş, bana isyan eden allah a isyan etmiş olur.emrime itaat eden bana itaat etmiş, emrime isyan eden bana isyan etmiş olur."
(sahih-i buhari)
"kardeşinin yüzüne tebessüm etmen senin için sadakadır."
(sünen-i tirmizi)
insanların hadise inanma zorunluluğu yoktur, biz sadece (inananları) kitaba inanmakla yükümlüyüzdür. ayrıca duyduğun hadise bi bakarsın, mantıklımı değilmi, mantıklıysa kendine yakışacağını düşünüyorsan, iyiliğe yönlendiriyorsa, kimin söylediğinin de önemi yoktur, uygularsın olur biter ama kitaba inanır gibi inanmak zorunda da değilsindir.
"Ruhumu kudret elinde tutan ALLAH'a yemin olsun ki, siz iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir ameli size haber vereyim mi? Aranızda selamı yayınız."
(Müslim, iman, 93; Ebu Davud, Edeb, 131; Tirmizî, Sıfatu'l-Kıyame, 54, isti'zan, 1; ibn Mace, Mukaddime, 6; A. b. Hanbel, l, 165; bk. Buharî, Nikah, 71, Eşribe, 28, isti'zan, 8; Nesaî, Cena'iz, 53.)
Mü'minler birbirlerini sevmekte, birbirlerine acımakta ve birbirlerini korumakta bir vücuda benzerler. Vücudun bir uzvu hasta olduğu zaman, diğer uzuvlar da hasta olur.
"Allah Teala Hazretleri diyor ki: "Ey Ademoğlu! Sen bana dua edip, (affımı) ümid ettikçe ben senden her ne sadır olsa, aldırmam, ben seni affederim. Ey Ademoğlu! Senin günahın semanın bulutları kadar bile olsa, sonra bana dönüp istiğfar etsen, çok oluşuna bakmam, seni affederim. Ey Ademoğlu! Bana arz doluşu hata ile gelsen, sonunda hiç bir şirk koşmaksızın bana kavuşursan, seni arz doluşu mağfiretimle karşılarım."
işittiği şeyin verdiği ezaya aziz ve celil olan Allah'tan daha sabırlı kimse yoktur. Çünkü ona şirk koşulur, evladlar nisbet edilir. O, yine de onlara afiyet ve rızık vermeye devam eder.