Abisi ismail safa tarafından yazarlığı teşvik edilmiş ve Yahya Kemal de bunu ismail safa'nın en büyük eseri Peyami safa olarak belirmiştir. Cumhuriyet gazetesinde çalışırken eşi olacak kişi yayınlanması için bir hikâye getirir. Devamında ise nişanlanma ve evlilik. Çok ilginçtir oğlunun ismi Merve olarak geçiyor. Yedek subaylık görevini yaparken Erzincan'da hayatını kaybeden merve'den sonra Peyami safa epey etkileniyor. 60'lı yıllarda yazabileceği dergi ve gazete kalmayınca da daha da kabuğuna çekiliyor. Cumhuriyet gazetesinde nadir nadi'nin kendisine sataşmaları oluyor. (bkz: eşlerine göre ediplerimiz)
Hakkında emin olamadığım yazarlardan. Bir tarafta “dokuzuncu hariciye koğuşu” bir tarafta” sözde kızlar”. Sanıyorum ahmet hakan gibi bir adamdı. Ne gidiyorsa ondan yazıyordu.
"Ben bir şey aramamanın azabını çekiyorum. Bu azaptan şikayet ediyorum, fakat onu sevmiyor muyum? Belki aradığım yegane şey bu azap değil mi?
(bkz: bir tereddüdün romanı)
Lise yıllarımda dur durak bilmeden eserlerini okuduğum yazar. işlediği karakterler, yaptığı çıkarımlar içime işlemişti o zamanlar. Şimdi bile arada hatırlar dururum bazı betimlemelerini, öyle akılda kalıcı bir yönü var safa'nın.
Eski dostu nazım hikmet kendisi hakkında şöyle bir hiciv yazmış
sen çıkmadın çıkardılar karşıma seni! kıllı, kara elleriyle tutup enseni gövdeni yerden bir karış kaldırdılar, sonra birdenbire bırakıp yere seni pantolonumun paçasına saldırdılar. bir düşün oğlum, bir düşün ey yetimi safa bir düşün ki, son defa anlıyabilesin : sen bu kavgada bir nokta bile değil, bir küçük, eğri virgül, bir zavallı vesilesin!.. ben, kızabilir miyim sana? sen de bilirsin ki, benim âdetim değildir bir posta tatarına bir emir kuluna sövmek, efendisine kızıp uşağını dövmek!. sen de bilirsin ki, jurnal esnafı, senin gibiler tutulup kulaklarından birer birer teşhir edilirler.. ben, sadece söküp bir fitnenin otuz iki dişini, ve babıâli kaldırımlarına döküp geleceğini, geçmişini aldım omuzuma işte bu teşhir işini.... bir düşün oğlum, bir düşün ve inkâr etme ki; keteon matbaasında ut çalıp ayak şarkıcılarına beste talim eylemek, ve o biçare larus'un ırzına geçip zatını âlim eylemek, sana pek zor geldi ki, demek; aranızda dolaşır görünce benim "orhan selim" adlı dilsiz ve kolu bağlı gölgemi, hemen azıya alıp gemi faşisto-demokrato-liberal bir jurnal yazıp delikanlıyı yere çalmak ve bir miktarı minasip elden almak istedin!.. elden alıp almamana karışmam ama, biz, gölgemizi bile çiğnetmeyiz adama!
bir düşün oğlum, bir düşün, ey, göbekli patron veletlerinin "doğru yol" göstericisi, bir düşün ey yetimi safa, bir düşün ve hatırla ki, son defa : o, takma aslan yeleli namık kemal üstadın senin; abanoz ellerinden zenci kölesinin som altın taslarla şarap içerek ve "didarı hürriyet"in dizinde kendi kendinden geçerek : "yüksel ki yerin bu yer değildir, dünyaya geliş hüner değildir!" demiş... sen de yükseldin uyup onun sesine "la dam o kamelya"nın fesli figüranlığından ahmet haşimin "degüstasyon"daki iskemlesine..
bir düşün oğlum! bir düşün ve mezarların hududunu aşma! kendine güven üstat babana değil, bir ölüyü koluna takıp dolaşma! öyle zart zurt eşilmez toprağı gidenlerin! rahat bırak oğlum rahat bırak uyusun o muhterem "şehidi hürriyet" bey pederin! hem böyle daha iyi. çünkü bak ortada ne yeni bir ingiliz-boer harbi var, ne de tebrik isteyen bir ingiliz elçiliği... ölüleri rahat bırak oğlum. rahat bırak uyusun benim de gidenlerim! sen de bilirsin ki ben ne dedemden miras bekledim, ne babamdan şeref, şan! hasep, nesep, kan, soy sop işinde yoğum. çünkü ne soyu sicilli bir buldoğum ne de tecrübelik bir tavşan. ben sadece ölen babamdan ileri, doğacak çocuğumdan geriyim, ve bir kavganın adsız neferiyim..
ey ihtisas mahkemeleri kaçağı ve despinis kokonun aftosu, ey marka malı kör provokatör, ve ey zavallı yetim... yoktur şimşiri kahrını inkâra niyyetim... kokla, çek ve iç, üzülme hiç... billahi cihan bilir ki, sen kahraman, ulusal muhaliflerimizdensin! kokla, çek ve iç üzülme hiç. yalnız, ara sıra bakıp aynalara bir deve derisinden beli değnekli hacivat düşün. bir düşün oğlum : müdahin, çelebi hazreti hacivatın giyerek harp ilahı göbekli marsın üniformasını kahramanane bir dalkavuklukla hesap sormasını.
bir düşün oğlum, bir düşün ey sayın provokatör... her dövüşen sersemdir senin için her anlayıp inanan kör. ve sen ki, bir fikre bağlanışın azılı düşmanısın; anlat bana nasıl oldu da şu, anlat bana nasıl oldu da sen, yanarak boynu müsellesli bir mason imanıyla boyamak istedin süleymanın çift sütununu o biçare "hürriyeti efkâr"ın kanıyla? hem ne derin bir inanışmış ki, bu, ne müthiş bir ateşle yanışmış ki, bu, göze aldırmış sana fenafil-maşrıkı âzam olmayı, mason localarına üç defa bavurup mason localarından üç defa kovulmayı.
bir düşün oğlum, bir düşün ve inkâr etme ki; gizli gece yolculuklarından kalmadır senin alın terin. sen her gece el ayak çekilince "nuvel literer"in bir arşınlık duvarından aşarak ve parmaklarının ucuna basıp dolaşarak yapraklarında onun, apartırsın satırlarını birer birer cingözle beraber.
fakat her duvar bir karış değildir. her duvardan atlamayı kesmez senin gözün ve her fikrin açılmaz kapıları maymuncuğuyla cingözün.. okuman lazım evlat. evirip çevirmeyi, göze girmeyi, falan filan bırakıp okuman....
bir düşün oğlum, bir düşün ey yetimi safa, bir düşün ve benden öğren ki son defa : fikir dediğin şeyin karabet ustanın uduna benzemez suratı. o, ne şapırtılarla çiğnenen bir sakız, ne "vatan-silistre"de abdullah çavuşun tiradı, ne de "bir akşamdı"da müteverrim bir bayan ilacıdır. o, şahlanmış bir savaş kılıcıdır. bu ata atlıyacak yürek ve bu kabzaya bilek gerek....