türk milliyetçilerinin tüm eserlerini okuması gerektiğine inandığım yazar.
ama mümkünse arkadaşlardan, dostlardan kitaplarını ödünç alarak değil. para verip kütüphanesine koyarak. zira eserleri ahlakın, milli değerlerin git gide bozulduğu, değer kaybettiği bu zamanlarda daha değerli olmaktadır. evlatlarımıza, çocuklarımıza bu büyük yazarı okutmalıyız. onun çeşmesinden içirmeliyiz.
edebiyatın gücü kimi zaman paradan da, silahtan da, medyadan da fazladır bünyeler üzerinde.
Peyami Safa : Insanın ruhuyla bedeni arasındaki korkunç ilişkiyi anlatıyor Peyami Safa kitapların da. Mutlulukların ve felaketlerin bu derece kuvvetli anlatılabilmesi gerçekten hatrı sayılırı bir özellik Peyami Safa yı diğer yazarlardan farklı kılan yönü de bu olsa gerek,Peyami Safanın ( Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ) adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim arkadaşlar.
- çok felsefe okurdu.
- tıp bilgisi romanlarına da yansıttığı üzere ortalama bir doktordan fazlaydı.
- romanın, yazarının kişiliğinden, hayatından bağımsız olamayacağını düşünürdü.
- en duyulmuş eseri dokuzuncu hariciye koğuşu'nu sonraları arasının bozulduğu nazım hikmet'e ithaf etmişti.
- bir röportajında intihar etmeyi çok düşündüğünü, buna birçok kere karar verdiğini fakat annesini düşünerek bu kararını tatbik etmediğinden bahseder.
- "günün birinde kitaplarımı yeniden yazmak ve bastırmak en esaslı kararlarımdan biridir." demiş, yazdığı hiçbir kitaptan tam olarak memnun olmadığını sıklıkla söylemiştir.
- hayatının en büyük heyecanı sorulduğunda anne ve ağabeyinin ölüm anlarından söz eder: "onlarla beraber ölür gibi oldum. sonra dirilmek ve yaşamak utancı içinde kaldım."
- çocukluk yıllarında sağ kolunda beliren ciddi bir hastalıkla boğuşmuş, bu dönem hayatından parçaların yer aldığı dokuzuncu hariciye koğuşu'nu kaleme almıştır. bu kitap bağlamında sorulan bir soruya: "her romanımda kendi hayatımdan parçalar vardır " demiş ve eklemiştir: "bazıları dokuzuncu hariciye koğuşu gibi otobiyografik yalnız kendi hayatımdır. ötekilerde başka insanların hayat tecrübeleri ve maceraları vardır. otobiyografik romanlar yaratma hürriyetimizi kısarlar. orada biz sayısız imkan ve ihtimallerden bazılarını tercih hürriyetinin kaybeder, bir tanesi üzerinde billurlaşmaya mecbur kalırız. bence bunun için dokuzuncu hariciye koğuşunun güzel bazı yerleri varsa bunlar herhalde yaşanmamış hayat parçalarıdır. size garip gelecek fakat romanda yaşanmamış kısımlar yaşanmışlardan daha gerçektirler. çünkü roman olağanı olmuş gösterme sanatıdır. yoksa hatıratta farkı kalmazdı. biri yaratma, öteki hatırlamadır."
öyle bir münevver ve ediptir ki tarifi zordur.
tam manası ile aydındır.
hatta ondan sonra
daha yüce bir aydın gelmemiştir.
gelenekçiliği,
gelenekçiliğinin yanı sıra
çağdaş medeniyetleri takibi,
ileri gitmek için geriden destek
ve güç alınması gerektiği yönündeki felsefesi.
antik, orta ve yeni çağ felsefelerini çok iyi analiz etmesi
ve onları anadolu kültürüne eklemesi
her akıllının yapamayacağı şeylerdir.
cumhuriyet dönemi aydınlarının
en kalıcısıdır.
takip etmeyen,
bilmeyen varsa
acilen kavuşsun isterim sözlük.
çünkü peyami safa
gelecektir!
necip fazıl'ın tabiriyle: onu ilk sokakta yürürken gördüm, kocaman bir kafa onu taşıyamayacak gibi görünen cılız bir vücut. işte peyami safa!
çok iyi arkadaşlarmış gençliklerinde, sonra necip fazıl'ın tasavvufi temayülü ikilinin yollarını ayırmıştır. necip fazıl'ın en çok sitem ettiklerindendir.
türkiye'de marksizmi en iyi yorumlayan adamdır. türk solcularını sosyalizmi, marksizmi bilmediklerini, okumadıklarını, tahlil etmediklerini söyler ve eleştirir.
geçimini sağlamak için yazdığı yazıları ve kitapları sanat değerleri olmadıkları için imzasını atmaz.
Matmazel Noraliyanın Koltuğu en sevdiği eseridir ve hem türk edebiyatında hem de dünya edebiyatında tektir.
--spoiler--
Kitap Mualla adında bir kızın arkadaşı tarafından tavsiye edilen bir kitabı okumasıyla başlar. Kitap kendisine çok ilginç gelir ve yazarıyla bir baloda karşılaşır. Yazar Muallayı görür görmez beğenir ve evlenme teklif eder. Mualla da düşünmek için süre ister.
Yazar daha sonra eskiden tanıştığı ve bir hayranı olan Vildan ile karşılaşır. Vildan da yazara evlenme teklif eder. Ona kocasından ayrılarak geldiğini söyler. Fakat yazar bunu nazik bir dille geri çevirir. Vildan yazarı intihar etmekle tehdit eder. Bir kaç ay geçtikten sonra yazar tekrar Vildan ile karşılaşır. Kendi izini ona bir süre kaybettirmiştir. Ama bu yeni karşılaşma Vildandaki değişikliği yazara fark ettirir. Vildanın, evine çağırma teklifini kabul eder. Evine gittiğinde Vildandan bazı itiraflar duyar. Vildanın asıl isminin Vildan olmadığını ve kocasından ayrılmadığını ve bir de sevgilisi olduğunu öğrenir. Ertesi gün Vildanın evine gelip gerçekleri öğrenmek istediğinde ise evden taşındığını öğrenir ve Vildan hakkında hiçbir bilgi alamaz.
--spoiler--
"9.hariciye koğuşu" ile gönlümde taht kurmuş, daha ilkokuldayken tıp hayalleri kurmama neden olmuş yazarımızdır..."sözde kızlar"ı vardır birde önerilir
üstat öyle bir şey demiş ki yalnızız kitabında, bu kadar doğru, bu kadar göz önünde bir şeyi bu dizeleri okuyana dek keşfetmemiş olmama şaşırıyorum.
"hayranlık mağlup olmuş bir kıskançlıktır. yani kıskançlık gıptaya, gıpta hayranlığa yerini verir. dibinde kin vardır. gitgide, hayranlığın zaafa uğradığı anlarda bu kin ortaya çıkar."
Beni ona bağlayan bu hisse bir isim takamıyorum. Aşk değil bu. Dostluk değil. Dostluk ve ahbaplık gibi, zora gelince feda edilebilecek bir şey değil. Sevilmenin gururu var tabii. Fakat bu biraz da sevmektir.