bugün

siradan bir perşembe günü olacağı muhtemeldir.
(bkz: vona)
türkçede ki n ile b harflerinin yan yana gelmemesi kuralına dayanan ve ilköğretim öğrencilerinin en çok hata yaptığı kelime, gün.

(bkz: yazım hataları)
(bkz: perşembe)
(bkz: perşenbe)
Çarşamba ile cuma arasındaki haftanın 4. günü.
vladimir putin in türkiyeye 6 saatlik ziyareti gercekleştirdiği gündür.
haftanin istisnasiz en can sikici gunudur.
süperdir. arkasından cuma ve onun da akşamı gelir. heyecanla beklenen noel öncesi gibidir.
kayıtlara ilk defa eğitim-öğretimin ilk günü olarak geçmiştir *
Ordu'nun deniz kenarındaki ilçesidir. güzel bir yerdir. küçük ve sakindir. fen edebiyat fakültesi bulunur. balıkçılık yapılır. ama esas geçim kaynağı fındıktır.
Süryanice beşinci gün demektir.
zonguldak,çaycuma nın 30029 nüfuslu beldesidir.

http://tr.wikipedia.org/w...r%C5%9Fembe,_%C3%87aycuma
memursal yaklaşımla bakarsak "sabır sabır yarın cuma haftanın son günü sonra dinleneceğim" tarzında yaklaşılan ama haftanın ilk üç gününün yorgunluğunun üzerinize çöktüğü ve dinlenmelisin artık mesajları verdiği gündür. özel sektörsel yaklaşımda ise bu yazılanları cuma günü akla getirmektedir.
çalışmanın günü ve zamanı olmayanlar için ise sıradan bir gündür işte, onlar zaten hangi günde olduklarını umursamıyorlarmış.
bugün.
içinde debelenip durduğum kıytırık gün.
farsçada beşinci gün anlamında "penç-şembe" kelimelerinden gelmekteymiş.
müslümanın arefesidir...
ordunu küçük ve bir o kadar da şirin ilçesidir.. ama küçük baya küçük yalan yok.. g.tüm kadar işte.. ayrıca da (bkz: küçük olunca aynı zamanda şirin olmak)
türkiyenin televizyon başına kitlendiği gündür. kimi kurtlar vadisi kimi fatmagülün suçu ne izlerken acaba birileri insanların perşembe günleri televizyona kitlenmeleriyle dışarılarda birşeylemi oluyor hissi veren gün.
harflerinden adımın çıktığı gündür. (bkz: adım çıkıyor valla)
haftanın en keyifli günü olan cuma gününün mutluluğunu yaşamaya inceden başladığımız gün olduğundan, perşembe de çok kıyak bir günümüzür.
çarşambadan sonra gelen haftanın dördüncü günüdür. Ancak Farsçadan gelen bu kelimenin Türkçesi beşinci gün dür. beşinci gün denmesinin sebebi ise bir çok takvimde (biz hariç) haftanın ilk günü pazartesi değil pazardır. biz kelimeyi buradan almışız ama haftanın ilk günü değişince böyle saçma bir durum çıkmış ortaya.
zonguldak'ın çaycuma ilçesine bağlı bir belde.
farsça;
penç : beşinci
şenbe: gün

beşinci gün. demektir.
klasikleri olan normal bir gündür akşam işler güçlerin olması ve kurtlar vadisinin olmamasının mutluluğu.
perişan olan gündür.
--spoiler--
(...)
perşembe günlerini sevmem. sabah sekizden akşam beşe kadar demek istiyorum. yüz kere bin kere alt alta yazmak istiyorum: perşembe günlerini sevmem. sonunda insanlar anlasın ne demek istediğimi de sormasınlar gerisini. can sıkıcı anılarımdan kurtulmak için daha iyi bir yol bilmiyorum. perşembe günlerini sevmem daha ne istiyorsun benden ? sevmiyorum işte. neyi seviyorum ki ? çiçekleri de iki kiloluk gaz tenekelerinin içine doldurduğum toprakların ortasına sapladım: arsız çiçekler yetiştiriyorum. tenekeler düşmesin diye pencerenin iki kasası arasına çıtalar çaktım: daha da çirkin oldu görünüşleri. çiçeklerle birlikte her soluk alışımızda havayı kirletiyoruz. daha ne istiyorsunuz benden ? kafeste solucan filan beslememi mi bekliyorsunuz ? midem alsaydı onu da yapardım. biliyorum kimseyi kandıramıyorum. siz gene perşembe günü ne olduğunu anlatmamı bekliyorsunuz. bu uzun girişten sonra, dişe dokunur bir, ne bileyim, bir esaslı olay, ya da ruhsal derinliği olan bir gözlem umuyorsunuz. solucanla ilgili acı güldürücülüğüme kapılanlar da olabilir içinizde. bir bilseniz arkasından gelen tatsızlığı. bu nedenle, bana kalırsa, perşembeleri sevmem -usandım gene bir de 'günler' demeye- sözünü, sabrınız olduğu kadar tekrarlayın daha iyi. yoksa siz de ben de pişman olacağız. perşembe günü ile yetinmeyeceğim. daha şimdiden arsız çiçekleri, solucanları soktum araya; perşembelerden hiç bahsetmediğim halde.

bazıları da diyor ki: bize ne senin perşembe günlerini sevmemenden ve ondan sonraki tatsızlıklardan. haklısınız. insanlar acıklı sözler dinlemek istemiyorlar. onları üzmek çok zor: kitabı suratınıza kapatıveriyorlar; sıkışıp kalıyorsunuz sayfaların arasında.
(...)
--spoiler-- * *