Bakkal refik abiye farklı, tribal sevgilimize farklı, psikopat patronumuza farklı, hatta ailemize bile farklı davranmamızı sağlayan psikolojik olgudur. Eğer persona sosyal hayatta dominant özellik gösterirse entropi meydana gelir. Entropi ise maskenin gerçek kişilikten taşması halidir. ''Ben kimim ?'' sorusuna cevap alamamaktır.
Kişisel görüşüm; persona'yı kontrol edebilmektir. Hayatı çok kolaylaştırır. Ama persona sadece dışkaplama değildir, bu yüzden kontrol edilmesi de zordur. Değer yargılar ve kaygılar buna izin vermez.
bergman'ın en iyi filmi... ve bu konuşma bir anımsamadır:
Her sabah uyandığımda hayata karışmak için özel bir çaba sarfediyorum. Yüzüme taktığım maske mi gerçek, yoksa altında saklı olan ve benim 'ben' demekten çekinmediğim varlık mı? Her şey sahte, gerçekten nasıl güldüğümü bile hatırlamıyorum. Yüzüm, gülüşüm, bakışlarım önceden tasarlanmış, dış dünyadan korunmak için bir kabuk gibi kullanıyorum onları. Sesime bile dayanmam mümkün değil, var olmak istiyorum ama varlığımın bedenimde bir basamak daha yükselemeyeceğini, öne çıkamayacağını biliyorum. Kendimi gerçekleştirmek yerine 'gerçekmişim gib' davranarak devam edemem. En iyisi susmak ve dinlemek, belki gerçekten dinlemeyi başarabilirsem -insanların asla yapmadığı gibi- başkalarının maskesini düşürebilirim, bir an bile olsa samimiyet ve masumiyet görmek için maskemin dilini kesebilirim. Sustum artık, sadece dinliyorum, başkasını canlandırmaktan vazgeçtim, bana önce kendinizi, sonra da beni verin.
dün itibariyle raflarda yerini almış cd'nin sahibi grup. harun sönmez'in nemrud adlı gruptan sonraki yeni projesi. inanılmaz güzel ve dinledikçe güzelleşen 5 şarkılık albümlerinin adı ''önce''. progressive ve deneysel olan bu albümü eski nekropsi'yi sevenlerin kaçırmaması gerekir.
Kadın içinde kadın. Film içinde filmdir. Bir Bergman şaheseridir.
Bergman'ın ne büyük bir usta olduğunu göstermektedir. Bu filmdeki yakın plan yüz çekimleri. Aradan yıllar geçmesine rağmen hala muhtelif sinemacılar tarafından taklit edilmektedir efenim.
--spoiler--
Varoluşun umutsuz düşü: Var gibi olmak değil, var olmak.
--spoiler--
ingmar bergman'ın en iyi filmi demenin doğru olup olamadığını bilemediğim filmdir, film demek de pek yakışık almıyordur açıkçası.
toplumun çarpık yapısına karşı gayet güçlü bir karakterdir elisabeth fakat gerçek olamayacak kadar da kurgusal bir karakterdir. alçakça ilişkilere bir tepkidir elisabeth'in duruşu. alma ile olan ilişkisi tek taraflı mıdır, etkilenmiş midir ondan yoksa sadece incelemeye mi çalışıyordur bilinmezlikleri ile hayata tutunur film, izleyiciyi sardığı nokta ise alma'nın plajda yaşadığı alemdir. toplumun zaafları vardır ve bunlar iyi değerlendirilmiştir.
'Sinema var, o halde düşünüyorum diyor Jean Luc GODARD..Persona nasıl yorumlanabilir? Alfred Hitchcock' a göre gelmiş geçmiş en iyi film', Slavoj Zizeke göre gerçeklikten daha gerçek bir filmdir. Ama her şeyden önce herkesin üzerinde ahkam kesemeyeceği, Bergmanın en iyi, dünyanın en etkili filmlerinden. Neredeyse üzerinden yarım yüzyıl geçmesine rağmen, bir türlü aşılamayan, düşündükçe düşündüren, sorguladıkça katman katman çoğalan bir dipsiz anafor..En azından yorum demesek de filmin içine girip, herkesin denediği raksı ben de yapmaya çalışayım. Her şeyden önce kendi hesabıma eklemeliyim ki Liv Ullman beni en çok etkileyen karakter oyuncusu.. O yeşil gözlerindeki derinlik, insanın girip içine kaybolmak isteyeceği cinsten. iyi dikkat edilirse yüzü hiçbir makyajı kabul etmeyecek bir estetik bütün. Eğer makyaja zorlanırsa o ruhani gizem bozuluyor. .Bergmann değişmez görüntü yönetmeni Sven Nkvist, yine fotoğraf kareleriyle bizleri büyülüyor. Evet, yaşamımızda hangimiz toplum içinde kullandığımız maskelerden şikayetçi olmadık? Yalan ve sahte gülümsemelere karşı aynı yapmacık zorlama gülümsemeleri fırlatmadık mı? inanılmadığını bildiğimiz halde hep yalanlara başvurmadık mı? Bazen her şeyden vazgeçip kendimizi dağlara vurmak istediğimiz olmadı mı? Bazen o kadar hassas olduk ki, kimseyle konuşmadık, hayata küstük, yalan söyleyen tüm insanlardan nefret ettik. Bergman bir söyleşide filmin doğuş öyküsünü anlatırken şöyle diyor : Bir gerçeklik krizi beni düşüncemi açıklamaya yöneltti. Gerçek nedir ve kişi ne zaman gerçeği söylemelidir? Cevabı o kadar güç geldi ki, sonunda gerçekliğin tek biçiminin sessizlik olduğunu düşündüm. Sonunda bir adım daha ileri giderek, bunun da bir rol, bir cins maske olduğunu keşfettim. Film hepimizin günlük yaşamda maskeler (persona kısaca maske demek) kullandığını, gerçek davranış ve düşüncelerimizi sergilemediğimizi ve zamanla bu role alışarak kendimize yabancılaştığımızı veya içimizdeki gerçek ben ile maskenin çatışmasından kurtulamadığımızı imgeler. Oysa cesur ve güçlü kişilik sahipleri (bu filmde Elizabeth in suskunluğu seçmesi) kendinin gerçekte kim ve ne olduğunu fark edip, maskeleri bir yana atarak sahteliğe direniyor. Birçoğumuz buna cesaret edemiyor, toplumun bize tüm dayatmalarına karşı ya yaşam boyu içimizde çatışıp duruyoruz, dışarıya karşı her şey normalmiş gibi davranıyor, ya da ilerde bir şekilde kafayı yiyoruz. Elizabeth bilinçli olarak suskunluğa gömülünce doktoru o meşhur replikte şöyle der : "Anlamadığımı mı zannediyorsun? Var olmak denilen o umutsuz düşü.Olur gibi görünmek değil, var olmak. Her an bilinçli, tetikte, aynı zamanda başkalarının huzurundaki varlıkla kendi içindeki varlık arasındaki o yarılma, baş dönmesi ve gerçek yüzünün açığa çıkarılması için o bitimsiz açlık. Ele geçirilmek, eksiltilmek ve hatta yok edilmek. Her kelime yalan, her jest sahne, her gülümseme yalnızca bir yüz hareketi.. intihar etmek? Hayır. Fazlasıyla iğrenç. insan yapamaz ama hareketsiz kalabilir, susabilir, hiç değilse o zaman yalan söylemez. Perdelerini indirip içine dönebilir. O zaman rol yapmaya gerek kalmaz. Birkaç farklı yüz taşımaya ya da sahte jestlere inanır insan. O gördüğün gibi gerçeklik bizimle dalga geçer. Sığınağın yeterince sağlamdı. Her tarafından yaşam parçaları sızıyor ve tepki vermeye zorlanıyorsun. Kimse gerçek mi yoksa sahte mi diye sorgulamıyor. Kimse sen gerçek misin, yoksa yalan mısın demiyor. Alma ile Elizabeth gittikleri adada zamanla roller değişir ve aynı maskede erirler. Sinemanın o ender sahnesinde, Alma ile Elizabethin yüzleri birleşir. isimlerinin anlamları da tesadüf değil: (Alma =ruh, Elizabeth= tanrının kızı)..Artık Alma anlatır Elizabeth dinler. Topluma göre günahlarını Elizabethe itiraf eder. Kimilerince dünyanın en erotik öyküsü kabul edilen 4 kişilik grup sex, hamile kalış ve çocuğun aldırılması. Elizabethin de tam simetriği, sanatçı kişiliği ve sorumluluk duyguları nedeniyle doğan kendi çocuğunu bir türlü kabul edemeyişi ve sevgisizliği.. Alma bir mektup nedeniyle Elizabethin bu sanatçı kibrinin ve sevgisizliğinin kendine de gösterildiğini görünce tepki duyar. Elizabeth, adaya gelen kocasını, Elizabethin maskesi olan Alma nın görüntüsüyle karşılar. Gerçek maskesiz Elizabeth ise yanlarında dinlemektedir. Yine o müthiş sahnede, önce Elizabethin dinlemesini izleriz sonra aynı replik başa sarar. (hayır film kopyasında bir kayma yok) bu kez Alma konuşurken yani Almanın yüzünü görürken, aynı repliği tekrar dinleriz. Çünkü Dinlenilen ve anlatılan şey aynı değildir. Uzatmazsak, filmde bir çok tartışılan sahne de var: Açılış jeneriğindeki erekte olmuş penis, filmin sonundaki erkek çocuğun Elizabethin çocuğu olup olmadığı, nelerin düş nelerin gerçek olduğu vs.. Maskeleri düşürelim, bir de öyle deneyelim; belki gökkuşağı dünyaya doğar..
şimdi sizlere filmden yaptığım çıkarımları sunacağım, uzun zamandır izlediklerimin en iyisiydi kesinlikle tavsiye ediyorum.
--spoiler--
Film birbirinden alakasız görsel gösterimlerle başlar, kadın tüm zerafeti, güzelliği, yeteneği, vizyonu ve şöhretiyle durmaktadır ama yetmez, yetmez çünkü bunların hepsi yalandır bunların hepsi bir maskenin içinde yaşayan toplum tarafından kodlandırılmış oluşumlardır, kadın gerçek ve sahte olanın ayrımına vardığında susar, konuşmaz sahte olan'a karşı verdiği tepkidir ve bir nevi kendi pasif direnişini gerçeklştirir susarak işte bu yüzdendir ki yanan vietnamlı rahip'i görürüz kadının gözünden, kadın bu pasif direnişi gördüğünde dehşet'e kapılır korkar, ürperir çünkü toplum bunu kodlamıştır insanlara ve bu sahte olandır çünkü kadın aslında kendi içinde kendi pasif direnişinde kendini yakmaktadır, gördüğümüz hemşire alma bir aynadır, gerçektir, kadın'ın maskesini çıkardığında kendi olma biçimidir, maskeyi çıkarmak ve yalanı bitirmek için kendini susturur ve maske sustuğunda gerçek benlik konuşmaya, anlatmaya, pişman olmaya, kabul etmeye, zarar vermeye, itiraf etmeye başlar ve bu başlangıç toplumda ki iyileşme sürecini müjdeler.
--spoiler--
mozilla firefoxun kişiselleştirilebilir temalarına verdiği isim. toolbarların ve ana kontrollerin olduğu arka planı daha önce hazırlanmış veya custom olarak tasarlanabilen tema eklentileriyle değiştirmek mümkündür. bu eklentiler persona'lar olarak geçer.
http://getpersonas.com adresinden edinilebilir. metallica fanları için "metallica old band" isimli personayı tavsiye ederim.
Bir insan iki ruh kadar kısa bir dille anlatılamayacak kadar derin kelime.Aynı anda masumiyet ve erotizm,şiddet ve sevgi,sıcak ve soğuk ne ise persona da odur.Aynı zamanda varoluşun girdabında sürüklenen iki kadının hikayesi.
bergman'ın izlediğim ilk filmi ve tabi ki son filmi olmayacaktır.
güçlü görünenin aslında nasıl yardıma muhtaç olduğunu, geçmişte yapılanların aslında içten içe insanı nasıl rahatsız ettiğini ve kendine döndüğünde bunların nasıl gün yüzüne çıktığını açıkca sunmuştur bergman bu filmde.