bir film ancak bu kadar sanatsal detaylara sahiptir. filmin başarısının zirve yaptığı sahnelerden biri de laura ile baptista nın tanıştığı sahnedir zira mimiklerle kokuyu burnumuza kadar getirmiştir jean baptiste grenouille. ayrıca müzikleri ile de ruhumu temizleyen izlemekten hiç sıkılmadığım sıkılmayacağım şaheser.
kitabı kadar güzel dersek kitaba haksızlık etmiş oluruz. kitap ile denk değildir ama bir bütünlük, bir hoşluk sağladığı söylenebilir. 5-6 sene önce kitabını okumuşsanız ve tadı hâlâ damağınızdaysa bu kitabın. tekrar okumaya da üşeniyorsanız..bu film arzunuzu, hevesinizi gidermeye yetecektir. filmi izlerken insanın aklına şu düşünce geliyor:
ey kadın ne şanssızsın;
ben, erkek,
şu âlemdeki en büyük zevki tadarım:
seni!
evet, kadın!
huyun, buyun,
zâtın, adın...
seyrin, tesirin...
yok daha yücesi
hâşa! a nesrin!
esrin olmuşuz esrin!
-
tabii, filmin sonundaki parfüm kadınları da erkekler kadar etkiliyor...bu da bana göre kitabın yarattığı gerçekliğe ters düşüyor gibi..ama yazarın, yönetmenin o muhteşem sahneyi sunmak için taviz verdiğini düşündürüyor.
izledikten sonra neden fransızların dünyanın en iyi parfümünü yaptıklarını hatırlatan aynı zamanda ben whiskaw ın oyunculuğu on numara olmuş dedirten ve uzun olmasına ragmen sıkmayan harika bir film.tek olumsuz eleştrim kurban kızların (son laura hariç) 12 si de daha güzel olabilirlerdi.
ülkemizde koku isimi adı altında gösterime girmiştir. kitabı filmden daha muhteşem olan bir filmdir. nede olsa kitap daha ayrıntı beslemektedir. izleyip etkienen filmlerin başında gelir. kesinlikle izlenmesi tavsiye edilecek bu film paris sokaklarının kadar yoksun, pis olduğunu gözler önüne sermektedir. o zaman ki parfüm yapımları hakkındada az bilgi sahibi olunabilir. ve bir kokunun insanı ne kadar etlediği gözler önüne sermektedir.
patrick süskind'in okurken paris'in pisliğini, güzel parfümlerini burnunuzda duymanızı sağlayan mükemmel başyapıtı. filmi de kitabı gibi takdire şayan.
izlendikten sonra etrafı deli gibi koklamaya neden olan mütiş sanatsal film.başroldeki çocuğun bakışları ve saflığıyla çok etkilemiş finaliyle de tam olmuş tavsiye edilesi...
bazı kısımlarında uyutsa da sonlara doğru artan temposuyla ve sonuyla farklı bi film olduğunu kanıtlamıştır. dustin hoffman'ın konuk oyunculuğu da filme ayrı bir hava katmıştır.
--spoiler--
baptis'in esasen mühendis olduğundan şüphe etmemize neden olmuştur bir sahnesiyle. ki bu olay kızla babasının baptis'ten dört nala kaçtıkları; baptis'in de bunların kokusunu aldığı sahnede ceryan etmiştir;
- obaa aldı kokularını.
+ atın kokusunu aldı bence mühendis olmasın.
x hihihi.
Patrick Süskind'in romanından sinemaya uyarlanan, yönetmenliğini Tom Tykwer'ın yaptığı, başrolünde Ben Whishaw'ın yer aldığı, avrupa standartlarına göre değerlendirildiğinde oldukça yüksek bir bütçeye sahip olan gerilim filmidir.
baş karakterin film boyunca iki, en fazla üç defa konuşuyor olması ve bu boşluğun hiç hissettirilmemesi filmi enteresan kılan unsurlardan.
ayrıca; Dustin Hoffman'ın canlandırdığı Giuseppe Baldini, onüçüncü kokuyla birlikte herkesin bir saatliğine cenneti yaşayacağını söyler ve kokular tamamlandığında gördüğümüz manzara sekstir. bu sahnenin bu kadar uzun olması fikrimce filmi ucuzlaştırmıştır.
ama buna rağmen izlenmesini şiddetle tavsiye ettiğim ilginç bir filmdir.
*şiddetle derken hakikaten şiddetle. izlemeyen olduğunu duyarsam gelir döverim ona göre.
bir katilin hikayesini anlatan arşivimde bulundurduğum film.ve bir oyuncu bu kadar mı filme yakışır,oyunculuğun hakkını verir ,gerçekten çok başarılı bir film.ama sonu neden öyle bağlanmıştır meçhul.