Penis… Özellikle Freudiyen psikoloji ile birlikte ürologlardan sonra penisle en çok ilgilenen bilim alanlarından birisidir psikoloji.
Erkeğin agresyonunun da çaresizliğinin de atfedilen gücün gerekliliklerini yerine getirebilmesiyle, kadının edilgenliğinin de yabancılaşmasının da bu güce karşı konumlanışıyla açıklandığı bir dünyada penise yapılan vurgunun az bile olduğu düşünülebilir. Öncelikle şunu açıklığa kavuşturmak gerekiyor sanırım. Penis, gücün kaynağından çok sembolüdür. Öyle ki kadın erkek eşitsizliğinin "sınıf" kavramından öncesine dayandığını varsayarsak -her ne kadar sınıfla birlikte bu eşitsizlik pek çok hiyerarşisinin temel taşı olmuşsa da- ilkel toplumların yaşam kalımı için merkezi öneme sahip fiziksel gücün bu sanal hiyerarşiyi yarattığı söylenebilir. Bu sanal hiyerarşinin modern toplumla birlikte fiziksel gücün etkisini kaybetmesiyle tehlikeye girmesi penise yapılan vurguyu arttırarak, penisin gücün kaynağı olduğu yönündeki sanrının dönemler boyu pompalanmasını sağlamıştır. Haliyle penis aslında erkeklik için bir zafer fişeği değil aşağılık duygusunun metalaşmış halidir. Bir nevi Osmanlı’dan kalan Anadolu’dur.