Kaybedilen bir şey yok, tüm dünyada madde miktarı daima sabit kalır. Fizikçiler bilir bunu. Kaybolacak olan egondan veya ruhtan bahsediyor isen zaten onlar hiç bir zaman var olmadı. Sadece EGO’larını gerçek zannediyorsun, bir hayal dünyasında yaşıyorsun ama merak etme ölünce uyanacaksın.
herkes gerçeği(rabbi-ilahi nizamı) bilecek ve kabul edecek. yani aslında teknik olarak müslüman olacak. sonrasında dünya hayatını yaşayış şekline göre rab bir ayar verecek. ta ki mahşer anına kadar. o ayarın nasıl, ne şekilde cereyan edeceğini bilemiyoruz. sonrası zaten hardal tanesi kadar bile sekmeyecek olan mahşeri kübra. yani hesap verme zamanı.
allah yardımcımız olsun.
Öldükten sonra seni dünyada yaşadığını hissettiren realistic hayatı deneyimleme gözlüğü çıkarılacak ve amk o nasıl bir şeydi ya bitmek bilmedi. Sikerim bir daha oynamıcam bu oyunu diyeceksin.
Sonra oradaki yetkili kişiler daha 1 saniye bile geçmedi diyecekler. Yalan söylemeyin la neyse cennet diye bir şey varmış çokzelmiş öyle bir similasyona girmek istiyorum diyeceksin.
ama aslında buda bir aldatmaca seni orada tutsak etmek için yapıyorlar. çünkü öldükten sonra o gittiğin yer de aslında başka bir ölümlü hayat ama orada ölümsüz olduğunu düşüneceksin.kendini yok edemiyeceksin, o yüzden aklı olan öldükten sonra kendisini öldürmenin yollarını arar, bir sonraki kendi gerçeğine daha yakın şeye yaklaşmak için. tabi bu yaşanılanların akıldan silinmemesi gerek oraya gidildiğinde.
yada
YAşamak çok güzelmiş ya bir daha taksanıza şu mereti diyip tekrar dünyaya geliceksiniz.
tegabun/7: inkarcılar, diriltilmeyeceklerini ileri sürerler. De ki, "Evet, Rabbime andolsun diriltileceksiniz ve sonra yaptıklarınız size bildirilecektir. Bu, ALLAH'a kolaydır.
Umarim guzel seyler olur.
Inandigim degerler geregi cok sey yapiyor ve yapmiyorum eger bunlarin hepsi bosa gider ve dusundugumuz gibi bir ikinci yasam yoksa uzulurum bir miktar. Tabi o zaman cesedim ebediyen topraga karismis bortu bocek tarafindan yeniyor olmazsa.
Dünya tarihini geç insanlık tarihini bile düşündüğümüzde o kadar kısa bir zaman diliminde yaşayabiliyoruz ki belki de aslolan zaten hiçlikken kısa bir süreliğine nefes alıp verebiliyor oluşumuz yalnızca bu gerçekliğin kırılmasıdır. Dolayısıyla çok da "şaaapmamak" lazım.
Toprağa giricez yada hastanede kadavra olucaz, ama büyük ihtimalle toprağa giricez. Yüzyıllar önce nasıldı bilmiyorum ama galiba bu bir gelenek olarak kaldı ölünce toprağa sokucaklar bizi. yanında pamuk da vericekler yalnız gitmeyelim diye.
"Son mu? hayır bu yolculuğun sonu değil. ölüm sadece başka bir yoldur hepimizin aşması gereken. bu dünyanın gri yağmur perdesi kalkar ve her şey gümüş bir aynaya döner ve sonra görürsün... Ak kıyıları ve ötesini... hızla doğan güneşin altındaki uzak yeşil ülkeyi."
Gandalf - Yüzüklerin efendisi, kralın dönüşü
Öldükten sonra ruhun kendi alemine çekildiğine inanıyorum. Bilimsel tarafı ispata muhtaç tabiki. Ama kesin olan şey bedendeki azotun da diğer canlılara karıştığı. Bu yüzden belki de hiç ölmüyoruz, diğer canlılarda hep bir zerremiz yaşıyor. Bir kuşun kanadına, bir çiçeğin yaprağına karışıyoruz. Milyonlarca zerre milyonlarca yerde ve mekanda. Eğer bunu hissedecek bir bilincimiz varsa, ölüm sonrası cennet böyle birşey olmalı.
Doğaya Baktığım zaman bir birleşme parçalanma döngüsü var. Biz birleşmeye dogum parçalanmaya ölüm diyelim. Her şey bu döngü içinde tekrarlanırken ve bunu nesnel olarak görmek, deneylemek de mümkünken, insanın kendini bu doğal gerçeklikten soyutlayıp özel bir muameleye maruz kalacağını zannetmesi boş bir çabadır.