hayret ediyorum, çok şaşırıyorum, bazı yazarlara özeniyorum pazartesi sabahları. nasıl da oynuyorlar kelimelerle, nasıl da akışına bırakıyorlar yazıları, nasıl oluyor da benim gibi okuma alışkanlığı olmayan yazara bile bir nefeste yazılarını okutuyorlar.
Yurtta kalanlar için pazar sendromuna dönüşür ki pazartesi sendromu da eklenince sistem çöker. Sadece pazartesi sendromu olsa katlanılabilir bir nevi yurtta kalarak bunu anladım ben.
5.40ta kalkması gereken bi insan olarak şu nadide 1 haftalık tatilimde, bir defalığına da olsa yaşamayacağım sendromdur. işe, okula gitmek zorunda olan tüm yazarlar için ekstradan uyuyacak, kordonda rakı balığımı yapacak, kumrumu yiyecek ve bir hafta sonra iş bu entry okurken ağlayacağım.
papatya çayıyla, hiç olmadı passiflora ile atlatılması farz olan sendromdur. düşüncesi bile bunaltır.
sevilmeyen bir işte çalışılıyorsa iki katına çıkar.hava da yağmurluysa büsbütün enerjiden çalar.
'lanet olsun yine mi sen dostum' dersin ofisten içeri girerken. lakin hayat ideallerle, hayallerle değil parayla döndüğü için kör pişman yola devam edersin.*
ingiltere'de yapılan bir araştırma sonucu insanlar pazartesi günleri genelde hafta sonu yaptıkları eğlenceli şeyleri anlattıkları için iş yerinde zaman hızlı geciyor ve gercek sendrom salı günü yaşanıyor. *