mutsuzlukla örülü yalnızlığını pazarın neşeli kalabalığına bırakmak, ruhunun derinliklerinde savrulan kimsesizliği bir nebze olsun yatıştırabilmek, geçiştirebilmek için kendini çaresizce domatesin, biberin patlıcanın teselli edici birlikteliğine vurmuş yaralı, kanayan bir yürektir. ah o pazarların kucağından ılık bir rüzgar gibi iliklerimize akan büyük şefkat.. ah pazarcılar, mandalinalar ah...
evin ya babası, ya tek erkek çocuğu ya da büyük erkek çocuğudur.
annesi itinayla seçerken sebze/meyveleri, o da itinayla taşır poşetleri.
ödeme/para üstü alma işlerini de o halleder ve diğer yandan bütün hal/tavır/duruş ve bakışlarıyla pazarcıları psikolojik baskı altında tutar, gereksiz pazarcı muhabbetlerini kendilerine saklasınlar diye.*