tahmin ettiğiniz üzere pazarlardaki esnaf ve halkın karşımıza en çok çıkan türleridir.
kadınlara laf atan hırbo: bunların ne tür insanlar olduklarını hepimiz biliyoruz. sattıkları ürüne uygun şekilde akşama kadar gelen geçen annelerimize, kardeşlerimize laf atarlar; çığırtıları bulutları aşar azgınlıklarından. "içim yanıyor içiim!" , "tadına doyulmuyoooor!" gibi. önemli bir olay olmadıkça kavga edeyim demeyin, pazarcıların işi belli olmaz.
tek belirgin özellikleri azgınlıklarıdır.
yolları tıkayan şişman teyzeler: bu teyzeler pazar trafiğinin içine ederler, bir de tanıdık birini gördüler mi yandığınızın resmidir. toplaşırlar, yol da vermezler kalırsınız öyle. her türlü şiveyle konuşanları mevcuttur. en belirgin özellikleri güler yüzlü olmalarıdır.
oyuncak diye tutturan veletler: fazla yaklaşmayın sümükleri bulaşabilir bir yerinize. pazara gelme amaçları bellidir: oyuncak aldırmak. gözlerine kestirdikleri bir oyuncakla uzun uzun kesişirler önce, daha sonra anne veya babalarının paçasına yapışıp bağırmaya başlarlar. ya o oyuncağı aldırınca susarlar ya da bir çileğe, muza anlaşmaya varırlar.
çok bağıracağım diye kendini yırtan çocuk: baba mesleğini öğrenmeye çalışan çocuktur, ama kendini fazla kaptırıp götünü yırtarlar hep. çevrelerindeki büyükleri de hep gaza getirir bunu gülerek. neyse, hayırlı evlat sonuçta.
ayaksız dilenci: hemen hemen her yerde dilenci vardır ama pazarda görülen dilencilerin genelde bacakları sorunludur. ben küçükken sürüne sürüne pazarı dolaşan bir kadın vardı, çok korkardım ondan. kimisi onu gördüğünde yüreği burkulur, kimi iğrenir, kimi de korkar çocukluğundaki gibi.
sessiz pazarcı: kafası önüne eğiktir, pek iş yapmaz tezgahı. bağırası da gelmez, sesi de duyulmaz zaten müşterilerle konuştuğunda bile. kim bilir ne hikayeleri vardır. ama evde boş yatan dangalaklardan daha onurlulardır tabi.
fiyatlardan yakınan üzgünler: fiyatların eskiye nazaran çok fazla olduğundan bahsederler ve söylenip dururlar çıkana kadar. pazardan çıktıklarında zaten ellerinde pek fazla poşet de olmaz.
en ucuz fiyatı bulmak için tüm pazarı dolaşan uyanık: kocasının maddi durumu o kadar iyi değildir belki, ama pazar işini en iyi o bilir. tüm pazarı dolaşır ve hem en ucuz hem de kaliteli ürünleri alır ve evinin yolunu tutar. iyi de yapar, ucuzunu alacaksın tabi.
annesinin yanında gelen genç: suratı asıktır ve annesine sürekli çabucak eve dönmek için baskı yapar. pazarda bir tanıdık görmekten neden korktuğunu ise hala çözemedim bunların. en belirgin özellikleri kabuklarını beğenmemeleridir.
pazar toplanırken gelen abla: arta kalan ezilmiş sebze ve meyveleri toplar, ve güler bir yüzle evine döner(evi varsa). desem de inanmayacaksınız tabi, hep üzgündür... bazen elinden tutan çocuklarıyla beraber gelir.
akşam üzeri gelen kalabalık: pazardaki fiyatların akşama doğru azalmasını fırsat bilen kalabalıktır. hemen hemen her anne bunu yapar.
pazarlık tutkunları: on kuruş indirim için adamla on dakika tartışırlar ve sonunda dedikleri fiyata alırlar ürünleri. güle oynaya evlerine dönerken o kar ettikleri iki lirayla da ekmek alırlar. yanlarında bir çocuk varsa da gülerek övünürler tuttuğunu koparan yapılarıyla.
karpuza vuranlar: bunlara zaten hiç sözüm yok. karpuzdan anlasalar da anlamasalar da vurarak alırlar(ben de dahil). en güzeli kesmece yoluna başvurmalarıdır ama karpuza vurup seçmenin tadını da vermez tabi.
külotlu çocuk: benim çocukluğum bu lan. annem pazardan pantolon alıyordu, dene diye tutturdu. tezgahın arkasında soyundurup denettiler zorla. o pazarcı gaz vermese çok iyi ikna ederdim ben annemi ya neyse. zaten kimse de tanımıyordu, tek tesellim bu.