90 lık almancı dayı gittikten sonra, fidancının tanıdığı kasketli açık mavi takım elbiseli, babayiğit, mavi gözlü başka bir dayı gelir yanımıza. Biraz fidanlarla ilgilendikten sonra bizimle konuşmaya başlar.
- benim köyde 20 dönüm meyve bahçem var. Benim oğlan sen tut koca koca ağaçların dallarını buda, hepsini yolunmuş tavuğa çevirmiş. Yav arkadaş derdin ne senin de kesiyosun sormadan etmeden.
Fidancı- boş ver sen onu dayı, kuş ötüyo mu? sen ondan haber ver.
- valla ötmüyo, ne yalan söyleyim yeğenim. Aha şu şeker denen illet var ya, hep onun yüzünden. Eskiden ne öterdi anasını satayım. Bülbül gibi şakırdı. Bu bülbül Ne güllere kondu vakti zamanında bir bilsen. Bekarken zaten yerimde duramazdım. Evlendim yine kendimi zaptedemedim. Evliyken bir sefer yakalandım. O da şöyle oldu. Kadının biri beni evine davet etti. Benim de gönlüm vardı zaten kadına. Birgün hanıma dedim, hanım ben falan yere misafir olmaya gidiyorum. Eğer iyi ağırlanırsam bu gece orda kalırım, yok pek yüz bulmazsam geri dönerim. Sen şöyle tereyağ, bal, pekmez hazırla da çantaya geç olmadan yola düşeyim.
Neyse, kadının evine vardım. iyi ağırlanınca da O gece orda kaldım. Evde bir kadın arkadaşı daha vardı. Benim bir şeyden haberim yok. Yanındaki arkadaşı, biz sarmaş dolaşken fotografımızı çekmiş farkettirmeden. Sen tut o fotoğrafı feysbuk mu, adı neyse işte ona at. Anam, Anam, aradan bi kaç gün geçti. Benim kız aradı, baba sen ne yaptın öyle diye. Sonrası fırtına kıyamet zaten. Ondan sonra tövbe ettim bıraktım bu işleri.
Fidancı- valla dayı, sende o işleri kolay kolay bırakacak göz yok, sana onu söyleyim . Ha kuş artık, ötmüyosa ona bi şey diyemem. ( Fidancının kuş sevdasını çözebilmiş değilim lakin muhattapları da o derece hazır kuş muhabbetine)
Dayı anlattığına göre eskiden panayırlarda güreşirmiş.
- aha.. senin gibi adamları kaldırıp kaldırıp yere vururdum zamanında. Bi Seri takla atardım aklın hayalin durur. Takla ata ata girerdim güreş meydanına. Geçenlerde eskileri hatırlayıp bi deneyim dedim. Kalçayı oynattık yerinden.
Biz de, fidancıyla veriyoruz gazı dayıya bi taraftan anlattıkça anlatıyor.
Aha işte inanmıyorsan sor, şu demin selam verip geçen adama, var ya bunu allah seni inandırsın, panayırda evire çevire hallaç pamuğuna çevirdim. O gün bu gün karşıma çıkmaya korkar oldu..
..Seyyar satıcı bu kalkışmanın ardından biraz öteye taşır malzemelerini. Ama arasıra yanımıza gelip şirinlik yapmaktan ve abi 170 e bırakırım sana bu matkabı demekten de geri durmuyordu. Fidancı o iş geçti artık hadi işine bak diyerek sürekli geri gönderiyordu satıcıyı.
Müşterilerden fırsat buldukça fidancının evden termosa koyup getirdiği kahveden içip sohbet ediyorduk. Kahve içmekten sıkılınca, pazar çaycısından çay alıp içiyorduk. Bir de seyyar köfte, ciğer, tavuk satan biri vardı. Köftesi ve ciğeri beş para etmez. Sadece tavuk döneri eh işte denecek kadar lezzetliydi. O gün hava bi kapanıp bi açılıyordu. Biraz geçmişinden anlattı. Ankarada satış temsilciği yapmış zamanında, birini yaralamış, sabıka kaydı yüzünden işten çıkarılmış. Memlekete dönmüş, kaz ve mantar yetiştiriciliği yapmış bi zaman sonra emekli olmuş. Emekli olunca fidan işine başlamış.
Sohbet sohbeti açarken 90 yaşında olmasına rağmen dipçik gibi almanyadan emekli hiç çocuğu olmamış bir amca yanaştı yanımıza fidancının tanımadığı adam yok. Fidancı amca beni de evlatlık alsana diye şaka yollu takılıyordu amcaya. Heralde amcanın acıyan bi yerine basmıştı ki başladı anlatmaya.
- bak evladım. Şimdiye kadar bi kaç çocuğu evlatlık edindik. Ama biz çocukların üzerine düştükçe üzerine titredikçe onlara annelerinin babalarının yokluğunu hissettirmemeye çalıştıkça bizden uzaklaştılar. Komşuya gittiklerinde veya mahalleden biriyle karşılaştıklarında, onlar sizin gerçek anne babanız değil diye sürekli doldurmuşlar. Çocuklar büyüdükçe bizden soğudular ve uzaklaştılar evden bile kaçtıkları oldu. Sürekli nasihat ettim. Ben ölürsem tüm malım size kalacak. Hiçbir yerde bulamayacakları imkanlar sundum onlara lakin zaptedemedim. Sonunda kaçıp gittiler. Ha sonrasında mutlu mu oldular, o da olmadı. Birisi kocasından boşandı gitti. Diğeri de yoldan çıktı.
Biz yaşlı adamı dinlerken, setin üzerindeki termos aniden düşüverdi önümüze. Pazarın yanındaki parkta oynayan çocuklar topla setin üzerinde duran termosu devirmişlerdi. Fidancı hemen çocuğu yanına çağırdı.
- dikkat etsenize çocuğum, bak kırdınız termosu, benim kızmam bi şey değil, eve gidince ben yengene nasıl anlatacam durumu. kırdığın termosun parasını ver çabuk.
Amca para yok ki ben de nasıl öderim.
- hemen kaybol gözümden gidin az ötede oynayın o zaman. Başkası olsa ne yapar eder alırdı o parayı sizden ya neyse. Biz de çocuk olduk. Hadi şimdi git bakalım..
..Fidancı bunları anlatırken, az sonra omzuna astığı büyükçe bir çanta ve elinde tuttuğu matkap ve budama makası setiyle, göbekli esmer kelli felli, buralı olmadığı her halinden belli olan bir satıcı yaklaştı. Belli ki fidancının etrafında olan kalabalıktan faydalanıp bir şeyler satmaya çalışacaktı.
Bir amca, kaç para matkap diye sordu. Seyyar satıcı 500 tl amca dedi. Ben piyasayı bildiğim için içimden, adama bak 150tl lik matkaba 500 tl istiyor yuhhh.. diye
Geçirdim. Kalabalık Beş on dakika böyle satıcının mallarını inceledi, sorular sorup fiyatı indirmeye pazarlık etmeye başladılar. Bu esnada fidancı devreye girer ve bu matkaba bir anda 100 tl fiyat biçer. Seyyar satıcı fidancının bu ani fiyat indirimine çok kızmış olacak ki.
- yav sen ne yapıyosun arkadaş, niye düşürüyosun benim malın değerini sen de esnafsın hiç yakışıyor mu sana.
Biraz sonra budama makasını tanıtmaya başlar seyyar satıcı. Makas şöyle iyi böyle kaliteli falan filan.
Tabi bu arada bizim fidancı yine girer devreye. Makası almak isteyen adama.
- dayı sana bi şey söyleyim, eğer bu makas senin kuşu keserse bil ki ağaç dallarını da keser. Bundan hiç şüphen olmasın.
Seyyar satıcı yine köpürür.
- yav arkadaş sen nasıl bi insansın bana iş yaptırmıyon şurada. De get işine, nalet olsun sana deyip bağırmaya başlayınca. Yanımda duran çelimsiz yaşlı bi amca hiç ummadık şekilde seyyar satıcının karşısına dikiliverir.
Bak belli ki buralı değilsin fellah mısın nesin bilmiyorum. Ama bak sesini yükseltme senin a..na koyarım gibi s..tir git şurdan gibi laflar sayınca geri vites atmak zorunda kalır..
civar köylerden şehre gelen insanların yetiştirdikleri meyve, sebze ve köy ürünlerini satıp para kazandıkları bir yerde geçen, insanların arasında geçen konuşmalardır.
Saat sabahın 7 si ve köylüler, köylerinden kalkan minübüslere yükledikleri sebze, meyve, bakliyat, süt, yoğurt, pekmez, bal aklınıza gelebilecek ne kadar köy ürünü varsa, pazar yerini yavaş doldurup tezgahlarını dizmeye başlarlar. Pazarın diğer esnaflarının belediyeye para karşılığı tezgahlarını açtığı belirli yerleri olmasına karşın, civar köylerden gelen insanlar tezgahlarını pazarın dışına, kıyısına köşesine açmak zorundadırlar. Aslında Çoğunun tezgahı bile yoktur, satacakları ürünleri bir naylonun veya çadırın üzerine serip öyle satışa sunarlar.
Ben de sabahın erken saatlerinde oradayım. Pazarın hemen girişinde, çeşitli meyve fidanları satan biriyle tanışıyorum. insanı rahatsız etmeyecek kadar konuşkan 50 li yaşlarda, hoş sohbet birine benziyor.
Akşama kadar bu fidan satan adamın yanında kalıp gelen insanların dertlerini, hayat özetlerini dinleme fırsatı buldum. Tam da benim aradığım bir ortamdı. Doğrusunu söylemek gerekirse, yolda görüpte konuşamayacağım bu insanlar pazarda ve hele hele fidancının, karşısındakini sabırla dinleyen ve şakacı tavırları yardımıyla insanı konuşmaya zorlayan, konuşan kişinin derdini, hatıralarını, pişmanlıklarını, başarılarını, hayallerini, kısaca anlatmak isteyipte anlatamadığı ne varsa bu yetenekli fidancının elinden sayfa sayfa dışarı dökülüveriyordu.
Birbirimizi hiç tanımamıza rağmen çok çabuk kaynaşmıştık fidancıyla. Gerçi benim hayatımda yaşadığım bazı şeyleri de anlatmıştım ona, o da, bana kendi hayatından bazı kesitleri anlatmıştı. Neyse lafı fazla uzatmadan o gün neler yaşadım fidancıyla pazarda kaldığım süre içerisinde, kimler ne konuştu, kim hangi derdini, hayatından neler anlattı onları anlatmaya çalışacağım.
Fidancıyla tanışma faslı.
Hayırlı sabahlar, kolay gelsin ne fidanı bunlar.
- ceviz fidanları biraz da erik fidanım var. şunlar, kırşehir kaman cevizleri, soğuğa karşı çok dayanıklı, bunlara aşı gerekmiyor. Hani o eskiden dedelerimiz zamanında koca koca heybetli ceviz ağaçları vardı ya , hahh işte onlardan. Şimdi o ağaçlar kalmadı, kesip yerine binalar diktiler.
Fidancı, ustası olduğu vucüt dilini, konuşurken şisirdiği yanakları, gözlerini fal taşı gibi bir açıp bir kapatmasıyla, anlattıkça anlatıyor, bilse alıcı olmadığımı kimbilir bu kadar dil döker miydi.
Fidancı bir taraftan konuşurken ben de, Öyle mi , çok güzel falanlı laflar ediyorum.
En sonunda, alıcı olmadığımı anlamış olacak ki, dikkatini diğer müşterilere vermeye başladı. Ben de fidanların yaslı olduğu set üzerine oturup ortamı izlemeye koyuldum. Hemen karşıda bir teyze çadırına serdiği topu topu 3 kg soğan birkaç şişe süt, peynir ve ev yapımı salçalarını satmaya çalışıyordu. Onun ilerisinde bir adam küçük bir kutuya koyduğu 30 kadar yumurtayla ayakta müşteri bekliyordu. içimden bu kadar az şeyi satınca ne kazanacak bunlar diye düşünüyordum. Az sonra sakallı takkeli iki yaşlı amca geldi fidancının yanına. Fidanlar kaç para, nerenin, aşılı mı gibi sorular sorduktan sonra şu kadar alırsak fiyat ne olur diye sordular fidancıya. Çok alırsanız şu fiyata olur dedi fidancı. Fidancı gerçekten cömertti, fiyatta anlaştıktan sonra iki üç tane de fazladan veriyordu müşterilerine. Yaklaşık 10 dönüm tarlasında nasıl olsa çiğitten yetiştirdiği dikili birçok ağacı vardı kendi deyimince.
Fidancı, fidan sattığı insanlara nasıl dikim yapacaklarını anlatıyordu.
- fidanı dikmeden önce dibine birkaç avuç arpa sepeliyeceksin. Arpa filizlendikçe ağacın köklerini tutacak, bunu yaparsan rüzgar estikçe ağacın dibi örselenmez. Bir de bir bidon suya arap sabunu karıştırıp pompayla üzerine sıkarsan böcek möcek hastalık nedir bilmez. Sana bi şey daha söyliycem. ısırgan otunu bi varile koyup kaynatacaksın suyunu pompayla ağaca sıkarsan yine böcek hastalık falan olmaz. Artan suyunu da ağacın dibine dökersen gübre olarak kullanırsın.
Oldukça faydalı bilgiler veriyordu fidancı, hem bana hem müşterilerine. üstelik çevreye zarar vermeyen bilgilerdi bunlar..