eğer yemeğin unsurlarından biriysen ve gerçekten profesyonelsen kötü lezzeti olan ve de kötü kokan bir yemeğin sunumunu yapmayı elbette reddedebilirsin. o halde yemeğe kötü dendiğinde yemeği oluşturan unsurların tamamına atıf yapılmış demektir. herkes gereği kadar nasiplenir eleştirilerden. yemeğin beğenilmediğini elbette ilk garson duyar. yemeği o yapmamış olmasına rağmen. umarım açıklayıcı olmuştur.
burda yazılanlara (ve hakaret içerdiği için silinen entrylere) gelen cevap:
--spoiler--
Tarih: 10.12.2006 17:12
Adi: Pazar keyfinde seslendirme yapan lavuk'un ta kendisi
Email: xxxxxxx
Konu: sikayet/istek
Baslik: isimle ilgili konu
Mesaj: Eğer bu bir üniversite sözlüğüyse sizi tebrik etmek istiyorum. Gerçekten çok cesursunuz. 23 yıllık tiyatro ve dublaj sanatçısı olduğum düşünülürse sözlüğünüze yazan kişiler neredeyse benim sesimle büyümüşler demektir. Yapılan işin mizah ve eğlence amaçlı olduğu seslendirme tarzımdan da bellidir. Ayrıca işim görüntülere söz uydurmak değil metin yazarlarının yazdıklarını canlandırmaktır. Ancak yazılanlar yazanın seviyesini belirler. inanın yazılanlar beni rahatsız etmedi ben bunlara takılacak adam değilim, sadece çevrem, öğrencilerim ve çocuklarım da bunları okuduğu ve beni yakından tanıdıkları için yaralandılar. Benim için brezilya dizisi konuşmakla bir magazin programı seslendirmek arasında bir fark yoktur, çünkü profesyonelim. Çünkü bu, bir aktör olarak ideolojim, yaşam ve cinsel tercihim dışında bir rolü oynamayı reddetmek kadar komik bir yaklaşım olur. Bir aktör nasıl ki her rolü oynarsa, her rolü de seslendirir. Sözler ise sahiplerini ilgilendirir. Demek ki işimi o denli iyi yapıyorum ki, kişiler irrite olup yazmak gereği duymuşlar, dümdüz okusaydım bu kadar etkilenmeyecekler ya da ilgilenmeyeceklerdi. Öyle ya her kanalın en az iki magazin programı olduğunu düşünürsek, en azından 20-30 adet magazin progamı birileri tarafından seslendiriliyor demektir. Ama nedense bunlar içinde ise benim yaptığım iş dikkat çekiyor.
Böylesi yazılar ve eleştiriler(!) son derece yüzeysel. Albert Einstein'in sözü güzeldir. "Ne hazin bir çağda yaşıyoruz. Bir önyargıyı parçalamak atomu parçalamaktan daha zor." Ama biz hep işin mutfağını unutup, direkt yemeği eleştiriyoruz. Bu da bize yüzeysellik ve sığlık getiriyor. iki üniversite okudum ama hiç bu seviyede tartıştığımı hatırlamıyorum. Gerçi benim üniversite yıllarımın üzerinden 20 sene geçti. Ahlaki değerlerse yıllarla değişir, anlayışlı olmak lazım. Ama bu sığlık,yüzeysellik ve önyargıdan ötürü, seçme veseçilma yaşının düşmesi beni korkutuyor.
Üstelik bilmez mi arkadaşlar, hukukta bilişim suçları diye bir başlık var. Takma isimle bile yazsanız. Davalarla karşılaşabilirsiniz. Ama dedim ya ben seviyesizliğe sadece gülerim ve vakit harcamaya üşenirim. Harcayacağım tüm vakit de işte bu yazıdır.
anlasılmaz bir sekilde bütün ünlüler sanki amcasının oğlu veya halasının kızı tarzında konuşan ve sesini bu kadar duyurduğu halde kendini sadece bir kere televizyonda 5 sn. kadar gösterebilmiş olmanın ezikliği içinde kıvranan şahsiyet
programı açtığınızda muhtemelen şunları sarfediyor olan canlı türü:
-ah hande vah hande diyor ve bodruma dönüyoruz. bakalım bu hafta hangi ünlü hangi ünlüyle nerde...
ya da
-olmuyor hande olmuyor. biz kendimizi sana yakın hissettiğimiz için hande diyoruz. bak sezen aksu nun aksusunu kesiyor sezen diyoruz; stelyo pipis in pipisini kesiyor stelyo diyoruz; mehmet ali erbil in erbilini kesiyor mali diyoruz. olmuyor hande yine olmuyor diyor ve bodruma dönüyoruz. bakalım bu hafta...
ki o sırada bu söyledikleri, televizyonun sesi kısılıp ekrandan rahatça okunabilir. (bkz: sağırlar için pazar keyfi).