öğle uykuları,ürkünç bir pazar senfonisi, ütülenmiş çamaşır kokusu, bizimkiler (elini oynatma komşum, anaaam katil,cıvık bacım afedersin, maşuk'un makus talihi ve illaki onun adı cemil), parliament sinema klübü( all my life ,hadi yat bakalım oğlum geç oldu,ammaan yaa söz erken kalkarım sabah..)
vesaire vesaire ve gerçekten vesaire... yaş ilerledikçe ritüeller değişiyor çünkü...ama değişmeyen tek şey, tarif edilemez bir can sıkıntısı .evet.durmak yok,yola devam,tadında.
gani müjde'nindi galiba ,gazete köşesinde daimi bir sözü vardı:
"pazar günlerini sevmem, pazar günlerini sevenleri hiç sevmem"...
arkadaş muhabbeti sevdiğinizin yokluğunu unutturmuyorsa, gezdiğiniz sokaklar üstünüze geliyorsa, arabaların gürültüsünden, sokakta kol gezen abazalardan, cafelerde fink atan kariyer sahibi orta yaş üstü erkeklerin sizi kesmesinden rahatsızlık duyuyorsanız evde kalmayı tercih ettiğiniz gündür.
çocukken her daim sinirli olan ve didişen anne-baba , o gün su kaynatılıp yıkanma zorunluluğu , gönlünce oynayamama ders yapma zorunda olma gibi sebeplerden nefret edilen ama yaş ilerledikçe deli gibi özlenen günler. artık pazarlarda bir zorunluluk , bir telaş yok. ama bir huzur da yok kendi içinde.