ben ilkokula giderken, banyo yapma akşamıydı pazar akşamı. hele kışları, şampuan ve sabun kokması demekti küçücük odamın. annemin saçlarımı taraması, yüzüme ve ellerime nivea krem sürüp 'ooh mis gibi oldun' diyerek yatağa yatırmasıydı pazar akşamı.
şimdiyse bitse de okula gitsem, akşama kadar orda kalsam; hiç eve gelmesem akşamı oldu pazar akşamı. şimdilerde her şey değişti. pazar akşamları bile.
ne olurdu sanki pazardan sonraki gün çarşamba olsa,
bana annemin bizi sıcak sularla banyo yaptırdığı, tırnaklarımızı kestiği, sabah yıkanan çamaşırları ütülediği,
dolabın koluna bi askıya geçirerek astığı siyah önlüğümü
bi de televizyonda yıllarca şahane pazarı görmek zorunda olduğumuzu hatırlatmasa...
şimdi bile aynı kahverengi, gri his hatıralarımı kaplamasa.
ne olurdu sanki pazardan sonraki gün pazartesi olmak zorunda olmasa...
tvde de pazar keyfi açıksa o hafta bittiniz demektir. yazın bile aynı geçer. genelde keyifsizdir. insanoğlunun en uyuz, en verimsiz saatlerini harcadığı bir zaman dilimidir pazar akşamı.
ütü yapmak, bavul toplamak, saç başla uğraşmak, babanın eve gelmesini bekleyip ertesi gün koltuğunun cam kenarımı koridor mu olduğunu merak etmekle geçer kimi evlerde kimi kişilerce.