paylaşmanın en güzel yanı, nasıl başladıysan öyle bitmesi. değişkenliği ya çok az yada yok.
koca bir yılın nasıl başlarsa öyle biteceğini düşünen insanlar bunu nasıl oldu da kaçırdı.
nasıl başlarsan anlatmaya, hangi yolu seçersen, ne kadar samimi olursan hayatın boyu gizlesende sen öyle paylaşacaksın.
bunu kimse öğretmiyor. kimse de demiyorki acılarını, mutluluklarını, sıkıntılarını paylaşmanın yolunu hayatın boyunca yüklenip sırtında öyle yaşayacaksın.
kimse de demiyorki, huyların değişir de bunların şekli değişmez.
küçücükken günlük almaya özenirdim, alırdım bir gün yazardım sonra beş gün yazmadım diye vicdan azabı duyardım. annemle kavga edip koştura koştura odalara kapanıp yazardım da yazardım.
biraz büyüdüm anlatmaya da başladım . adına sır diyerek dostlarıma. ama hatırlıyorum da en yakın dostuma lise de bile en iyi ifade etmek için derdimi, derste mektup yazardım verirdim tenefüste.
biraz daha büyüdüm ilk aşkımı odada radyo dinleyip şarkılardan beğendiğim sözleri deftere yazarak yaşadım. ayrıldığımızda bir ayakkabı kutusunu -özene bözene kaplanmış içine sakız falları otobüs biletleri koyulmuş- dolduracak kadar mektubum vardı.
biraz daha büyüdüm, içimde tuttuklarımı ve yaşadıklarımı halen, yazacak yer arar oldum.
anlattım da ama en çok yazdım hislerimi. yazarken yaşadım, okurken ağladım. hissede hissede harfleri anlamlı kıldım.
bakıyorum etrafıma yıllardır en yakın arkadaşım dediğim insan küçükkende anlatırdı hep, yazmazdı. hala daha saatlerce anlatır anlatır kapatır telefonu.
bir başkası resim yapardı. karşısında ağladığını gördüm.
başkalarında kendini bularak, dinleyerek paylaşıyor birileri de.
paylaşan insan mutlu olur. mutlu olundukça karşıdaki insan da doğal olarak mutlu olur en azından rol yapma ihtiyacı hisseder. rol icabı da olsa bir süreliğine herkes mutlu olur, mutlu bireylerin oluşturduğu bir milletse başarılı işlere imza atar. sonuç itibari ile hayat paylaşınca güzel la la la lalala.