türk roman okurunun en çok tuttuğu yabancı yazarlardan biridir. hemen hemen her yıl bir roman kaleme alan, son derece üretken bir yazardır. o. pamuk un arkadaşı olup, nobel için adı sık sık anılmaktadır. ülkesi abd den çok avrupalı okurlar tarafından okunmakta ve sevilmektedir. edebiyata şiirle başlamış olup, mükemmel derecede fransızca konuşmaktadır. romanlarında genellikle yaşamlarının belli bir döneminde aldıkları bir karar, geçirdikleri bir kaza ya da başlarına gelen tuhaf bir rastlantıyla tüm yaşamları değişen kahramanları ele alıp işler. başyapıtı, genellikle "new york üçlemesi" adlı üç novellası kabul edilmektedir.
orjinal adı; in the country of last things olan ve dilimize can yayınları tarafından çevrilerek kazandırılan son şeyler ülkesinde kitabıyla ütopik bir dünya yaratan yazardır. eserlerinin hemen hemen tamamında yazarın yarattığı ütopik dünyalarda derin ve psikolojik hazzı zirvede olan bir yolculuğa çıkarsınız.
Paul Austerin yarattığı Son Şeyler Ülkesi, geniş yığınların evsiz barksız yaşadıkları, hırsızlığın suç sayılmayacak kadar yaygınlaştığı, kendi canına kıymak ya da başkalarınca öldürmek yoluyla ölümün tek kurtuluş yolu durumuna geldiği kent. Anna Blume, bu adsız kente ağabeyini aramak için gelmiştir.
--spoiler--
Aslında tarzının oradan buradan araklama değil de tamamen kendine has hatta orjinal olduğunu düşündüğüm yazardir. Özellikle
yanılsamalar kitabı bunu açık bir şekilde göstermektedir. efenim şöyle ki;
--spoiler--
kitabın başlarında hector mann isimli siyah beyaz film yıldızı karakterin, görünmez adam rolunde oynadığı filmi bir anlatmaya başlamıştırkı sanarsın "ahanda paul abi koptu hikayeden sardı hectorun filmlere". Gel görki sonradan bir yön değiştiriyo hikaye, hectoru filan unutuyorsun. bakmışsın david zimmer bey fransızca bir kitabın tercümesi içinde buluyor kendini. orda da dersin ki "aha şimdi hapı yuttuk, bilmem kaç bin sayafalik kitabın tercümesini bu kitabin içinde işleyecek yazar. halbuki okadar kalında değil kitap. nasıl sığdırmış acaba buralara tüm bunları, hem hectorun hikayesi ne olacak?" filan derken bi bakarsın sayın auster hikayeyi yine döndürüp yakalıyor olayları bir yerde. kitabin adi bosuna "yanilsamalar kitabi" degil. yanilsatiyor mütemadiyen.
--spoiler--
yani efenim böyle tarzi ordan burdan bulup oluşturmak mümkün değil kanımca. paul austerin her satırı orjinaldir. lütfen kendisini türkiyemizdeki imitasyonları ile karıştırmayalım.
efenim abimiz ayrıca Lulu On The Bridge ( Lulu Köprüde) isimli kitabını film yapmış, yani yönetmenliği ve yapımcılığı ile birlikte herşeyi kendisi üstlenmiştir. on parmağında on marifet mübarek adamın yauw.
yazdığı alışveriş listesini okumanın bile dayanılmaz bir edebi tatmin oluşturacağından emin olduğum yazar. bir gün ölecek diye deli gibi korkuyorum. vampirler ya da herhangi bir tür ölümsüzlük gerçekten varsa, çağırıyorum onları, gelsinler ve paul auster'ı alsınlar.
romanlarında yalnızlık, geçmişin gölgesinde yaşamak, kelimelerin anlamları ve dil, insanın kendi varlığını hissedebilmesi gibi konular üzerine yoğunlaşmıştır. ayrıca hayatın içinden çok güzel ve etkileyici hikayecikleri birbirine başarıyla bağlayabilmektedir.
Aslında insan iki şeyi unutamaz; Sevdiği kişiyi ve onun yokluğunu. iki şeyi de asla saklayamaz: Sarhoşluğu ve aşık olduğunu.. demiş gönülleri fethetmiştir.
bu yazılanları okusa kendi bile şaşırır heralde.
okumaya yeni başlayanlar için ısınma turları mahiyetinde akıl cikleti yazar kendileri.
amerikanın herşeyi markalaştırma ve okyanus ötesine kakalama başırlarından biridir.
yahudidir. babası yahudi lobisinin genel sekreteri aynı zamanda amerikanın en büyük yayın evlerinin ortağıdır.
babadan oğula geçen doğal imkanların sonucu ortaya çıkmıştır.
Google dan sözlüğü bulupta okuyan gençler için yazıyorum, yavan mı yavan, aptal mı aptal işe yaramaz biridir vakit kaybetmeyin.
nasıl bir yazar bilmiyorum ama facebook ünlüsüdür kendisi.
hiç okumadım ama bir çok aforizmasını gördüm, hiçbiri de bana göre değil.
büyük ihtimal çoğundan kendinin bile haberi yoktur.
eline bir tane kitabını almamış adam facebook'ta sözlerini paylaşıp duruyor.
ben mesela kendim yazıyorum, altına can yücel, cemal süreya, paulo coelho, charles bukowski falan yazıyorum beğenen beğenene.
kendi ismimi yazsam kimse siklemez.
bu da böyle bi gariplik işte.
--spoiler--
bir güzellik yap kendine
ve sadece sahip olduklarını düşün, mutlu ol onlarla
sahip olamadıkların üzülsün senin olmadıklarına
bir güzellik yap kendine
keşkeleri hiç düşünme
mutlu ol seçimlerinle
bırak keşkeler üzülsün senin seçimlerine
bir güzellik yap kendine
her yeni günü senin günün ilan et ve şımart kendini olabildiğince
bırak dünler üzülsün seçilmediğine
bir güzellik yap kendine
kalbinde daha da büyüt sevgisini sevdiklerinin
bırak sevmediklerin üzülsün kalbinde yerleri yok diye
bir güzellik yap kendine
sev kendini, kimseleri sevmediğin kadar
mutlu ol varlığınla
bırak seni sevmeyenler üzülsün
yüreklerine sığamayacak kadar büyüksün diye
--spoiler--
tanıtıcı edit: bu şiiri yazmamış olan şair.
minnettar edit: bilgi paylaşımı için discopolosa teşekkürler.