birleşik isim olup, "patrik" ve (Farsça) "hane" den meydana gelmiştir. Patriğin makamına dendiği gibi, hristiyanların dinî ve resmi işlerini yürüten Ortodoks Kiliseleri Başkanlığı'na verilen ad.
patrik lerin çalıştığı yer. en bilineni fener rum patrikhane si sanıyorum.
fener rum patriği Barthelemeous la tam da bununla ilgili bir anı'm bile var hatta.
küçükken, anneannem ''oraya'' gidilmesine çok kızardı. orada hristiyan lar var ayin yaparlar, hem biz müslüman ız gitme oraya derdi bana hep. ancak biz anneannemle camiilere gitmek istediğimiz de mesela, buraya kadın giremez diye, kapıdan azar işitir dönerdik. ama ben gizli gizli kiliseye gidip, bahçesin de durur ve kilise den çıkan siyah şapkalı, şık kadınlara bakardım. çocukluk hevesi ve muzurluğu işte.
bir gün, Barthelemeous ayinden çıkarken beni bahçe de gördü ve gel bakalım buraya dedi, cebinden şeker çıkarıp verdi bana ve sen müslümansın değil mi küçük kızım dediğin de, ellerimi avuçlarının içine almış bana sevgiyle bakıyordu. üstelik aferin sana bile dedi bana. ben gayet mutlu anneannemin evine döndüğüm de, onun ilk yaptığı şey, elimden bana Barthelemeous un verdiği şekeri alıp çöpe atmak oldu.
daha o zaman bile anlamıştım, türkiye de azınlık olmak ne zor du.
rum ekümenik ortodoks patrikhanesi fener'de, ermeni apostolik patrikhanesi ise kumkapı'da bulunur. rum patrikhanesinin başında 1. bartholomeos hazretleri, ermeni patrikhanesinin başında ise 2. mesrob hazretleri bulunmaktadır.
hristiyanlığın iki ruhani liderliği vardır. birisi roma (şimdiki vatikan) katolikleri temsil eder, diğeri bizans (şimdiki fener patrikhanesi) ortodoksları temsil eder. bunun dışında bir çok hristiyan hiyerarşık kiliseler ya da bağımsız kiliseler vardır ama esas olan bu iki merkezdir.
fatih sultan mehmet istanbul'u aldığında, vatikan ile kavgalı olan ortodoksları bağrına bastı; ortodoksların osmanlının koruması altında olduğunu tuğrasını bastığı bir belge ile garanti altına aldı. akıllı bir devlet adamıydı. bu davranışı ile ortodoks balkanları kolayca ele geçirdi, katolik ve evangelist (protestan) avrupa'nın altına dinamit döşedi. güçlü bir devlet olduğu için kendi sınırlarındaki hristiyanların inançlarını özerk bir şekilde yaşamasından korkmuyordu. hatta kendini bizans'ın devamı olarak görüyordu.
ne zaman "türk'ün türk'ten başka dostu yok" aşağılık kompleksi beyinlerimize ulusalcılık olarak kazındı, ondan sonra mikik politikacılar, ergenekoncular fener patrikhanesini hedef seçtiler. ergenekoncu faşistler (neydi lan o karının adı?) "türk ortodoks kilisesi" kurmak soytarılıklarına soyundular, rezil oldukları ile kaldılar.
dünya ortodokslarının merkezi olmaya rus ortodoks kilisesi yüzyıllardır aday. çünkü mesele din değil, olay bakü-ceyhan boru hattı gibi diplomaside kullanacağın bir jokere sahip olmak.
dünya ortodokslarının merkezinin, yani ikinci vatikan'ın istanbul'da olması türkiye için ne büyük bir diplomatik kazanımdır. ama bunu anlamak istemiyor sahte atatürkçüler.
ATATÜRK 25 Aralık 1922'de Lozan'da izlenecek politikayı anlatırken, Patrikhane'nin 'fesat ocağı' olduğunu söylüyor:
'Rum Patrikhanesi için Türkiye'nin kendi arazisi üzerinde bir sığınak göstermeye ne mecburiyeti var?! Bu fesat ocağının hakiki yeri Yunanistan'da değil midir?..'
Gazi, sözlerinin devamında, Lozan'a giden Türk heyetine de bu yönde talimat verildiğini belirtiyor.
Ocak 1923'te Lozan'da bu konuda büyük tartışmalar oluyor. ismet Paşa ve Rıza Nur günlerce Patrikhane'nin tarih boyunca nasıl bir siyasi fesat yuvası olduğunu anlatıyorlar, Türkiye'den çıkmasını istiyorlar.
Sonunda, hem Venizelos hem Batılı müttefikler Patrikhane'nin siyasi ve idari yetkilerine son verilmesini, 'sadece din alanına giren işlerle yetinmesini' kabul ediyorlar; ismet Paşa 'Bu sözlerinizi taahhüt sayıyorum' diyerek tutanaklara geçirtiyor...
Ve Patrikhane 'sadece din işleriyle uğraşmak' üzere ülkemizde kalıyor...
imtiyazlar bizzat f.sultan mehmet tarafından fethi takip eden günlerde verilmiş ve 18. y.y.dan sonra devletin kudret ve kuvvetini katbetmesiyle orantılı olarak emrivakilerle arttırılmış ve nihayet bir nifak yuvası haline gelmiştir...