kumarda kazandığı yüklüce parayı çıkışta yardım kutusuna atıp gitmiş temiz kalpli ve gülüşlü karizmatik kahraman. bir adrian monk bir de bu bambaşka zaten...
sonu türk filmi gibi biten the mentalist dizisinin sevimlilik abidesi. simon baker tarafından müthiş şekilde canlandırılmıştır, elinde çay fincanı gülümserken aşırı tatlı görünür. gülümsemesi imzası haline gelmiştir, koca gözlü lizbon şahsına gram yakışmamaktadır..
adamın dibidir. gerçekte böyle bir adamla arkadaş olabilmek için -e malum ingilizce konuşacağız- toefl'dan 100 almak için kasardım o derece. vur de vuralım, öl de ölelim.
sanki aşık olmadan önce daha bir sempatik, daha bir kendine güveni olan karakterdi. yine sempatik ve karizmatiktir elbette. belki de hala düzenli bir ilişkiye başlamasına alışamadık, kim bilir ?
her gittiği yerde çay içmesiyle türk olduğunu düşündürten karakter. bir de sigara yakacak olursa çayın yanında, ben bu adamın türk olduğundan emin olurum aga. ama öyle demleme çaylarla olmaz janeciğim. yapacaksın tavşan kanı bir çay, keyfini bulacaksın. adresini verirse, türkiye den 1 paket has rize çayı yollarım kendisine.
çoğumuz tahmin ediyoruz ki, red john' u yakalayacak the mentalist kahramanı. eğri oturup doğru konuşursak: muhtemelen başroldeki kahramanlardan bir ya da ikisinin hayatını kaybedeceği bir dizi finalinde, red john tam da kendisini tuzağa düşürdüğünü zannederken, bu zeki psikopatı bile şaşkına çevirecek bir oyunla onun korku hükümdarlığına son verecek. çoğumuzun bu oyun karşısında ağzımız açık ekrana ya da monitöre bakakalacağımıza inanıyorum.
zaten, red john' u yakalamak, onu geçip bir tuzak hazırlamayı gerektiriyor. 6. sezonda jane' in yapacakları ya red john' a bir 7. sezon kaçışı hazırlayacak ya da onun kendi kibrinde boğulmasına yol açacak.
yakışıklılığı, oyunculuğu, muhteşem gülümsemesi bir yana, kanımca senaristlerce iyi çatılmış özelliklerinden biriyle beni vurmuş dizi karakteri. o da her şeyden zevk almaya çalışması. taze meyveye, doğaya olan düşkünlüğü, gittiği cinayet mahalinde bile fıtı fıtı kendine çay yapması, çocuklarla olan iletişimi ve oyunbazlığı olmasaydı bu kadar çekici olur muydu, sanmam.
lisbon katilin duygularını ararken cinayet mahalinde, jane kurbanı inceler. olay yerini, hayatını gözlemler, hatta bazen oturup beklemeyi tercih eder. acele etmez. cinayet tarzının kişisel olup olmadığına karar verdikten sonra, ya iyice yakınlaşır ya da kurbanın hareket alanı dahilinde uzaklaşır. katil oralarda bir yerdedir. ve bilir ki ' çocuklarımızın canavarlardan korkmamasının sebebi, olmadıklarını zannetmeleri değil, yenilebileceklerini bilmeleridir. ' mulayim de der ki: ' bir gün hepsi gününü görecek ' tir. çünkü hepsi de insandır ve hatasız bir insan olmaz, olamaz.
"medyum diye bir şey yoktur. sadece, aldatma sanatını ustaca kullanan yetenekli kişiler vardır" diyerek kendisini özetleyen zat-ı muhterem. severek izliyoruz.
Herkese kendini tanıtır bir an önce. Sonra her şeye burnunu sokar, oradakileri kızdırır. Daha sonra da her nasılsa oradakilerin ilgisini çekmeyi başarır. Çocukları çok sever. Diziyi izleyen kişi Jane'e odaklandıktan sonra, gerçek hayatta onun gibi olmaya çalışır, her şeye dikkat etmeye başlar (bkz: kafayı yemek)
the mentalist dizisinin can damarı durumundaki karakter.
--spoiler--
genelde sezgileri ve psişik becerisiyle olayları çözer, şüphelileri manipüle ederek çözülmelerini sağlar. sadece red john' un ortağını, lisbon' u vurmaya yeltenince kaptığı bir silahla ateş ederek öldürmüştür.
--spoiler--