Yürürken gözümü açtığımda ilk hissettiğim şey çok yürümüş olduğumdu...ilk yapmak istediğim şey kuru bir yer bulup oturmaktı. Ayaklarım öylesine ağrıyordu ki içimden onları kesip bir kenara bırakmak geliyordu, bunu yapamadığım için ellerimle topuk kenarlarını eziyordum ve bu biraz olsun rahatlatıyordu... Bir çantam vardı kolumda, kırmızı bir çanta, aslında daha çok bir seyahat çantası yada herneyse... içini açtığımda biraz su, ekmek, kaşar ve domates olduğunu gördüm, görür görmez karnımın gurultusu ilişti kulağıma ve aniden yürümekten nefret ettiğimin farkına vardım ve zaten artık o ağrıların tekrar oluşmasını göze alamayacağım için de yürümeye niyetim yoktu. Yolun ortasına kadar gelip, bir sağa bakıyordum bir sola, biraz daha yürümekten başka bir çarem yoktu. Az ileride bir tabelaya rastladım ve Partakna yazıyordu. Partakna ile ilgili bildiğim şeyler o an gördüklerim ile sınırlıydı, havası soğuk, her yer kar, yol kenarlarında bitmek bilmeyen elektrik direkleri, ve olabildiğince düz bir ova, hiç dağ yok ve ne havada ne de yerde hiç hayvan yok. Partaknadaydım ve yürüyordum, bir not defterim olsa tek yazabileceğim şeyler bunlardı. Yürüdüm... Bir kasaba görünüyordu, aniden ileriden bi at arabasının geldiğini farkettim, ileride yolumuzun kesişeceğini düşündüm ve öyle oldu. At arabası birazcık önümdeydi, arka tarafında yük veya insan taşıması için üstü açık bir alanda beş tane kadın oturuyordu ve dillerini bilmediğim için bana ne söylediklerini anımsayamadım, anlayamadığımı farkettiklerinde ingilizce bir şarkı söylemeye başladılar. kendileri ile ilgili cinsel fanteziler kurmamı istiyorlardı şarkı böyleydi ve onların çingene olduklarına dair bir his oluştu içimde evet büyük ihtimal onlar çingeneydi.
Hava daha çok kararmıştı kasabaya ulaştığımda. Üzerinde yine dilini bilmediğim bir tabela olan ve restaurant yada otel olabileceğini düşündüğüm bir binanın kapısına doğru yöneldim. Artık bir sorunum daha vardı, tuvalet ihtiyacımı gidermem gerekiyordu, elimde bir bıçak olsa kasıklarıma soksam tüm acıların biteceğini düşünüyordum yada salıverip bacaklarımın ısınmasını sağlamayı. Bu fikir daha çok hoşuma gitmişti zira 13 yaşımdayken rüyamda gördüğüm tuvalet sahnesini gerçek sanıp yatağıma işediğimde ki sıcaklığı anımsatmıştı bana. Geçmişim ile ilgili tek hatıram şu an bir travma ile gözlerimde canlanmıştı. Tek hatırladığım altıma işediğimde ki sıcaklık anı...
Altıma işemekten vazgeçtim zira kalacak bir yere ihtiyacım vardı, kimse oteline sidik kokan birini almaz. Kapıya sert şekilde vurdum, içeriden defolmamı söyleydiğini zannettiğim bir ses geldi. Yardım etmesini, havanın soğuk olduğunu, kaybolduğumu söyledim. Tam bu sırada yine dilini bilmediğim biri bağıra çağıra gelip beni itti, elinde bir şarap şişesi vardı, kokuyu çok uzaktan alabilmiş fakat önemsememiştim, beni ittikten sonra farkettim, bu kokuyu çok iyi biliyordum ve çok iğrenmiştim. Adam sürekli bağırıyor ve kapıya vuruyordu. Bir talebi var ve amacı zannediyorum içeriye girmek değil, içerdekilerin dışarıya çıkmasını sağlamaktı. Bir süre sonra sessizleşti, sesi fısıldamaya kadar indi, bana bakarak bişeyler fısıldıyordu. Beni yanına çağırdı, Dilini anlamadığımı farkedince hemen yere çöp adamlardan bir kadın erkek ve bir de çocuk çizdi, çocuğu yuvarlak içine aldı ve evi gösterdi. Herhalde oğlu alı konulmuş yada bağırdığı kişi oğluydu ve araları bozuktu. Elinde ki şarap şişesini bana doğru uzatıp, içmemi istedi, içmek istemiyordum. Gök yüzünü gösterdi, yere çizdiği oğlunu ve evi gösterip en son şişeyi gösterdiğinde bunun şerefine içmek manasına geldiğini düşündüm ve içtim.
Kar yağmaya başlamıştı tekrar, evin yakınına duvarın önüne doğru oturduk. Bana müzisyen olduğunu söyledi keman çaldığını işaret ederek. bunu anladığım an zihnimde bir melodi belirdi. tamamen o dünyadan ayrılmıştım, şimdi simsiyah bir uzay boşluğunda beynimin içinde ki melodinin kırpıntılarını birleştiriyor ve belirli bir ahenk oluşturmaya çalışıyordum, olağan üstü bir haz alıyordum, mükemmel ezgiler belirdi ve tam o sırada kafam bir acı hissettim. Bu adam kafama bir tahta parçasıyla vurmuştu.
Çantamdan biraz kaşar ve ekmek çıkarıp yedik ve sonra onun koluna girip, evlerine gittik. Evi etrafda gördüklerimden kötüydü fakat güzel kokuyordu. Pencereleri garip bi mavi renge boyalıydı, doğanın neresinden bu renk üretilebilir hiç anımsayamıyordum, sanki bu dünyaya ait bir renk değildi. Ben pencerenin bu hoş rengini düşünürken birden burnumun ucunda bir silah belirdi. O tüfeği görünce bir astega olduğunu farkettim ve çok süratli bir şekilde tetiğin üstünde ve silahın sol kısmında kalan bir çıkıntının aşağıda olduğunu gördükten sonra silahı tutan kişinin yüzüne baktım.
Bu kasabaya gelirken at arabasında bana şarkı söyleyen kız,
Durduğumuz için kafasını kaldırmak istemişti yanımda ki sarhoş ihtiyar, kafasını kaldırdığında silahlı kız, silahını bırakarak sarhoşun omzuna girerek eve doğru götürmeye çalışı bende yardım ettim. Sonunda sıcak bir yer bulabileceğimi ümid ediyordum fakat ne yazık ki yanılmışım. ,
Burası ile ilgili emin olduğum bişey vardı artık, burada insanlar ısınmaya çalışmıyor sadece soğuğa alışmaya çalışıyorlar.