park maclarinin sekteye ugradigi an

entry1 galeri0
    1.
  1. parkta yapılan maçların belli sebeplerden dolayı sekteye uğraması, bazen de normal süresi yani ona ulaşmadan (beşte devre onda biter) bitmesidir. evet tanımımızı da yaptık, yükümüzü attık sırtımızdan.

    mahalle maçları kadar zevk aldığım bir spor olmamıştır, şu yaşıma geldim daha eğlencelisiyle karşılaşmadım. acayip bir hırs olur bu maçlarda. kendine has kurallarıyla, güç dengesinin çok iyi kurulabilmesiyle, çekişmenin de yüksek olduğu karşılaşmalardır bunlar. hiçbir mahalle maçında brezilya-doğu uganda cumhuriyeti adaletsizliğinde bir karışlaşma olmaz çünkü adam alışma esnasında güç dengeleri çok hassas ayarlanır.

    neyse efendim. nerede yapılır peki bu maçlar? sokaklarda, ara caddelerde, bazen top sahalarında, bazen de parklarda. evet, evin yakınlarında park varsa buraların çim bitmesi için ayrılmış yerlerinde süper maçlar yapılır. bekçisiz parklar en rahat yerlerdir. buralarda eğer parkın gönüllü bekçisi yaşlı amca yoksa gönül rahatlığıyla adam alışılıp maça başlanır. ve bu alanlarda mutlaka kale şeklinde iki ağaç vardır, bayılırım ben bunlara. nimettir lan buralar. hatta bazı yerlerde de ufak çalılar vardır ki bunlar da çalımlanması gerek elemanlardır. bu arada yerler de izelmekten çimler yok olmuş, adeta toprak saha olmuş.

    evet adam alıştık, en ezik elemanı kaleye geçirdim takım kaptanı olarak. herkese yalandan görev dağılım verdim. maç başlayacak. ben kendi takımımın en iyisi olarak forvet, orta saha defans karışımı mükemmel bir oyuncuyum, her mevki benim anasını satiim, karşı takımda da benim kadar iyi olan arkadaşım ama o artık bir rakip. hatta şerefsiz ipne. bize gol atmaya çalışan yavşak, sahada arkadaş olmazzz. beşte devre onda biter dedik, üç korner bir penaltı dedik, kaleden kaleye gol olmaz dedik, kaleci açılamaz dedik. ve yazı tura. ohh ilk atak bizim.

    ve başlama vuruşuyla maç başladı. defanstaki elemana attım topu. adam heyecanlı, yanlış yapma korkusu içinde. ayağında topu tutmaya korkuyor. hemen pası bana attı. ben de tabi başta oyunu yönlendiren adam olarak şöyle bir süzdüm sahayı, orta sahadaki elemana attım pası. sonra efendim oyun böyle devam etti. ama dedim ya sahada arkadaş olmaz diye, karşı takımın kaptanı mustafa ibnelik yapıyor, hep sert giriyor, bir de şerefsiz burunla vuruyor. iki tane gol attı burunla, insan gibi uyardım ama herif bana mısın demiyor şerefsiz.

    oyun da giderek kızışıyordu. sertlik artmıştı ama hakem yok ki mına koyim, kendimiz çalıp kendimiz oynuyoruz. neyse efendim. ilk yarıyı geride bitirdik. ama bir fark var. dört-beş gerideyiz. topladım takımı devrede. kaleciyi değiştirdim. moral verdim ama lavuklar ağzıma bakıyor, bir bok anladıkları yok ki. tamam dedim iş bana düşüyor. artık kendimi göstermem lazım. kendime telkin veriyorum "ben maradona'yım, şimdi çalımlarımı atıp gölümü atacağım, ilk önce beraberlik, sonra galibiyet". sürekli tekrarlıyorum.

    kaleleri değiştik. şu anda biz daha avantıjlıyız, çünkü şimdi atak yapacağımız kale daha büyük. ağaçların arası daha fazla bu kalede. uzaktan şutlarla da gole gidebilirdik. ikinci yarıya ibne mustafalar başladı. bir çalım attı mustafa, zaten hep şahsi oynuyor şerefsiz. ama adam kaleye gidiyor lan, bizim kabızlar durduramıyor adamı. adam gitti gol attı.

    "allah belanızı versin, ulan bir adamı tutamıyorsunuz, ver lan şu topu, ayağınıza sıçayım, yatsana herifin ayağına geri zekalı."

    terör estirmeye başlamıştım. ama haklıydım. adamlar bir mustafa'yı tutamıyor. ya arkadan ayağa girişse yine bir şey, mustafa koşuyor bizim geri zekalı da onunla birlikte koşuyor yanında, eskortluk mu yapıyorsun malak.

    aldım topu kaleciden ayağıma. kartal gibi baktım kaleye, "çalımlayıp gol atmalıyım, tsubasa gibi, mustafa'ya çalımlarım sonra kaleye giderim ya da dur, kale büyük mustafa ipnesine çalımı takayım da şutumu çakarım çataldan doksana, girsin götlerine, içimde kalmasın, en büyük benim lan burada."

    koşmaya başladım. forvette mustafa'nın öne sürdüğü bir eleman vardı, bir yana çektim mal bakkala gitti hehe. sonra devam ettim, aslında mustafa olmasa kolaydı ama şimdi onu geçmek lazımdı. geldim mustafa'nın karşısına. o an hayatımda yaptığım en güzel hareketlerinden birini yaptım, sağ ayağımla topu sol ayağıma çektim ve havalandırdım ama öyle kolpadan değil gerçekten artiz bir hareketti, sonra top havalanınca mustafa öne hareket etti ben de dizimle topu sağıma çektim ve önümü boşalttım şimdi orta sahadaydım ama onulmaz bir şut çekme isteği vardı içimde, topu önüme sürdüm, kaleye şahin gibi baktım ve topa sağ ayak dışımla çaktım. harika bir şuttu, kelimelerin kifayetsiz kalacağı bir şuttu, sanat eseriydi adeta. ama lanet olası rüzgar var ya... işte onu hesap edememiştim. top alması gerektiğinden daha fazla falso aldı ve bizim kalenin yanındaki park banklarında oturan üçlü amca grubunun ortasında oturan sekiz köşeli şapkalı amcanın başına mükkkemmel bir şekilde oturdu. ama çok estetik koydum kafasına amcanın. amcanın kafası yaklaşık onbeş santim yana gitti ve şapka uçtu. ama top o kadar hızlıydı ki amcanın kafasından tekrar önüme düştü.

    maç o an durdu, çünkü amcanın tepkisine göre devam edecekti. amca hemen arkasınad döndü ve o an günlerce kulaklarımda kabus gibi yankılanacak o müthiş küfürü etti "aağğğaazınnmmmıınısktiiminrrrrspuuuçocklarıııı" ve koşmaya başladı bize doğru. hayvan herif bir de eline taş aldı ve arkamızdan attı ama ne taş, ibnenin sanki ocağını söndürdük, herif resmen kaya attı arkamızdan. biz daha hızlı olduğumuz için yakalayamadı tabii. ama maç orada bitti. halbuki daha 6-4'tü maç. ama bitti. bitirdin amca, hayallerimizi yıktın.
    0 ...
© 2025 uludağ sözlük