Londra'dan biraz iyi, Milan'dan biraz kötü orta halli Avrupa şehridir. Abartıldığı kadar muhteşem değildir. Eyfel kesinlikle etkileyicidir. Özellikle burada anahtarlık satan siyahi kişiler muhteşem pazarlama zekasına sahiptir. Şanzelize fena değildir. Duomoya ve oxford Street e göre daha bir caf çağlı fakat aşırı kalabalık olduğundan yorucudur.
Stefan Zweig'ın kaleminden okuduğuz kadarıyla 1913 yılı Paris'inde de inanılmaz trafik varmış. Her yer benzin kokuyormuş. Karşıdan karşıya geçmek cesaret işiymiş..
Paris, bataklıga kurulan bir şehirdir. yeraltı suları bina altlarında geliştirilen bir çok yöntemle havuz halinde bekletiliyor.
Yağmur yağdığı zaman sular altında kalabilecek bir şehir olduğundan yağmur sularını, pompa hidroforlarla sehir merkezinde tunel araciligi ile uzaklastirip kendi yaptıkları nehirde biriktiyorlar.
Bu sistem onları, 5 veya 10 yıl kadar koruyacağının farkında ve sular altında kalmamak için yeni yöntem arastirmaktadirlar.
Paris opera binalarının birinde, adını hatırlayamadıgim bir mühendis yeraltı suyunu engellemek adına 42.000 küveti dolduracak suyla binanın altını kaplar ve bu basıncla yeraltı suyunun yukarı çıkmasını engeller.
Kulenin karşısında şarap içerken bir su baskınıyla şehir sizi içine çekebilir.*
Yüzyıllık taş ocakları üzerinde yükselmiş harikulâde zarafete sahip nam-ı diğer Işıklar şehri. Antik romadan modern döneme değin kireç taş ocakları daima kullanılmış fakat son yüzyılda madenler şehrin ağırlığını taşımakta zorlanıyor. Eski sütunlar tamir edilip yeni sütunlar imar edilerek, mağaralar betonlarla doldurularak şehrin ve çevre banliyölerinin çöküşü engellenmeye çalışılıyor. Ve şehir buna tezat oluşturacak şekilde her gün büyüyor. Öyle ki şehrin %10'u boşluk üzerinde duruyor. Dayanıksız zemin üzerinde milyonluk şehir her geçen gün yüksek yapılarla ağırlaşıyor. Facia adeta geliyorum diyor. Aynı zamanda Paris'in altındaki (1 metre şehre 4 metre Ocaklarına yakınlıkta) metro hatları ayrı bir tehlike yaratıyor.
bokum gibi şehir. suya 7 euro alınırsa kainatın en güzel şehri olsa neye yarar. 1 sene turist gitmese, birbirlerini yer ibneler. götleri kalkık, amcık hoşaflı esnafların, turistlere köpek gibi davrandığı, türk ve arapların bir başka kabesi.
bir dil geliştirme sitelerinden birinde sadece seviyemi yukarılara çıkarmaya çalıştığım günlerden biriydi ya da ben öyle hatırlıyorum. yoksa nereden bilebilirdim kader dünyanın bir ucu olan brezilya'dan tanıştığım bir kadın ile uzun uzun sohbetler ettikten sonra istanbul, sao paulo derken orta yol diye bellediğimiz ve anlamı büyük paris'te buluşacağımızı ve dünya'nın en güzel, en alacalı renklere sahip beş günlük tatilini paket programa bile dahil edilmemiş, alelacelesi olmadan, woody'nin filmlerine bile konu olmamış karelerle birlikte en güzel şekilde sunacağını ve yönetmencilik oynayacağımızı.
paris is always a good idea'dır. uzun uzun yazılasıdır. tebessüm edilesidir.
çok türkçe bir aşkın ortasında
çok türkçe bir yağmurun mağarasında
çift kâğıtlının son dumanına sinen erezyonda
kelimelerden
beni aşağılayan, bir hiç yerine koyan kelimelerden
ve tehlikeli, korkunç hayvanlardan kurtulduğum,
kendime doğru
bir çıkış yolu bulduğum
güzel bir zamanda..
bu kartı sana paris’ten atıyorum:
bugün mavinin ayrı bir havası
bugün rüzgârın özel bir şıklığı var,
bugün kuşların yaşgünü çünkü sevgilim!
bugün kuşlarla senden, senin
o çok efkârlı ellerinden konuştuk uzun uzun
bugün kuşlarla senin resmini çizdik
bütün karakol duvarlarına
biraz sandviç yedik, biraz su içtik seni düşünerek
allahına kadar fırlamaydık senin anlayacağın
bugün kuşların yaşgünü çünkü sevgilim
bugün kuşlara senin ismini armağan ettim!
gereksiz eklem ağrıları ve kriz değil midir
ışıksız gözlerime bir nebze kan
pul pul olmuş tenime enjektör kapanları kuran,
duran
sonra yürüyen
sonra bir daha duran
seyyah kalbime tüm ihtişamıyla boşalan
hap niyetine sıcak elektriğin doludizgin sersemliğinde
üşürken, açken
kolları kısa ceketimin yakalarını kaldırırken
sorgumda soruyorum bunları, hep soru kalanları:
niye ayrıldık (cevabı kullanılmış, aids riski taşıyor)
nasıl sustuk (cevabı, kalabalık getto masallarında)
niçin birbirimize çarpa çarpa bir suça ortak olduk
şimdi hangi dozda hangi ekolde zırvalıyorum
sokaklarda mora mor çalan dönme bir gitaristken
koşabiliyor muyum, nefes alabiliyor muyum, sıçabiliyor muyum
dehşetli yerlerimden
en karanlık gizlerimden çalakalem vurulmuşken
otuz üçünde kahpe bir anarşist
sırtında yetmiş yedi hançer yarası
bir polisten tokatlanmış magnum ve ben
gece camlarını, orospu.mlarını yumruklarken
ya da
çıplak ayaklarımla boş ilaç şişelerini ezerken
her yer, herşey kırmızıya boyanırken duruluyorum
ölmek üzere olan birin üstünde dönenen
puşt akbabalar gibi yüzümün üstünde dolanıyor ruhum!
bu kartı sana ben
sanırım
paris’ten atıyorum!
mamafih,
niye gelmişim, nerden gelmişim, neden burdayım
sanki
ekmeğe karışmışken toprağı özleyen buğdayım!
sevgilim, ben ne soysuz bir adamım -ki
kopan mi telinin yerine kurumuş bir gözyaşı takıyorum
evet! evet!
koşuyorum, yuvarlanıyorum, bağırıyorum, ağlıyorum
faşizme yenilmişken
avla avcının mesafesi daralmışken
otuz üçünde bozguna uğramış bir devrimci
kıçında yetmiş yedi.azrak yarası
bu kartı sana ben
büyük ihtimal
paris’ten atıyorum!
bi futbol maçı olduğunda o bölgede güvenlik önlemleri yuksek olur genelde bunun sebebi terör eylemi degil taraftarın holiganlik ihtimalidir.
wikileaks tarafından sızdırılan belgeleri dikkate alırsak:
bu patlamayı bizzat Fransa hükümeti yaptı demiyorum ama kontrollü bir patlama olduğu %98.6