dünya dönüyor, insanlar da.. güneş doğuyor, insanlar da.. güneş batıyor, insanlar da toprağa.. çiçekler fotosentez yapıyor, su 100 santigrat derecede kaynıyor, aydınlanma çemberi kutup dairelerine teğet geçiyor hâlâ.. gece ve gündüz birbirini takip ediyor dünya kendi ekseni etrafındaki bir günlük dönüşünü 24 saatte tamamlarken.. ** bizler de farkında olmasak dahi parfüm kullanımında bir geçiş/değişim süreci yaşıyoruz.. ben de bizzat, yakinen takip ettim bu süreci ve daha sonrada objektifleştirmek adına çevremdeki insanları da mercek altına aldım..
sonuç? tespit, büyük oranda geçerli ve doğru.
öncelikle hiç parfüm kullanmayan birey olarak başlıyoruz hepimiz..
sonra bir gün geç de olsa terinin koktuğunu fark ediyorsun. çevrende herkes bir "şey" kokuyor ama sen basit ve ucuz bir ter kokusundan ibaretsin. o an karar veriyorsun parfüm kullanmaya..
ama hangi koku?
kime sorabilirsin ki? kimse sorsan "ne kullanıyosun?" diye, onun gibi kokacaksın, biraz özenti durumları olur diye kendin halletmeye çalışıyorsun. sonra çıkıyorsun dışarı birgün, giriyorsun bir parfümeriye.. (bu kelimeye de hastayım. parfüm-eri, er kişi.)
[*] ilk defa parfüm almaya gelenler herkesten daha emin bir şekilde girerler. belli ederler kendilerini.. "aha kek geldi!" der orada çalışan bayan. * o girişteki mânâsızlık var ya.. ele verir seni; hiç kasma kardeşim gerek yok bunlara.. orada çalışan kız bile kağıda bakıyor.. adam akıllı, adabınla gir işte kasılmadan.. girersen içeri her şeyi bilir gibi hanımkız sana sorduğunda "hangi parfüm?" diye, bön bön bakarsın suratına.
öneri de istemezsin haa! çünkü başkasının istediği/önerdiği gibi değil, kendi istediğin gibi kokacaksın ve o kokuyu tavsiye üzerine değil burnuna güvenerek bulacaksın ya illa.. inatçısın işte.. bu inada binaen biraz da tilki gibi de kurnazlık vardır her türk genci kadar. birkaç marka isimlerini duymuşsun bir yerlerden onu söylersin bu kurnazlıkla: "la coste?" "parlaiment?" "bi bi bik?" ı ıh olmaz, yok hocam yemezler.. senin aklından geçirdiğinin bile kokusunu alır o kızlar. hiç cebelleşme.. dürüst ol, inadından vazgeç ve de ki: "aslında ilk defa alacağım ben, bu yaşıma kadar da pis pis koktum. lanet olsun bana! çevremdeki insanlar epey bi' azalınca fark ettim ki artık parfüm almam gerekiyor.. sizin önereceğiniz şeyler var mı?" bu kadar basit. kendinle barışık olcaksın yahu! inat etme, önerilere kulak as.. ı-hımm burun as?
genelde meyveli veya şekerli olanlardan başlar tanıtmaya bu kızcağız. güzel de kokarlar aslında.. acemisin ya hoşuna gider. işi uzun tutmak da istemez "tamam şu olsun." dersin ve alıp çıkarsın alalacele. yolda da adını tekrarlarsın ezberlemek için.. birisi sorduğunda cevap verememek kadar dumur bir olay yoktur bilirsin çünkü. (ama ben hala bilmiyorum benimkisini.. çözümüm nedir? "open parfume berry" * diyorum amerikan aksanıyla, herkes bi bok sanıyor. bildiğin açık parfüm işte. her neyse..
bu koku epey bir süre idare eder seni. şimdi bir saniye, notlarıma bakıyorum da.. (gözlük burun ucuna düşmüş..tıpkı bir profesör gibi..) burada, notumda 2 yıl demişim fakat bu 1 yıla kadar düşebiliyor.. öhhö.. yani aynı parfümü kullanma süresini kastediyorum, bir yıl kadar devam ediyorsun. belli bir zamandan sonra bu koku sana itici ve basit geliyor.. "bu ne böyle ya? pamuk şeker gibi?" diyorsun. "ıyy iğrenç" diye oylama butonuna basıyorsun parfümün..
daha sonra yine gidiyorsun parfümeriye başka bir parfüm almaya fakat yine tavsiye almadan, inadını takınıp.. o parfümeriye ilk girdiğinden çok daha az emin bir şekilde fakat ne istediğini bilir bir tavırla giriyorsun ve "şu, şu, şu, şu ve şu parfümler gibi olmayan biraz daha sert, erkeksi/kadınsı bir esans istiyorum." diyorsun. o da sana aslında daha 2-3 yıl sonra kullanma kıvamına geleceğin parfümleri sunuyor. ee beğenmiyorsun haliyle.. çünkü henüz erken.. "biraz daha tatlı, hoş olsun." diyorsun ve oluyor. 3-4 tane denedikten sonra tam aradığını sandığın ve "asla değişmem artık bu benim kokum olcak!" dediğin * parfümü seçiyorsun.. hafif tatlı-sert bir parfüm bu.. bunun ismini ezberlemen çok sürmüyor. tecrübelisin artık..
artık parfüm kullanmaya başlamandan üç buçuk yıl sonra falan "bu ne lan bebek kokusu gibi..!" diye kendi zevkini beğenmiyorsun. yenisini istiyorsun. (illa ki değişir zevkler. bir şey demiyorum zaten. insanoğlu kaypak ama.. yalan değil.) artık arkadaşlarla parfüm üzerine konuşabildiğin için birkaç isim de biliyorsun. acqua di gio, jean paul, surrender, davidoff, armani black code vesaire.. **
bu sefer hem emin, hem de ne istediğini 'tam olarak' bilir bir tavırla giriyorsun dükkana.. ama o da ne? değişmiş lan.. çiçekçi olmuş orası.. haydaaa!.. çiçekçideki teyzeye "pardon!" deyip durumu da kısaca izah edip çıkıyorsun.. yakınlardaki başka bir parfümeriye gidiyorsun.. "şu, şu ve şu parfümlere bakabilir miyim?" deyip bakıyorsun. birisini beğenip çıkıyorsun. ama artık parfüm konusunda zirveye hatta tabiri caizse "nirvanaya" ulaştığın için artık bu aldığın koku çok saçma bi'şeydir. ben şahsen sevmiyorum kardeşim. asla o evreye geçmeyeceğim. orta dönem en güzeli, hep burda kalacağım. en üst evredeki kokular; toprak, yaprak, odun, yağmur, bulut gibi kokuyor. kesif bi'şeyler.. boş gibi ya. hiç bir şey sıktığımı hissetmiyorum üstüme. kokmuyor da doğru düzgün. bu ne kardeşim hem? ölüme hazırlık mı yapıyoruz? "her türlü parfümü kullandım, tüm zevkleri tattım ve artık ölüme hazırım" bu mu olay? baksana şu manalara;
odun: kes, biç, al sana tabut işte, bulut: ruhum yükseliyor bulutlara vesaire, toprak: örtün üstüme.. yağmur: yağsın da torunlar çiçek ektiyse büyüsün! yaprak: sonra da yaprakları dökülsün kabrime.
biraz şiir gibi oldu ama böyle bir mesajı var sanki alttan alttan.. alt metin mi deniyordu? değil mi?
işte gereksiz uzunlukta bir tespitin daha sonuna geldik sayın okumayanlar. okumayanlar tabi, sen okuduysan o senin sorunun? ben okunması için yazmıyorum, çünkü okunmayacağını biliyorum. :) beni sorarsan orta evredeyim ben ve hep orada kalacağım. orada anlattığım gibi her gittiğimde değişiyor parfümeri.. yerine bir dükkan açılmış oluyor.. * neyse ki etrafta bir sürü açık parfüm satan yerler var.. open parfume berry forever..